Doğa ve zamanın hükmüne bireyin kendi iradesi ile müdahale ederek hükmün zamanını değiştirdiği; yani doğanın kanunu diye basitçe geçiştirilemeyecek ölümlerden söz ediyorum

Doğa ve zamanın hükmüne bireyin kendi iradesi ile müdahale ederek hükmün zamanını değiştirdiği; yani doğanın kanunu diye basitçe geçiştirilemeyecek ölümlerden söz ediyorum. Son günlerde elimde “Çin köylerinde yaşlı intiharları” konusunda bir kitap var. Bir akademik araştırmanın genişletilerek kitap olarak derlenmiş hali. “Nasıl olur” dedirten onlarca vakadan sadece ikisini özetleyeceğim:

“Bir göçmen işçi köyündeki ağır hasta babasıyla ilgilenmek için işyerinden yedi günlük izin aldı. Dört gün sonra, yaşlı adam hâlâ hayattaydı ve oğlu buna çok öfkeliydi. Çünkü yedi günlük izin süresi içinde babasının ölmesini ve cenazesini kaldırmayı bekliyordu. Oğlunun incitici davranışlarına dayanamayan yaşlı adam sonunda intihar etti. Cenazeden sonra oğlu hiçbir şey olmamış gibi işine geri döndü.”

“Bir yaşlı çift böcek ilacı içerek intihar etti. Çocukları onları bulduğunda kadın ölmüştü ama kocası yaşıyordu. Fakat adamı hastaneye götürmediler. İlk öleni defnetmek veya diğerinin de ölmesini beklemek ve böylece iki cenaze törenini birden halletmek arasında kararsız kaldılar. Ertesi gün kadın için bir cenaze töreni düzenlediler ve kocasının da ölmesini beklediler.”

Ölenlerin aile efradında gözlenen adeta “bir yükten” kurtulmuşluk hali, acımasızlık ve bencillik kanımı dondurdu. Bu, tüm öykülerde gözlediğim bir ortak nokta ve basitçe birilerinin vicdansızlığı deyip geçmek bence yaşananları hafife almak olur.

Kitapta yer alan onlarca intihar öyküsünün tamamında yalnızlık, terk edilmişlik, saygı görmeme durumları var. Oysa geleneksel Çin kültürü ataya saygı üzerine kuruludur. Konfüçyüs öğretisine göre biçimlenmiş hiyerarşik Çin toplumu yaşlıları sosyal hiyerarşinin en tepesine yerleştirir ve kutsar. Öldüklerinde tanrısal özellik kazanırlar; ruhları aile efradının çevresinde bulunur, onları korur, kollar ve kaderlerini belirleyebilir.

Bunca yıldır tanık olduğum kadarıyla, kapitalist dönüşüm Çin’de çok sert, hatta yıkıcı gerçekleşiyor ve dolayısıyla geleneksel toplumsal yapıda da ağır bir çözülme gözleniyor. Atalardan kolayca vazgeçebilme, bu konudaki ahlaki normların önemsememesi ve yıkılması da bunun bir parçası. Geleneksel Çin toplumunda önemli yere sahip olan yaşlılar “modern toplum”da bir yük haline gelmiş gibi görünüyor.

Bazı bölgelerdeki köylerde canımı acıtacak düzeyde bir yoksullukla karşılaşmıştım. Özellikle böyle köylerde yoksulluktan kurtulma telaşı, daha iyi bir yaşam gailesi, kısa yoldan yırtma hırsı, bazen de yağma arzusu bazı insanlar için “her şeylerini borçlu olduklarını söyledikleri” ve ölümden sonra tanrısallık kazanan ataları (yoksa tanrıyı mı desem) bile ayak bağı haline getiriyor desem yeridir…

Bu yaşlıların çoğunun çocuklarının geleceğini düşündüğünü ve onlara yük olmak istemedikleri için kendi yaşamlarından feragat ettiklerini söyleyenler var. Kısmen doğru olabilir ama bence biraz romantik bir açıklama. Burada insanlar kişisel baskı gördüklerinde, ısrarla saygısızlığa maruz kaldıklarında, değersiz bulunduklarında ve buna karşı koymaya güçleri yetmediğinde, bu durumdan kurtulmak için kendilerini öldürmeyi seçiyorlar, onlara zarar vereni değil. Anlayabildiğim kadarıyla asıl neden bu.

Bazı intiharların ise son derece gaddarca olduğu gözlenmiş. Gaddarca intiharlar bireyin kendine karşı öfkesini yansıtabileceği gibi geride kalanlara karşı öfkesini de yansıtabilir ve onları cezalandırmayı amaçlar, vermek istediği acı onlaradır.

Bir Çin atasözü “Hızla olgunlaşan erken çürür” der. Sanki Çin’in kapitalist dönüşümünü anlatıyor gibi…