Arap dünyasından sonra, başkaldırı rüzgarı yaşlı Avrupa’ya (nihayet !) ulaştı.

Arap dünyasından sonra, başkaldırı rüzgarı yaşlı Avrupa’ya (nihayet !) ulaştı. 15 Mayıs’tan beri Madrid’deki Puerta Del Sol Meydanı’nı işgal eden binlerce genci örnek alan isyancılar, İspanya’nın yüzlerce kentinde “Gerçek demokrasi şimdi!” diye günlerdir haykırıyor. Sağ ve sol geleneksel partilere inançlarını kaybeden yaşlı Avrupa’nın gençleri, toplumsal adalet ve istihdam talep ediyor. İş bulsalar bile, ekomonik kriz nedeniyle rekor seviyelere ulaşan üst kuşakların borçlarını ve emeklilik maaşlarını ödeme yükümlülüğü üzerlerinde kalacak. Bir yandan özel kredi borçları, bir yandan devlet bütçesindeki devasa açıklar karşısında İspanyol ekonomisi kaptansız kalınca, gençlik başka nesillere ait borçları ödemek için yıllarca çalışmayı reddederek öfkelerini dile getiriyor. Bu noktada bir saptama yapmakta yarar var. Gençlerin kendilerine yakıştırdıkları “Indignados-Öfkeliler” lakabının kaynağı Fransız direnişçi ve devrimci 94’lük delikanlı Stéphane Hessel’in“Öfkelenin” kitabı. Bu kitapla ilgili Ocak ayında yazdığım yazıda, bir an önce Türkçeye kazandırılmasını dilemiştim. Kitap birkaç hafta önce Cumhuriyet Kitapları – Aydınlanma Kitaplığından çıktı. Umarız Hessel Akdenizliler gibi Türkiyeli gençliğe de ilham kaynağı olur!

Fransa gibi sokaklara dökülerek protesto kültürünün yaygın olmasa da, isyanın iki gençten birinin diplomalarına rağmen işsiz olduğu İspanya’da büyümesini anlamak mümkün. Mevcut partilerin statükoyu korumak için aralarındaki anlaşmaların ve yolsuzlukların yarattığı öfkeyi biz Türkiyeliler için anlamak daha da kolay. Sosyalist hükümetin krizden çıkmak için giderek sağa kayan bir politika izlemesi de cabası. Herşeye rağmen, gençlik isyanının tüm Avrupa’ya yayılması güç, şimdilik Akdeniz kıyılarında sınırlı kalacak gibi görünüyor. Portekiz ve İspanya’dan sonra Yunanistan, kısıtlı da olsa Fransa ve İtalya’da kervana katıldı. Bu bölgelerde yaşayan gençlerin, Kuzey ülkelerindekilere oranla krizin yarattığı ekonomik dalgalanmadan çok daha az korunuyor. Kuzey’de devletler kurtarma ağlarını gerip, gençleri şimdilik esirgediler. Kuzey Avrupa’da ekonomik dinamizm neredeyse kriz öncesi düzeylerine ulaştı. Ancak güneydeki tablo gençler açısından aynı sorunları içeriyor. Türkiye dahil.

Aslında başkaldırı hareketi ilk Portekiz’de başlamıştı. 12 Mart günü yüzbinlerce genç, sanal alem ağlarını kullanarak ülkenin dört bir yanında “spontane başkaldırı” çağrısında buluşmuştu. İspanyol gençleri maruz kaldıkları haksızlıklar karşısında komşularından esinlenerek “Gerçek demokrasi şimdi!” grubunu 15 Mayıs’ta oluşturdular. Sabırları taşan gençlerin bir ölçüde Akdeniz’in güneydeki akranlarından esinlenseler de, Arap gençlerinin diktatörlerden kurtulma arzusu ise gerçek demokrasi isteyen Avrupalı yaşıtlarının mücadelesi elbette aynı değil. Yine de İspanyol gençliğinin ellerindeki pankartlara bakıldığında, Arap isyanlarındaki sloganlardan etkilenmiş görünüyorlar. Aynı barışçıl değişim arzusu, aynı siyasi lider boşluklarına tepki, aynı toplumsal sanal ağların kullanımı. 68 Mayıs’ı ile 2011 Mayıs’ını aynı kefeye koyanlar da yanılıyor. Öncelikle, 68 Mayıs’ı ve takip eden aylar boyunca gençler bir daha belki hiç yaşanmayacak tam istihdam içindeydi. Oysa bugün anne baba evinden ayrılamayan diplomalı işsiz gençlerin tek istediği çalışarak hayatlarını kazanmak. Öte yandan, her ne kadar İspanya’daki isyanlar solcu gençlerin girişimiyle örgütlenmiş olsa da, sayılarının artmasıyla oluşum daha apolitik bir toplumsal harekete dönüşmeye başladı. Bugün devlet mekanizmalarına güvensizliğin beslediği bir antikapitalist duruş sergileseler de, esas olarak kaderlerini artık kendi ellerine alıp, toplumsal adalet ve özerklik istiyorlar. Haksız da değiller. Bir avuç finansal ajans, devletlere notlarını indirme tehdidi savurarak hangi politikayı izleyeceklerini dikte ediyorsa, orada demokrasi kalmamıştır. Bu yüzden Avrupa solunun bugün en önemli görevi, Avrupa’yı otuz yıldır oturtulduğu liberal yörüngeden kopartarak, tümüyle halklara yönelik toplumsal bir siyasi proje üretmektir. Aksi takdirde yaşlı Avrupa, geleceğini emanet edeceği genç nesilleri tamamen kaybederek, kendi sonunu hazırlamış olacaktır.