Hepimizin kanıksadığı bir şekilde, bir filmin sahip olduğu ortalama plan uzunluğu her geçen gün daha da kısalıyor. Ancak bu hep böyle devam edecek diye düşünmek aldatıcı

Yavaşlama vakti

Welles’ten Kubrick’e, Coppola’dan Scorsese’ye pek çok yönetmen kurgunun, anlam yaratma sürecinde belki de en belirleyici role sahip olduğunu vurgulardı. “Duvardaki Sinek” ekolünü uç noktalara taşıyan bir belgesel anlayışıyla özdeşleşen Frederick Wiseman bile, kurgu masasında yapılan her minik tercihin anlamı nihai olarak şekillendirdiğini söylerdi. Buna rağmen sinema endüstrisinde ve film eleştiri kültüründe kurgunun kapladığı yer, devasa önemine kıyasla minicik diyebiliriz.

Dünyanın pek çok yerinde, film eleştirilerinde kurgudan kostüm ve dekor gibi yardımcı bir öğe gibi, -görev icabı- bir cümle olarak bahsediliyor. Ve o bir cümlede de sıklıkla kurgu yerine aslında hikaye kurgusundan dem vuruluyor. Hal böyle olunca kurgu, ancak bir filmin çarpıcı bir kurgusu olunca üzerine odaklanılan bir unsura dönüşüyor. Bunun sonucunda da günümüz sinema kültüründe kurgunun temposuna çoğunlukla sığ şablonlardan bakar hale geldik.

Plan süreleri, planlar arası geçiş tercihleri, plan ölçekleri arasındaki ilişki ve tüm bunların içerikle uyumu, bir filmde kurguyu değerlendirirken nadiren başvurulan araçlar. Hızlı bir kurguya sahip filmlerde genellikle işin bu kısmı hatırlanır. Ancak temposu standart olan bir filmde bunlara bakmaya gerek bile olmadığını düşünürüz. Yavaş bir kurguya sahip olmanın bir yazıda bir övgü olarak kullanıldığını en son ne zaman gördük? Lakin arthouse film eleştirilerinin çoğunda sanki negatif bir değermiş gibi yavaş kurgudan bahsetmekten kaçınılması da benzer bir şablonla alakalı. Her geçen yıl plan süreleri kısalan, sürekli daha hızlı bir hale gelen sinema dili gereği, hızlı kurgunun daha makbul oluşu bir ön kabule dönüşmüş durumda.

Kurgunun ritmini yeniden düşünmek
Tempo üzerinde en belirleyici unsurlardan biri olan plan uzunluğu (ortalama plan süresi) film analizinin en az faydalandığı araç olsa gerek. Bu konudaki araştırmaların sayısının kısıtlılığı da bunun sebeplerinden biri. James Cutting ve Barry Salt’ın binlerce filmi araştırarak çıkardığı istatistikler ve cinemetrics websitesi, filmlerin ortalama plan süreleri üzerine mevcut en büyük veri kaynakları. Büyük resme baktığımızda Cutting ve Salt’ın verileri şunu gösteriyor: 1930’larda 12 saniye civarı olan ortalama plan süresi düzenli bir şekilde azalarak, 1990’lara gelindiğinde 6 saniye civarına düşüyor. Buradan itibaren daha da ivme kazanarak (MTV sonrası) günümüzde 2 saniyeye kadar düşüyor. Avrupa sineması da bu rakamları daha geriden ama benzer bir ivme ile sürekli kısalarak izliyor.

Bu verilerde şaşırtıcı bir durum yok. Gelişen teknoloji ve değişen koşullar gereği sinema da hızlanıyor. Sonucunda plan süreleri devamlı olarak kısalıyor. Dikkat eşiklerinin gitgide düştüğü bu tüketim çağında, eğer bir film, alışılan ortalama plan süresinden daha uzun ise pek çok izleyici tarafından “ağır” bulunuyor. Sözgelimi plan başına ortalama süresi 7 saniye olan 1960’lardan bir blockbuster, günümüzün ortalama plan süresi 2 saniye olan blockbuster’larına alışmış izleyiciyle aynı şekilde iletişime geçemiyor.

Stüdyolar dur durak bilmeden daha hızlıyı arayarak standardın altında kalmak istemiyorlar; genç yönetmenler izleyiciye ulaşmak için sürekli daha hızlı bir anlatımın peşinde. Okullarda genç kurguculara plan sürelerini uzun tutmamaları telkin ediliyor. Kurgu dalında verilen ödüller genellikle, çok planı (çok kurgu işi) olan hızlı kurgulu filmlere gidiyor. Sinema kültüründe hızlı kurguyu pozitif bir değer olarak kodlayan pek çok şeyin temelinde, sesli sinemanın başlangıcından bu yana sürekli daha hızlıya doğru evrilen bir sinema dili yatıyor.

Peki bir durup düşünelim, Cutting ve Salt’ın verilerindeki ivme daha ne kadar devam edebilir; ya da bir başka deyişle ortalama plan sürelerindeki kısalma daha ne kadar sürebilir? Sözgelimi, Lady Gaga’nın müzik videolarının ortalama plan süresi 0,8 saniye. Sinemadaki ortalama plan uzunluğu da bir 10 yıl sonra bu seviyelere kadar kısalır mı? Eğer bu eğilimin haliyle bir noktada duracağını düşünüyorsanız, o noktanın çok yaklaştığını görebilirsiniz. Kurguda sürekli daha hızlıyı aramanın adeta standart bir norm haline geldiği sinema kültürünün, radikal bir dönüşüme uğrayacağı kesin.