Siyasi partinin veya bir liderin danışmanı olacaksın, sonra tarafsız gazeteci denilecek sana, hadi ya. Bir muhabirin hayatında görmediği parayı, bir kalemde cebe atacaksın, sen ünlü televizyoncu olacaksın. Kimin eli kimin cebinde belli değil!

Yaşlımız dişsiz, gencimiz işsiz!

ALPER TURGUT

İlk sezonunu zorla bitirebildiğim Atiye dizisinin, kendimi itekleyerek de olsa üçüncü ve son sezonunu izleyebilseydim eğer, vay suya sabuna dokunmadan, onu bunu gocundurmadan, işte kıvrak hareketlerle insanlığı kurtarabilecekler mi diye bir başlardım, yazının tümünü buna yıkar ve çıkardım. Oh! Ancak ortalık resmen toz duman, daha sürükleyici, çarpıcı ve akılda kalıcı senaryolar ister uyarlama ister de özgün olsun, sahneliyorlar gün be gün. Evet, evet, gündelik hayatta, gerçeğin tam ortasında, diri, sahici ve hayli sinsi. Yapıtın adı ‘çökme’, zenginin malını tırtıklıyorlar bize ne değil ha, bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında sahiden devede kulak! Çöküyorlar gaddarca ve hunharca, cüzdanımıza, doğamıza, yarınlarımıza, gırtlağımıza.

Yalan yok, 1990’larda sırtında cop eksik olmayan bizlerden (gazeteciler) herhangi biri için, ülkenin ilk kadın İçişleri Bakanı Meral Akşener, pek kabul edilesi ve sevilesi biri değildi, hislerimiz de değişmedi. Lakin zikrettiği; “Bugüne kadar gördüğüm, rastladığım bütün emeklilerin, dişlerine bakın, dişlerine. Çoğu çektirmiş, yeri boş. Diş nedir biliyor musunuz? Diş refahın işaretidir. Bomboş” işte bu sözlerin altına tereddütsüz imzamı atarım. Çünkü bizim birinci ve hayati önceliğimiz canımızı yakan ağır yoksulluktur. Yaşlımız dişsiz, gencimiz işsiz, lanet olsun.

Yine organize işlerden gelen ve şu an memleketin en merakla beklenen ismine çevrilen Sedat Peker’den ummuyordu kimse, sosyal medyada yazdığı şu lafları; “Ülkemizde yaşanan sorunların gerçek sebebi vefat eden Deniz Poyraz kardeşimizin yarım kalan kahvaltısında gizli. 20 yaşında olan bir kızın kahvaltısı sadece domates ve zeytinden oluşuyor. Ülke yönetiminde bulunan tüm muktedirlerin, çocuklarının kahvaltısı ise en az 30 40 çeşit üründen oluşmakta.” Bizlerin jargonuyla muktedir demesini geçtim, ama fakirliğin asıl meselemiz olduğunu belirtmesinin gerçekten ehemmiyeti var. Bakın ikisi de çoğumuzun onaylamadığı isimler, aynı yöne bakmıyoruz, aynı yerde durmuyoruz, birbirimizden hoşlanmıyoruz, ancak dert öylesine bariz ki artık, kaçılmıyor, sırt çevrilmiyor, unutulmuyor, belki bu yüzden bu yıkımı görebiliyor, aklın yolu bir diyebiliyoruz.

Pir Sultan Abdal, “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu” derken çağlar öncesinden, şüphesiz haklıydı, yoksulluk ve yoksunluk, zamansız bir yaraydı. İnsanlarımız canına kıyıyor, ayın sonu neymiş, en başında elde avuçta ne varsa tüketiyor. Daha kendimize yardım edemiyoruz, sevdiklerimize nasıl destek olabilelim. Hiçbir şeyi olmayanlar, açlık ve yoksulluk sınırında tutunmaya çabalayanlar, çökülen lüks oteller, marinalar, pahalı arabalar, büyük paralar, dönen dolaplar karşısında ne hisseder sanıyorsunuz? Bu talan ve yalan dünyasında, fakirlerin büyük sabrına yatıp kalkıp dua edin bence siz, kan kusup kızılcık şerbeti içtim dedikleri için hâlâ rahat rahat takılmaktasınız, akıl ve izan, vicdan ve yasa tanımadan.

Belanın yarısı yoksulluksa, diğer yarısı adaletsizlik değil midir? Bakın erk sahibince meydanda yuhalatılmış bir ana ne diyor; “Oğlumun her kilosuna bir yıl verdiler!” Nasıl da lök gibi oturuyor insanın içine, resmen darmadağın ediyor. Son nefesini verirken Berkin Elvan kardeşim, tamı tamına 16 kiloydu, seneler sonra katili 16 yıl ceza aldı. Elbette beklendiği üzere, sanığın “halen görevde olmasını ve gelecekteki yaşantısını” göz önünde bulundurdu mahkeme. Yani müebbetten düştü bu ceza, polis memuru Fatih Dalgalı’nın tutuklanması bile istenmedi, yurtdışına çıkma kâfi denildi.

HDP binasının basılıp gencecik bir kadının, Deniz Poyraz’ın katledilmesinin ardından, Onur Gencer adlı katil tutuklandı ve cezaevine konuldu. Beyaz bere ile özdeşleştirilen lümpen katillerden biri daha, görünen bu, şimdilik. Apar topar içeri atıldı, direnlerde ne var, arkasında kimler var, araştırmakmış, soruşturmakmış, yok böyle bir şey! Bu siyasi cinayetin hemen ardından, Deniz’in babası şöyle dedi, o yüzden hak etti, yok HDP’de ne işi vardı, yok bilmem ne. Kimden ve nereden gelirse gelsin, cinayete veya katliama kılıf uydurulamaz. Cinayet cinayettir, katil katildir. O kadar.

Gelelim, yayın ve yayım hayatının ‘müsilaj’ (moda tabir diye işte) tarafından zaptına. Gazetecilik, televizyonculuk, dergicilik, radyoculuk, işte her neyse, bunca pisliğe ne ara bulaşıldı? Zaten kirlenmeye hayli yatkın idi, bu kesin. Ancak çürüme, yitme, bitme, tükenme, ana akım medya için sıradan hale nasıl dönüştü? Çünkü bu çok kötü dediğimiz, her şeyin üstüne daha kötüsü geldi. Bu da olmaz derken, bu olmasın bari, olmamalı ya, olacak mı acaba böyle gelişti, dönüştü ve olur, bal gibi olura sabitlendi. Polisten daha polis gazeteciler gördüm, pahalı şeyleri beleş sevenleri duydum, yükselebilmek için arkadaşlarını harcayanları tanıdım, meslek etiğinden taklalar atarak uzaklaşanları bildim.

Tartışmayacağım biricik konu, muhabirliktir. Biri muhabirlik yapmadan, hop yönetici oluyorsa, direkt gazeteci olarak algılanıyorsa, oradan düzgün ve doğru bir şey beklemek abestir. İstisnalar elbette olabilir, ama inanın, şu an medyanın hali içler acısıdır. Siyasi partinin veya bir liderin danışmanı olacaksın, sonra tarafsız gazeteci denilecek sana, hadi ya. Bir muhabirin hayatında görmediği parayı, bir kalemde cebe atacaksın, sen ünlü televizyoncu olacaksın. Kimin eli kimin cebinde belli değil! Her verilene kanmayın, bunu birkaç tane ismin ortaya çıkmasıyla temizlenecek bir durum sanmayın. Kokuşmuşluk çok yaygın, yozluk inanılmaz. Gazetecileri değil, Sedat Peker’i ciddiye alıyorsa bir halk, haber kaynağı olarak basın emekçilerini değil, organize suç üyesini (lider değilmiş) görüyorsa, kendine ve mesleğe çekidüzen vermek de yetmez artık, bilgisayara format atmalı ve yeniden kurmalı, başkaca bir yol yok.

Penguen belgeselleriyle, sıcak gündemi bile isteye ıskalamayla, suni gündemleri haber diye yutturmayla, PR çalışmasını, havadis sanmamızı beklemekle, yalan ve yanlışta ısrarla, gerçeği saklama çabasıyla, iktidara soru soramama haliyle, hatta ele tutuşturulan suallerle siz bitirdiniz, siz. Bu güzelim mesleğin içine ettiniz. Sosyal medyadaki herhangi bir delikanlı veya bir genç kız, sizin yapacağınız işi yapıyor, haber taşıyor bize, hepimize. Utanın.