Kendi kararlarını alabilen, gerekli olduğunda devletin desteğine başvuran özerk, bağımsız yaşlıların çoğalmasını sağlamak zorundayız.

Yaşlı nüfus ne yaşar ne yaşamaz
Fotoğraf: Depo Photos

Konuk Yazar
İsmail TUFAN*

Aşağı yukarı her 10 kişiden 1’inin 65 yaşını doldurduğu bir nüfusa sahibiz. 85 milyonda 8,5 milyon yaşlı eder. Eskiden genç nüfus ile avunurken bugün AB ülkelerinin “bizden çok daha yaşlı” olan nüfusları örnek gösterip “onlar kadar yaşlı değiliz” imgesiyle avunur hale geldik gibi. Yirmi yıl öncesine kıyasla bugün 3 milyon daha fazla yaşlımız var.

Yaşlı sayısı çoğalmakla kalmıyor, bununla birlikte yaşlılık yoksulluğu, sağlık ve bakıma muhtaçlık gibi sorunlarımız da çoğalıyor. Sadece yaşlı değil, milyonlarca aile de nüfusun yaşlanmasından etkileniyor. Bunlar hızla çoğalıyor ve çoğalmaya devam edecek. Gözlerini buna kapamış, kulaklarını tıkamış bir toplum ve politika, yaşlılık sorununu gündemine almamakta ısrar ediyor. Sayıları artarken onların topluma katılımlarının da artması gerekirdi. Böyle bir gelişme yok. Topluma katılım hâlâ günlük hayata katılım gibi algılanıyor. Yaşlılara “Ne yaşar ne yaşamaz” muamelesi yapılıyor. Hastaneler ve huzurevleri yaşlılarla dolarken 600 bine yaklaşan Alzheimer hastasına koskoca Türkiye’de bakımevi yok!

65 YAŞINA KADAR OLANLARIN TOPLAMI

Yaşlılık sorunlarıyla 65 yaşına basınca karşılaşmayız, bunlar doğduğumuz günden itibaren oluşmaya başlarlar. İmkanlar ve imkansızlıklar tarafından üretilen sorunların üst kavramı. Zamanla dev bir sorun yumağına dönüşür.

Nerede, ne zaman ve hangi ailede doğduğumuz, yaşlılıkta karşılaşacağımız sorunları önemli ölçüde belirler. Hangi eğitim olanaklarına sahip olduğumuz veya olmadığımız, mesleğimiz, bunu tayin eder. Öncesindeki imkanlar ve imkansızlıklar tarafından üretilen sorunların üst kavramıdır aslında. Yani yaşlılık sorunu deyip geçmek olmaz. Adını koyacaksın. Yoksulluk, eğitimsizlik, işsizlik, ikamet koşulları, engellilik, bakıma muhtaçlık, Alzheimer hastalığı gibi. Pek çok etkenin rol oynadığı bu soruna köklü çözüm zaten yok. Çünkü sorunlar değişmekte, dolayısıyla çözümler de değişmeli. Yaşın ilerleme sürecini düzene koyarsak bu sorunun hepsini çözemeyiz ama hem bunların gecikmelerini sağlayabiliriz hem de onların henüz kullanılmayan potansiyelini de açığa çıkarabiliriz. Bunun için yeni stratejilere ihtiyaç var. Başka ülkelere bakarak onlardan bir şeyler kapabiliriz veya kendimiz yeni stratejiler geliştirebiliriz. Mesela Almanya’nın bakım sigortasını öneriyorum. Çünkü devletin ve bireyin desteği ile işliyor.

Yaşlılığın potansiyelinden bahsettim, mesela 60+Tazelenme Üniversitesi, hiçbir kurum ve şahıstan destek almadan, gönüllülük esasına dayanarak kurduğumuz bir yaşlı eğitim kurumu.

GELİR YETERSİZSE NASIL BESLENECEK?

Hem bireysel hem de toplumsal sorun yaşlılık. Mevcut olanak ve bilgilerden yararlanarak yaşlanma sürecimizi birey olarak elimizden geldiğince en iyi şekilde sürdürmenin yollarını aramalıyız. Mesela hareket etmeliyiz, spor yapmalıyız, sağlıklı beslenmeliyiz, sigara ve alkol mümkünse hiç kullanmamalıyız veya azaltmalıyız. Bu örnekler kişi olarak yaşlanma sürecine müdahale edebileceğimizi gösteriyor. Diğer taraftan bütün bunları yapabilmek için de imkan olmalıdır. Bu imkanları yaratmak devletin görevidir. Mesela spor yapmak istiyorsunuz ama spor yapacağınız yer yok, sağlıklı beslenmek istiyorsunuz ama hormonlu gıdalar, kokuşmuş etler, suni gıda ürünlerinden başka bir şey yok ya da sağlıklı beslenebilmeniz için yeterli geliriniz yok.

En büyük eksikliğimiz yaşlılık politikalarımızın yeterli olmaması. Politikanın önüne “sosyal” yazınca “sosyal politika” olmuyor. Yaşlılık politikaları sağlık, eğitim, kadın, gençlik ve elbette yaşlılar için özel politikaları içerir. İnsanların yaşlılığını değil yaşlanmalarını odak noktaya koymalı. Yaşlanmanın ana rahminde başlayıp ölünceye dek devam eden süreç olduğunu kavramalıyız. Bunun bedensel, ruhsal, zihinsel, toplumsal, kültürel, ekonomik, tarihsel, politik boyutlarını düzene koyarak sistematik ve bilinçli girişimlerle yapılandırmalıyız. Sosyal devlet ilkelerini yaşlanma ve yaşlılık olgularına uyarlamalıyız ve uygulamalıyız. İnsanlara kendi yaşamlarıyla ilgili kararlarını alabilecekleri, gerekli olduğunda devletin desteğini alabileceği, özerk, bağımsız insanların çoğalmasını sağlamalıyız.

Yaşlılığı kaçınılmaz bir kader olarak görmek yerine, bu kaderin değiştirilebilir olduğunu kabul edip, artık vakit harcamadan, bireysel ve toplumsal yaşlanmamızı iş birliği ve el birliği yaparak yapılandırmalıyız. Gerontoloji, bunun için en iyi olanakları sunan bilim dalı. Bunu da hatırlatmak isterim. Yaşlılıkta nedensel sağlık ve hastalık, psişik sağlık ve hastalık, yaşlılık depresyonu, intihara ve suça eğilim, alkolizm, ilaç ve madde bağımlılığı gibi konular yakında bizi daha çok meşgul edecektir ama aynı zamanda yaşlıkta eğitimi, bireysel gelişme, topluma katılım, aktif yaşlanma, gönüllü angajman gibi konuların da herkesi ilgilendirdiğini düşünüyorum. Bunları gerontoloji çatısı altında tartışabilir ve somut girişimlere dönüştürebiliriz. Özellikle yaşlılık politikalarında!

*Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gerontoloji Bölümü, Gerontoloji Anabilim Dalı