Çeyrek dönemler itibariyle milli gelirin büyüme hızı 2002 yılından günümüze değin tüm çeyreklerde pozitif çıkmaktadır. Ayrıca, anılan dönemde....

Çeyrek dönemler itibariyle milli gelirin büyüme hızı 2002 yılından günümüze değin tüm çeyreklerde pozitif çıkmaktadır. Ayrıca, anılan dönemde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 7.4 gibi oldukça yüksek bir düzeydedir. Ancak büyümenin pozitif çıkması ve ortalama büyüme oranının yüksek düzeye ulaşması, sürecin istikrarlı olduğunu göstermiyor. Çünkü, çeyrek dönemler itibariyle büyüme zikzaklar çiziyor (Tablo 1).

Yapılan araştırmalar, büyümede bu istikrarsızlığı sıcak para giriş ve çıkışlarının yarattığını gösteriyor. Yani, büyüme sıcak para kaynaklıdır. Sıcak para net girişi pozitif olduğu sürece büyüme kesintisiz devam ediyor. Ancak, bu büyüme, kendi içsel dinamiğiyle yaşanan, iç tasarruflara ve yatırımlara dayalı sürdürülebilir bir büyüme değildir. Tam tersine, ithalatın ve döviz girdi maliyetlerinin göreli olarak ucuzlamasından kaynaklanıyor.

İthalat sıcak parayla finanse edildiği sürece, büyüme kesintisiz devam edecektir. Ancak bu, büyüme açısından bir riskin bulunmadığı anlamına gelmiyor. Spekülatif nitelikli sıcak para girişi yavaşlarsa ve bu hafif şiddetle olursa durgunlaşma; büyük çapta ve hızlı olursa küçülme (negatif büyüme); sıcak para ani bir çıkış kararı verirse yeni bir kriz gündeme gelebilecektir. Ancak hemen belirtelim, sıcak paraya dayalı büyümenin özünde önemli bir teknik engel varlığını hissettirmeye başlamıştır. İmalat sanayii kapasite kullanım oranlarının 2002-2007 döneminde hem özel sektör, hem kamu sektörü için kon-jonktürel zirve değerlerine (üst sınırlara) ulaşması, 2001 sonrasında görülen toparlanmanın artık sona ermekte olduğunu gösteriyor (Tablo 2).

Yani, 2001 krizi öncesindeki dönemin düşük kapasite kullanımı yarattığı milli gelir artış olanakları hemen hemen tüketilmiştir. 2007 de dahil sonraki yılların büyümesinin 2002-2006 dönem ortalamasında sürdürebilmesi için yeni yatırımların yapılması ve teknolojik gelişmenin sağlanması gerekiyor. Aksi halde, bu ortalama düzeyin çok gerisinde kalınacağı açıktır. Öte yandan büyümenin kaynaklarına ilişkin yaptığımız bir hesaplama, sabit sermaye yatırımlarının tüketim harcamalarından sonra büyümeye en fazla katkı yaptığını gösteriyor. Buradan, yeni yatırımlara gerekli önemin verildiği anlamı çıkartılmamalıdır (Tablo 3). Bu yatırımlar, yeni kapasite kurmaktan ziyade, yenileme ve modernizasyon amaçlıdır. Dolayısıyla, yatırım yetmezliği sorunu, yakıcı bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.

Yani yatırımlar, sermaye stokuna herhangi bir katkı sağlamıyor. Dolayısıyla, hem ulaşılan büyüme oranları göreli olarak daha düşük düzeyde kalmakta hem de kalıcı büyüme sağlanamamaktadır.