Son dönemde çeşitli kentlerden yansıyan haberler konut sorununun bir krize dönüştüğünü açıkça gösteriyor. Üniversite öğrencileri, okulların açılmasıyla birlikte bu sorundan en dramatik etkilenen kesim olarak öne çıktı. Sakarya gibi görece muhafazakâr ve protesto kültürünün zayıf olduğu bir yerde bile öğrencilerin, kampüs girişine kiraların yüksekliğine dikkat çekmek için yataklarını getirmesi gelinen durumu yeterince anlatmıyor mu?

Anlatmıyorsa yakınımdan bir başka örnek vereyim. Ankara 100. Yıl Mahallesi ODTÜ öğrencilerinin yaşam alanıdır. Popülerliği nedeniyle 100. Yıl’da kiraların, diğer semtlerden biraz daha yüksek olması kanıksanmıştır. Ancak geçtiğimiz günlerde dökülen bir binanın giriş katındaki daire 2800 liradan görücüye çıkınca orada da sinirler gerildi. Artık hepimiz biliyoruz ki konut sorunu büyürken, öğrencilerin kiralık konut sorunu özgün ve uzun vadeli bir kriz haline geliyor. Sorun dediğimiz konuların hemen hiçbiri bir anda ortaya çıkmıyor; uzun bir birikimin sonunda bardak dolduğunda farkına varılıyor. Bugün bir kriz halini alan konut sorununun da benzer bir tarihselliği var. Bu ülkede konut, alt gelir grupları için her zaman sorun olmuştur. Benzer biçimde özellikle büyük kentlerde kiracı olmak her zaman zordur.

Geçmişte bu ülkede konut sorununu kriz olmaktan çıkaran çözümün adı gecekondu olmuştur. Gecekondunun geniş ölçekli icadı sadece milyonlarca göçmen nüfusun konut sorununu çözmemiş; aynı zamanda sermaye ve devletin üzerine binebilecek büyük bir yükü de ortadan kaldırmıştır. Dahası gecekondu mahalleleri, sağladığı esneklikler ve ucuz kiracılık olanaklarıyla, üniversite gençliğinin azımsanmayacak bir bölümünün de sığındığı ve adım adım da dönüştürdüğü yerler olmuştur.

Ancak o günlerden bugünlere neoliberalizmin kanatlarında yapılan yolculuk, birçok şey gibi konut sorununu da çok başka bir düzleme taşıdı. TOKİ bir kurum olarak, kentsel dönüşüm bir araç olarak, kentsel yapılı çevrede yaşanan dönüşümün sembolleri oldular. Uzun süre yapılı çevre ve konut üretimi AKP iktidarının başarı hanesine yazıldıktan sonra, bu toz pembe tablo şimdilerde tepe taklak olmuş bulunuyor. Kent kanserli bir beden haline gelip her bir noktasından iflas ederken, konut alanı bu iflasın en dramatik sahnesine dönüşüyor. Kiralık ev krizi açılış sahnesidir!

Çünkü geçtiğimiz uzun dönemde konut alanında uygulanan politikalar sadece ciddi sorunların birikmesine yol açmadı; aynı zamanda bu sorunları çözmeye yönelik araçları da büyük ölçüde tahrip etti. Konut politikasının en önemli araçlarından biri kentlerdeki kamu arazileridir. Geçtiğimiz dönemde kamu arazilerinin, özelleştirme, satış ve kentsel dönüşüm projeleri aracılığıyla ve çoğu durumda TOKİ marifetiyle yok edilişine şahit olduk. Öte yandan, kamuya ait olmasa da geniş gecekondu mahalleleri, potansiyel gelişme alanları olarak etkin ve toplumcu bir konut politikasının aracı olabilecekken, piyasacı dönüşüme teslim edilerek bu alanlar da heba edildi. Mali politikalar açısından da durumun parlak olmadığını, oluşan enflasyonist ortamda konut üretim maliyetlerinin alım gücünü yaya bırakacak biçimde arttığını biliyoruz. Bunun kiralık konut piyasası üzerinde daha da büyük yıkıcı etkilerinin olduğunu da ayrıca not düşmek gerekiyor.

Diğer yandan konut alanında karşı karşıya olduğumuz en büyük engelin ideolojik olduğunun altını çizelim! Kamu sektörünü üretimin aktörü olarak görmeyen ideolojik tercih, geçtiğimiz dönemde ne yazık ki sadece sağın değil, sosyal demokrasinin de kabulleri arasında yer aldı. Oysa geldiğimiz noktada kamu sektörü ve özellikle de belediyeler, hem sosyal konut hem de öğrenci yurtları için aktif biçimde devreye girmeden kanser haline gelmiş konut sorunun çözülmesi mümkün değil.

Son dönemde büyükşehir belediyelerinin bir bölümü bu yönde adımlar atmaya başladı. Ancak bu adımların söz konusu krizi çözmekten çok uzak olduğunu belirtelim. Daha büyük adımlara ve girişimlere ihtiyaç var. İhtiyaç o kadar büyük ve o kadar yaşamsal ki; bu stratejik önemi nedeniyle konut alanı, kamuculuğu ideolojik yenilgi alanı olmaktan çıkarmada öncü bir rol oynayabilir. (Lüks) konut fazlasının olduğu büyük kentlerde beton dökülecekse; doğru yerlere, doğru ellerce dökülmeli…