Bir siyasal iktidar düşünün ki, her açmazında aynı taktiğe başvursun! Buna çaresizlik, yaratıcılıktan yoksun bir zihin de, diyebiliriz. Peki ya bunu sürekli yutan halkımıza ne demeli? Daha doğrusu, halkımız bu numarayı yutsun, diye kendini kullandıran dönem hokkabazlarına ne demeli? Günün siyasal iktidarının en belirgin özelliği duruma göre konum belirlemesi. Tıkandığı alandan çıkmak için, dikkatleri başka yere çekme becerisi müthiş. Fıtratları buna uygun… Elbet koltuk değneği olanların da fıtratı buna uygun…

Aleviliğin piyasacılık içinde sunulup her türlü siyasal, düşünsel rant elde etme telaşına düşülmesi yeni değil. Alevi meselesinin hem mağduriyeti siyasal kazanım getiriyor, hem de tersi! Sıkça ve ısrarla Kılıçdaroğlu’nun kimliğini açıklamaya zorlamak, Dersim’den söz açmak tipik bir tutum. Bunun devamı Berkin’in annesine küfür ettirmek, seçim meydanlarında yargıyı Alevi dedelerinden temizlediğini söylemektir. Tıpkı Kürt açılımı yapıyorum, diye her türlü haktan söz edip ardından ırkçı/milliyetçi söylemlerle tüccar siyasete devam etmek gibi!

Alevi toplumunun türdeş olduğunu düşünmek yanlıştır. Cemaat’le kanka Alevileri biliyoruz. İşadamı bunlar. Üstelik ballandırarak bu ortaklıklarını anlatıyorlar. Daha önce devlet eliyle öne çıkarılan, kerameti kendinden menkul bir Alevi önderi (!) darbecilerin milletvekili adayı olmuştu 12 Eylül’de. Normal bir ülke olsak, bunlar sokağa çıkamaz hale gelirdi. Ama değiliz malum…

Dersim meselesini AKP diliyle tartışmak yanlıştır. Tarihsel olarak Alevi’lere karşı takındıkları tutum net olan bu siyasal hareketin hiçbir sözü samimi değil. Neden mi? Gayet açık; Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapıp bununla gurur duyan bir anlayıştır iktidar olan. Yavuz’u okullara ders olarak koyup gerçeği değil, yükseliş dönemi Osmanlı kahramanı olarak sunmak bu anlayışın tipik örneğidir. Yavuz Selim Aleviler için Hitler’dir. Kanlarını emen, çocukları kesen biridir. Devamı en son Sivas’ta hortladı malum. Anlayış değişmedi. Şimdi çeşitli bölgelerde Alevi evleri fişleniyor.

Herhangi bir devlet kurumunda Alevi olarak görev almak imkânsız. Dahası kazanılan mahkemelere karşın karar uygulanmıyor. Dayatmacı bir anlayış söz konusu! Aleviler açıktan ÖTEKİ’dir ve bu değişmez. Reha Çamuroğlu örneği acıklı şekilde önümüzde duruyor. Son söyleşisinde AKP’nin bu meselede samimi olmadığını söyledi. Biz erken söyledik, sevgili Çamuroğlu inanmadı. Yazık ki hep aynı tuzağa düşülüyor. AKP’nin ayakta kalması için soluk olunuyor. Alevi düşünür, kanaat önderi kimselerin oturdukları masayı bilmeleri gerekir. Davutoğlu’nu alkışlayanlar da neye ortak olduğunu anlamalı. Son pişmanlık fayda etmiyor.

Alevi meselesinde dikkat edilmesi gereken esas husus, Sünnileştirilen bir inanca dönüşmesi sorunudur. Alevilerin de dindar olanı makbul sayılmaya başlanıyor. Orada da ‘kim daha dindar?’ yarışı düzenleniyor. Aleviliğin evrensel çekiciliği unutuluyor. Esas olan, Alevilerin kadın erkek eşit olması, laik dünyaya/demokrasiye uyumlu davranmaları, bilime, sanata değer vermeleri ve çoğulcu, barışçı bir kültürü yaratmış olmasıdır. Bu bilerek ve istenerek üstü örtülen bir gerçektir. ‘Alevi İslam İnancı’ diye uyduruk bir kavram yaratılarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na sığıntı olan DEDELER yaratılmaya çalışılıyor. Oysa uygar dünya için Pir Sultan’ın sözünü bilmek yeter. Orada insan sevgisi vardır ve direniş!

Dindar nesil arayışında olan, hâlâ Gezi Dirilişi’ni kavramaktan uzak bir iktidarla aynı masaya oturmak, celladına aşık olmak değil midir? Tüm göndermelerini kendi İslam anlayışına yapan bu siyasal güç er ya da geç ona benzemeyeni baskı altına alıp yalnızlaştırıyor. Bunu defalarca gördük. Dünya kuyruklu yıldıza inip, evrenin gizini çözmeye çabalarken, bizim Amerika’yı keşfe çıkan bir sultanımız var!
Aleviler kendi sorunları, kendi dillerinde ve içlerinde tartışarak, haklarından bir adım geri düşmeden sıkı durmak zorundadır. Üstelik dindarlık yarışı çok tehlikelidir. Bu öyle bir mikroba döner, herkes birbirinin celladı olur.
Yavuz’u unutmayalım. Bugünün Yavuz’larını da!