Zorba-heriflerin gündem yaratma işkencesi sistematik hale gelmedi mi?

Amerika’nın keşfi, Küba’ya cami ardından Şahıs için alınan 420 milyon liralık VIP uçak, yani “Uçan Saray” tartışmaları, “Hepimiz günde birkaç hurma ile açlığını bastıran bir peygamberin ümmetiyiz”, “Ey esnaf bana polislik, askerlik, alperenlik filan yap”, “Kadın ile erkeği eşit hale getiremezsiniz, fıtrata terstir” bombalarıyla gümbürdedi.

Bu tür saldırılarına misliyle mukabele edelim deyince muhalefetin elindeki en önemli silahlardan birisi espri patlatmak oluyor ve memleket acıyla karışık şenleniyor.

Ama bir dakika!

BirGün bir “Çağrı” yayınladı ve “saray, fıtrat, esnaf” kelimeleriyle oluşturdukları yavşak gündemin asıl ve ciddi içeriğini bir kez daha hatırlattı: “İç güvenlik yasası ile iktidar, toplumsal muhalefeti sınırlandırmak ve bastırmak üzerine bir adım daha atıyor. Rejimin baskı gücüne paralel olarak, sokak gücünü de toparlamaya yöneliyor. Erdoğan, sağcı esnafları ‘gerektiğinde polis ve alperen’ ilan ederek cesaretlendiriyor. Bunu sadece bir akıl tutulması ya da vicdan kararması olarak değerlendiremeyiz. Tüm ‘vicdansızlığı ve akılsızlığı’ bir yana, aslında rejim, faşist bir toplumsal reaksiyonun da zeminini oluşturuyor. Erdoğan’ın, ‘Küba’ya cami’den, kadın-erkek fıtratına kadar söylediği şeyler basit bir gündem değiştirme operasyonu değil. Bunlar, hırsızlık ve yolsuzlukla çürümüş olan iktidarlarını sürdürebilmek için tek ilerleme noktası olan gericiliği derinleştirecek hamlelerdir. AKP’nin, Erdoğan’ın iktidar hırsı ve kibri ile yoldan çıkmışlığının değil, tarihsel ve güncel istikametlerinin bir ifadesidir.”

Öyleyse bizim dört dörtlük kendi gündemimiz de bellidir:

Bir: Şu günlere nasıl geldiğimizi biliyoruz. 12 Eylül’e karşıyız kurnazlığıyla yeni bir 12 Eylül dönemini hortlattılar. “Yeni Türkiye” eşittir Yeni Faşizm. Yani? BirGün Çağrı’sındaki tespitle, “Erdoğan’ın merkezinde olduğu bir suç örgütü yapısının fiili diktatörlüğü altında memlekette mezhepçi bir faşizm kurumsallaştırılıyor. Parlamento göstermelik bir mekanizma olarak, AKP rejiminin onay merkezine dönüştürülüyor.”

İki: Bugün başımıza getirilen işte bu felaketi yaşıyoruz. Lafı uzatmıyoruz.

Üç: Yarın başımıza gelecek daha büyük felaketleri görüyoruz. Son iç güvenlik yasa tasarısıyla diktatörlük daha da yaygınlaşacak! Her yerde fiilen olağanüstü hal ilan edilecek, valiler ve kaymakamlar fiilen sivil sıkıyönetim paşası haline gelecek. Valilere yasak koymak (özgürlükleri sınırlamak) yetkisi verilecek. Polis “suçtan şüpheleniyorum” gerekçesiyle durdurduğu kişilerin üzerlerini, eşyalarını ve araçlarını hâkim izni olmadan arayabilecek, hâkim ve savcı kararı olmadan 48 saat gözaltına alabilecek. Silah kullanma yetkisi genişletilecek. Yine hâkim kararı olmadan telefonları dinleyebilecek. “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü” tarifine havai fişek, demir bilye ve sapanla katılmak vb eklenecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak tutuklama için yeterli sebep sayılacak.

Dört: Ne yapacağımızı biliyoruz. Birleşik gücümüzle direneceğiz. Haziranlaşacağız.

Ayrıca Haziranlaşmak bir yanıyla da direnirken orantısız zekâ kullanabilmekse… Öyleyse, BirGün Çağrısındaki işimizi ciddiye alırken elbette Gezi Ruhu’ndaki şenlikten de geri kalmayacağız.

Madem her vesilede bizi dolduruşa, dolmuşa getirmek istiyorlar, merak etmeyin, gençlerimiz onları bu kez minibüs muavini gibi “Haydi ak sıraaay ak sıraaay!” diye bağırtırlar. Madem efendilerinin her lafına tepkileri hiç değişmiyor: Şak şak şak! Ve madem karşımızda: Şakşak Saray, Şakşak Parti ve Yavşak Faşizm var...

İşte böyle bir yavşaklığı da taşlamaktır Haziranlaşmak! Çünkü her insanın “fıtratında” nefsi müdafaa vardır ve her toplumda da meşru müdafaa yapmak.