Şu anda yanımda az önce bize atanmış bir kedi var. Daha el kadar, annesi terk etmiş, babası zaten hiç görmemiş. Diğer kardeşleri ne eder ne yapar bilemem. Bu da geldi yazı yazarken bilgisayarın adaptörünün kablosunu kemiriyor. Safi masraf valla bunlar. Daha ufacık olduğundan kulakları iki boy büyük alınmış ayakkabı gibi duruyor kafasında. Dün parazit için […]

Şu anda yanımda az önce bize atanmış bir kedi var. Daha el kadar, annesi terk etmiş, babası zaten hiç görmemiş. Diğer kardeşleri ne eder ne yapar bilemem. Bu da geldi yazı yazarken bilgisayarın adaptörünün kablosunu kemiriyor. Safi masraf valla bunlar. Daha ufacık olduğundan kulakları iki boy büyük alınmış ayakkabı gibi duruyor kafasında. Dün parazit için ilaçlarını aldı, orasında burasında birtakım abiler dolaşıyordu. Bulunduğumuz yerde bir de köpeğimiz var. Köpek dediysem iri bir kurt kırması sokak köpeği. Onun da hikâyesi ilginç, bir gün arkadaşım Umut’u yolda görüyor ve peşine takılıyor. Sonrasında kendini Umut’un eve atıyor. Atış o atış. Şimdilerde tam bir leydi gibi takılsa da içindeki sokak köpeği ruhu asla yılmıyor. Diğer sokak köpeklerine sokak köpeği oldukları için havlıyor. Üç yıldır kendisi ev köpeği oldu ya, hemen ayrımcılık yapıyor, diğer köpekleri küçümsüyor…

Bu yavru da Umut’a kaldı büyük ihtimalle. Umut ilginç bir insan, rock yıldızı hayatı yaşarken (İsim vermeyelim ama ülkenin en büyük gruplarından birinde basgitar çalıyordu) birden bu işlerden sıkılıp Dalyan’a geldi. Haziran’dan beri bir mekân işletiyor. Biz de eş, dost, arkadaş geliyoruz, müzik yapıyoruz hep birlikte. Sahnelerde on binlerce insanın karşısına çıkıp çalmaktan kokteyl hazırlamaya uzanan ilginç bir akış. Yine de keyfimiz yerinde, müzik var… Başka konserler, başka ortamlar var.

Kedi miyıv miyıv diye şu anda parmaklarıma saldırıyor. Hareket eden her şeye S-400 gibi kitlenmeye yemin etmiş bir birey. En sevimli zamanları biraz da, tüyler daha yumuşak, neyin ne olduğunu bilmeden saldırmalar, atlamalar, onu bunu ısırmalar… Büyük ihtimalle bu ufaklık ileride masraf olacak. Malum döviz kuru ve fakirlik yüzünden, tahmin edersiniz ki bir diz üstü bilgisayar almak artık neredeyse imkansız. Hele ki biraz daha eli yüzü düzgün bir şey istiyorsanız işler giderek daha da zorlaşıyor. Şu anda mesela elimdeki bilgisayarın güncelinin fiyatına bakayım: En ucuz 13 inç modeli 10 bin küsur lira… Ama aletler yılansı… Neyse şimdi burada işletim sistemi ve bilgisayar övmeyeceğim. Herkesin kendi tercihidir, saygı duyarız…

Kedinin pireli kürkünden biraz da ülkeye dönelim. Eskiden kuzu sarması olan tayfa şimdi düşman tabii. Tam bir gudubet… Onca yıl, sen ne istedilerse ver, sonra ‘Aaa qandırıldıq’ diye takıl. Kimse artık bunları yemiyor. Sistem kendi kendini öğütüyor. Pire demişken, bu cemaatler, şaibeli vakıflar, dernekler, birtakım inşaat şirketleri de aynı bu pireler, keneler gibi yıllarca emikledi durdu bu ülkeyi. Neyse ki hala bu duruma izin veriyoruz da ülkenin emiklenecek bir şeyi kalmayacak… Belki de bu zararlı oluşumlarla ülkeyi tamamen fakirleştirip kurtulma gibi bir planı vardır başımızdakilerin. Hukuk zaten iyice parodiye dönmüş, suçun kendisi, yazılı halinden daha az ceza alır hale gelmiş, bir tivitle hapse girmenin kapıları aralanmış, daha neler neler olacak kim bilir?

Belki de işi gücü bırakıp kedilerle, köpeklerle, yaptığımız işlerle ilgilenmek en iyisi. Belki de gündelik ve saçma dünyamızda olan bitenden çok, içimizde ve yakın çevremizde olan bitene bakmak lazım. Belki de ona buna laf etmektense, yanımda kolumu dişleyen küçük canavarla ilgilenmem, ona daha iyi bir hayat sağlamam gerek. Belki de hayat en ufaktan, en miniğinden, en temizinden bir kez daha başlayacak her zaman. Hayat bitti sandığımız an belki de aniden kolumuza atlayan bir yavru kedi gibi tekrar başlayacak. Belki de o yavruya bakmamız, onu büyütmemiz gerekiyor. Belki de peşimize takılan bir köpekle başka bir hayata geçeceğiz. Belki de bir an bile bütün hayatımızın özeti olacak.

Şimdilik bu kadar.