Geçmişten Günümüze Kooperatifçilik ve Sol adlı yazı dizimizin ikinci gününde NotaBene Yayınları’ndan Yalçın Bürkev’le Yayıncılar Kooperatifi’ni (YAY-KOOP) konuştuk.

YAY-KOOP: Yayıncılar risk altında

Yayıncılık alanında yaşanan temel sorunlar sizce neler?

Yayıncılık alanında aslında birçok sorun var. Fakat en temel sorun, pandemi süreciyle birlikte üretim maliyetlerinin olağanüstü artması. Bu sorun geçen yıl kağıt fiyatlarının yükselmesiyle başlamıştı zaten, buna pandemi döneminde dövizin yükselmesi eşlik etti. Buna karşın tüketim daraldı. Kitapevlerinin birkaç ay kapalı kalması da tüketimin daralmasında etkili oldu. Şimdi açıldılar ama aynı verimlilikte çalışabildikleri söylenemez. Kısacası maliyetler artarken pazar daralması yaşandı. Özellikle çeviri kitap yayımlamak büyük risk oluşturmaya başladı. Önümüzdeki birkaç yıl bu böyle devam edecek gibi görünüyor.

İkinci kritik durumsa, tahsilat sorunu. Yayınevleri aslında birer üreticidir. Kitap üretirler ve satışta -fuarlar dışında- doğrudan okurla muhatap değillerdir. Mesela arada, dağıtımcılar ve internet satış siteleri/mağazaları var, ki bunların en önde gelen ve satışın büyük kısmını gerçekleştirenler büyük tekellerdir aynı zamanda. Bunlardan yayınevlerinin paralarını tahsil etmeleri zorlaşmaya başladı. Dağıtımcılar esas olarak kitapevlerine yönelik çalışırlar ama kitapevlerinin kapanması dağıtımcıların tahsilatını zora soktu. Fakat onlardan çok risk altında olan biz yayıncılarız. Ana masraflar yayınevlerine ait çünkü. Yani iki büyük problemimiz var. Birincisi maliyetlerin yükselmesi ve pazarın daralması, ikincisiyse tahsilat problemleri. Ödemeler gecikir, pazar daralırken, ayakta kalabilmek için yükselen maliyetlerle üretmeye devam etmek zorundasınız. Hiçbir şey üretmeden ayakta kalamazsınız, ancak geçici bir süre durabilirsiniz. Ama önümüzdeki süreçte bu sıkıntılar başka birçok sıkıntıyı da tetikleyerek devam edecek. Bu gibi sebeplerle yayıncılık sektörü oldukça sıkıntılı bir süreç geçiriyor.

Dağıtım da çok önemli bir sorun değil mi? Dağıtımın tekellerin elinde olması da etkili...

Kesinlikle. Az önce söylediklerim aktüel problemlerdi. Bu problemlere tekelleri şöyle ekleyebiliriz. Bir süre öncesine kadar ödeme sıkıntısı çekenler daha orta ölçeklilerken, pandemiyle birlikte bazı tekeller de sorun yaşamaya başladı. Mesela bu şirketleri kredilerle devralmışlar, patron kendi öz kaynağını kullanmak istemiyor. Yüzlerce yayıncıya yapacağı ödemeyi erteliyor. Faiz ödemeden, yayıncılar üzerinden bir bakıma kredi kullanmış oluyor. Dört aylık vadeli ödemeleri 6-8-10 aya çıkarıyor. Tabii ki bunlar büyük problem. Fakat pandemi sürecinin ötesinde, yayıncılık sektörünün en kronik problemi, senin de söz ettiğin gibi, büyük tekellerin, dağıtım tekellerinin yayıncılığı ele geçirmesi. Bunlar sürekli çok satan kitapları öne çıkararak kalitenin düşmesi ve çeşitliliğin azalması gibi nitelik problemlerine yol açarken, diğer yandan yayınevlerinin daha fazla indirimlere zorlanması yayınevlerinin kendi maliyetlerini karşılayamaz hale gelmesine ve bir çoğunun zor duruma düşmesine sebep oluyor. Dünya çapında meseleye baktığımızda, özellikle Amazon’un girdiği yerlerde bu süreç sert biçimlerde yaşanıyor. Üstelik Amazon Türkiye’ye henüz çok etkili şekilde girmediği durumdaki tablo bu.

Peki bu sorunlar çerçevesinde Yayıncılar Kooperatifi olarak neleri gündeme getirdiniz? Hedefleriniz neler? Bütün bu problemleri aşmak için kooperatif ne tür olanaklar sunuyor?

Kooperatif fikri 2018’de yaşanan kağıt kriziyle gündeme geldi. Tüm dünyada kağıt üretimi daraldı, selüloz fiyatları ise fırladı. Çin’deki bazı fabrikaların geçici olarak kapanmasıyla ortaya çıkmıştı bu tablo. Yüzde %30-40 oranında kağıtta gerçekleşen bu ani artış ve doların yükselişi sonrasında biz de ne yapabiliriz diye bir araya geldik. Yayıncılar olarak aramızda görüşmeler yapmaya başladık. Burada adını belirtmeliyim, Ayrıntı Yayınları’ndan İlbay Kahraman konuyu gündeme getiren ilk kişi oldu. Hatırlıyorum, o zaman İzmir’de kitap fuarındaydık, Nisan ayıydı. Bizlerle konuştu, ilk konuştuğu kişilerden biri bendim. Daha sonra kooperatif fikrini yayıncı arkadaşlarla paylaşmaya başladık. Kooperatif kurmamız gerekir, dedik. O yılın sonbaharından itibaren, görüşmeleri düzenli hale getirdik. 15 yayınevinin bir araya gelmesiyle başladık. Aralarında Varlık, Ayrıntı, Yordam, Notabene, Tekin gibi yayınevleri vardı. Yayıncılar Kooperatifini kurduk ve kısaca YAY-KOOP dedik adına. Yaklaşık bir yıl oldu faaliyet göstereli. YAY-KOOP bu sürede bazı fuarlar düzenledi, belediyelere toplu kitap satışları yaptı, şu anda iki temsilcilik açmış durumda, iki de yeni temsilcilik açılmasına onay verdi. Bu sayı artacak gibi duruyor. Piyasa üzerinde kısmi düzenleme çabaları gösterdi. YAY-KOOP büyük bir sermayeyle başlamadığı ve son derece temkinli, yayınevlerini zor duruma sokmadan bir gelişme katetmeyi hedeflediği için ilk yıla göre oldukça iyi ama toplam piyasa üzerindeki etkileri açısından bakarsan mutedil bir gidişle şu ana kadar geldi. Yakın dönemde de ortak bir depo oluşturup okura doğrudan ulaşan kendi web sitemiz www.yaykoop.com’u kurduk ve kendi satış ağımızı oluşturduk.

Ortaklaşmak yayınevleri açısından büyük avantajlar sağlıyor. Her şeyden önce, ortak dağıtım, ortak web sitesi, temsilcilikler aracılığıyla kendi satış ağını kurduğunda nakit garantin var, indirimi makul ölçekte tutabilme, hatta zamanla indirim oranlarını kendin belirleyebilme olanağı var.

YAY-KOOP temsilcilikleri nerelerde?

İlk temsilcilik Kadıköy’de açıldı, sonraki Diyarbakır’da. Ankara ve Üsküdar’da da birer temsilcilik açılmasına karar verildi. Pandemi nedeniyle doğal bazı gecikmeler yaşanıyor tabii. Buna benzer yöntemlerle kooperatif kendi pazar ağını oluşturabilir. Pazar oluşturma beraberinde tahsilatın problem olmaktan çıkmasını da getirir ya da problemi küçültür. Sorunun asıl kaynaklarından birine hatırı sayılır ölçüde müdahale anlamına geliyor.

Kooperatif üzerinden ortaklaşma üretim maliyetlerini de aşağı çekebilme fırsatı yaratıyor. Toplu kağıt alımları yaparak kağıt maliyetini düşürülebilir, depoları ortaklaştırarak yayınevlerinin genel giderlerini azaltılabilir. Depo giderleri ve stok maliyetleri düşürülebilir. Eleman, mekan ve kargo giderleri azaltılabilir. Örneğin, ortak depo muazzam sorunlar çözebilir. Bunun dışında ortak matbaa, dijital baskıda yeni teknolojileri kooperatif aracılığıyla gündeme sokmak gibi çözümler üretmek çok mümkün.

Her şeyden önemlisi dağıtım ve satış tekellerini frenleyebilmek olanaklı hale gelebilir. Yayınevleri şu anda çok yüksek indirimlerle kitap veriyorlar. Kitap fiyatlarının yüksek olmasının temel nedeni bu aslında. Bu temel neden ortadan kaldırılabilir. Kooperatif büyüdükçe, kapsamı genişledikça piyasa düzenlenmelerinde etkili olmaya başlar ve kitap fiyatlarını aşağı çekebilir. Böylece okurun da ucuz şekilde kitaba ulaşmasını sağlayabilir. Çünkü büyük tekellerin zorladığı büyük indirimler nedeniyle yayınevleri kitaba zam yapmak zorunda kalıyor. Bu da doğrudan okura yansıyor. Tekel müdahalesi kısıldığı anda kitap fiyatları düşer, çok daha ucuza kitap almak mümkün olur.

Elbette bir başka yönü daha var bu işin. Kitap sektöründe pazar demek, kitabı sergileyebilmek, okurun kitaba air bilgi edinebilmesi demektir. Okur kitabınızın çıktığını gördüğünde, içeriğiyle ilgili bilgilendiğinde, alabilme kapasitesi çok daha yükseliyor. Özellikle orta ve küçük ölçekli yayınevlerinin kitaplarının çok büyük bir bölümü ya rafa girmiyor ya da rafa girse de sırttan giriyor. Dolayısıyla kitap gözden kaçıyor, dikkat çekmiyor. Kitapları ortaya çıkarmak için çok büyük reklam bütçeleri gerekiyor. Tekellerin, büyüklerin ayırdığı reklam bütçelerini orta ölçekli yayınevlerinin ayırabilmesi mümkün değil. Bu nedenle birçok değerli kitap bir anlamda görünmez kılınıyor. Oysa küçük ve orta ölçekli yayıncılık, yayıncılığın motorudur. Çünkü onlar çoksatarlara değil, daha az bilinse de oldukça değerli kitaplara yer veriyorlar. Değerli kitapları ilk keşfedenler onlardır. “Aşağı”daki önemli gelişmeleri, yeni akımları, yeni düşünceleri takip eden, en dinamik zemine sahip olan küçük ve orta düzeydeki yayınevleridir. Buna rağmen piyasa koşullarındaki zorlukları ise en çok onlar çekerler.

Türkiye’de aslında kooperatifçiliğin köklü bir geçmişi var. Ama kötü bir ünü de var ne yazık ki. Bu bağlamda bakarsak kooperatifçiliğin en önemli sorunları neler? Bu olumsuzlukları aşmak için ne yapılabilir?

Açıkçası ne benim ne de yayınevlerinin uzun bir kooperatifçilik geçmişi yok. O nedenle bazı genel nedenler üzerinde durabilirim. Türkiye’de kooperatifçiliğin kesintiye uğramasının bir nedeni darbelerdir. 1970’li yıllarda tüketici kooperatifleri çok parlak gelişmeler gösteriyordu. Gerçek ihtiyaçlara çözüm buluyordu. Stokçuluk yüzünden spekülatif fiyatlarla satılan pek çok tür malı kendi değerinde, iyi kalitede tüketiciye yansıtabilme kapasitesine sahiplerdi ve çok hızlı gelişiyorlardı. 12 Eylül hepsini tırpanladı. Buna karşın kooperatifçilikte yolsuzluğun en çok görüldüğü alanlardan biri inşaat kooperatifleridir. Piyasadaki konut ihtiyacını gözeterek ve ödeme kolaylıkları sağlama vaadiyle maddi olanakları sınırlı orta sınıfları avlayan kooperatif pratikleri de oldu elbette. Fakat günümüzde kooperatifçilik de bundan farklı özellikler gösteriyor. Gerçek ihtiyaçlara odaklanılmış olduğu görülüyor. Rant ekseninden çok ihtiyaç eksenine kaydı.

Geçmişte tarım kooperatifleri vardı. Bunlar büyük ölçüde iktidarların güdümüne girerek, onların ekseninde yürüdüğü için problemler yaşandı. Bu anlamda piyasa düzenleyiciliğinden ziyade, iktidarların politikasına eklemlenen bir görüntü sergilediler. Fakat bütün bunlara rağmen 1960-70’li yılların sosyal devlet görüntüsünün içinde, onlar dahi son derece işlevseldi.

Önümüzdeki dönemde büyük kaynak kıtlıklarının, ekonomik krizlerin, büyük sorunların yaşanacağını, bu koşullarda ortaklaşmanın zorunluluğu arttıkça kooperatifçiliğin yeniden yükselişe geçeceği düşüncesindeyim. Zaten şimdiden pıtrak gibi çoğalmaya başladı, daha da artacağına inanıyorum. Bu, kamuculuğun, kolektivizmin ihtiyaç olarak yeniden belirmesiyle doğrudan bağlantılı. Kooperatiflerin dünya genelinde düşüşe geçişi 1980’lerden itibaren neoliberalizmin yükselmesiyle oldu. Neoliberalizmin çöküşü ve çözümsüzlükleri belirginleştikçe kamusalcılık ve kolektivizm arayışına bağlı olarak kooperatifler yeniden yükselişe geçti. Mutlaka yeni kooperatif girişimlerinin içinde de sıkıntı yaşayacak olanlar, yürüyemeyenler çıkacaktır ama eğilim olarak kooperatiflerin önemli roller üstlenecekleri bir döneme girildiğini düşünüyorum.