2009 yılının yüzde 4.3’lik küçülme verisi istisnasız herkesi şaşırttı. Açıkça ifade edelim ki, biz daha büyük bir daralma bekliyorduk. Beklentimiz

2009 yılının yüzde 4.3’lik küçülme verisi istisnasız herkesi şaşırttı. Açıkça ifade edelim ki, biz daha büyük bir daralma bekliyorduk. Beklentimiz yüzde 5.5 idi. Piyasadaki beklentiler de aşağı yukarı bu düzeyde idi.
Sonucun böyle çıkmasında iki faktör öne çıkıyor. İlki, son çeyrekte yüzde 4 büyüme beklenirken yüzde 6’lık bir gerçekleşme olması. Son çeyrekteki bu yüksek büyüme yılın bütünündeki küçülmeyi olumlu etkilemiştir. İkincisi, yapılan revizyon nedeniyle 2008 yılı büyümesinin düşürülmesi (daha önce ekonominin 2009’da yüzde 0.9 büyüdüğü açıklanmıştı. yapılan revizyonla bu oran yüzde 0.7’ye düşürüldü) sonucu 2009 yılı küçülme oranının azalması. Baz yılı (2008 yılı) büyümesinin düşürülmesi, sonraki yılın (2009 yılı) küçülme oranını aşağıya çekmiştir.
Son çeyrekteki bu sürpriz yüksek büyüme ilk bakışta sevindirici gelebilir. Ancak ne yazık ki, bu izlenim yanıltıcı. Çünkü büyümenin motoru sayılan ve kalıcılığını güvence altına alan yatırımlarda bir toparlanma henüz sağlanabilmiş değil. Son çeyrekteki yüzde 6’lık büyümeye rağmen yatırımlar küçülmeye devam etmiş. Bu küçülme toplamda yüzde 4.7 iken, kamu ve özelde sırasıyla 8.6 ve 3.5 olmuş.
Bu tespitler yılın bütünü için de geçerli. Yatırımlarda küçülme toplamda yüzde 19.2 iken, kamu ve özelde sırasıyla 2.2 ve 22.3 olarak gerçekleşmiş.
Yatırımların gerilediği bir ortamda topluma umutlu bir gelecek yaratabilmek mümkün gözükmüyor. Bu yatırımsızlık durumu 2001 krizinin aksine bu krizde çıkışın yavaş ve uzun sürede gelişeceğini gösteriyor. Dolayısıyla son çeyrekteki yüksek büyüme nedeniyle yılın bütününde daha küçük bir oranda gerçekleşen küçülmeye sevinç çığlığı atan yandaş ve piyasa çevrelerinin ve özellikle sorumluluk mevkiindeki hükümetin şapkasını önüne koyup yeni bir değerlendirme yapması gerekiyor.
Ancak bu çevrelerin bilmesi gerekir ki, son çeyrekteki büyümeye tu kaka ilan ettikleri devletin büyük katkısı olmuştur. Devlet bir yandan ÖTV ve KDV indirimleri ile tuzu kuru tüketicilerin (tuzu kuru tüketici nitelendirmemizin nedeni maaş ve ücretlilerin tüketimdeki bu artıştan nasiplerini alamayışlarıdır. Çünkü son çeyrekte maaş ve ücretlerde ancak yüzde 1.8’lik bir artış gerçekleştirilebilmiş) ertelenmiş taleplerini harekete geçirirken, öte yandan kendi nihai tüketim harcamaları ile mal ve hizmet alımlarına büyük bir hız vermiştir.
Son çeyrekte yerleşik ve yerleşik olmayan hanehalklarının yurtiçi tüketimi yüzde 4.4 artarken, bu oran devletin nihai tüketim harcamaları ile mal ve hizmet alımlarında sırasıyla yüzde 17.9 ve 29.2 olmuştur. Yani yıllardır küçültülmeye çalışılan ve her seferinde müdahalesi eleştirilen devlet, adeta bir kurtarıcı gibi, üstelik bu çevrelerin baskısıyla, devreye sokulmuştur.
Son çeyrekteki büyümeye bir diğer katkı da ihracattan gelmiştir. “Komşuda pişer, bize de düşer” misali, Türkiye’nin ticari ortaklarındaki toparlanmanın olumlu yansıması, ihracatın yüzde 6.4 oranında artmasına neden olmuştur. Ancak bu durum ithalatı da tetiklemiştir. İthalat yüzde 10.5 oranında artmıştır. Dolayısıyla son çeyrekte ekonomi yeniden büyümeye geçerken, kronik sorun olan dış ticaret açığı ve cari açık sorunu yeniden nüksetmeye başlamıştır.
Hükümet tarafından izlenen bu büyüme stratejisinin cari açıksız bir büyüme süreci yaratması mümkün gözükmüyor. Bunun için müneccim olmak gerekmiyor. Kriz öncesi döneme bakmak yeterli. Ayrıca yeniden yatırım ortamına geçilememesi nedeniyle, büyümenin sürdürülüp sürdürülemeyeceği de belli değil…