Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Kimi gazetelerin yayın yönetmenleri, genellikle pazartesi günleri, “açık mektup” niteliğinde, okuru bilgilendiren yazılar kaleme alırlar. Bu yazılarda, geride kalan haftanın değerlendirilmesi yapılır, “gazete mutfağından” bilgiler paylaşılır. Abdi İpekçi’nin Milliyet’te başlattığı, okurla gazete arasında doğrudan iletişim köprüsü kuran güzel bir uygulamadır. Şimdilerde yanılmıyorsam yalnızca Cumhuriyet gazetesi sürdürüyor bu geleneği.

Yayın yönetmenlerinin haftalık mektuplarında, genellikle gazetenin başarılarından, “atlatma” haberlerinden, yazı dizilerinden, yeni tasarılarından, yazar transferlerinden söz edilir. Ancak bu paylaşımlarda gazetenin başarısız yönleri üzerinde pek durulmaz, özeleştiri yapılmaz. Oysa editör sunumlarında eleştirel değinilere de gereksinim var.

Sözgelimi bu köşede her hafta BirGün ve Cumhuriyetgazetelerindeki dil yanlışlarından örnekler veriyoruz. İstiyoruz ki okuduğumuz haberlerde ve yazılarda daha az yanlış olsun.

Yaşadığımız dönemde, teknolojik alandaki baş döndürücü gelişmelere, olağanüstü kolaylıklara, olanaklara karşın basın sektöründe en zayıf olduğumuz alan, insan kaynağımızdır. Gazetelerin kadroları gençleştikçe Türkçeyle aramız açılıyor! Çünkü yeni kuşaklar eğitim sıralarında anadillerini doğru öğrenemiyor. Bunun değişik nedenleri var. Nedenlerin başında ise Türkçenin sahipsizliği geliyor. Cumhuriyetin atılım yıllarında Türkçe için inançla çalışan yazarların, ozanların, dil bilginlerinin, söz derleyicilerinin yuvası olan Türk DilKurumu, şimdi tam bir yoksunluk ve durgunluk içinde. Türkçeye yaşamlarını adamış Nurullah Ataç’larımız, Ömer Asım Aksoy’larımız, Doğan Aksan’larımız, Emin Özdemir’lerimiz yok artık…

Gazetelerin yayın yönetmenleri haftalık değerlendirme mektuplarında biraz da Türkçe konusuna değinmeli; dil yanlışlarını umursamayan yazarlarını, muhabirlerini, editörlerini, sayfa sorumlularını uyarmalı diye düşünüyorum.

* * *

BİR HARF BAZEN ANLAMI DEĞİŞTİRİR

Bazen bir virgül, bazen bir harf, tümcenin anlamını değiştirebiliyor!

Geçen haftaki yazımda kimi sözcüklerin halk dilindeki kullanımlarına örnek verirken, “Türkçede iki ünlü harf yan yana gelmediği için, tıp dilinde ‘zatürree’ olan sözcüğü, halk ‘zatürre’ diye yazıp söyler" demiştim. Nasıl olmuşsa, basılı gazetede ikinci “zatürre” sözcüğü de bir harf fazlasıyla “zarürree” diye çıkmış ve tümce büsbütün anlamsızlaşmış…

Umarım arif olan okurlarımız anlamıştır bu yanlışlığın benden kaynaklanmadığını.

HAFTANIN NOTU

HDP’nin varlığı, birlikte yaşamamızın güvencesidir!

AKP iktidarı, Güneydoğu’daki gerileyişini içine sindiremedi. 31 Mart seçimlerinden önce bu bölgedeki belediyelere iktidarın valileri, kaymakamları “kayyım” olarak atanmıştı. Halk, son yerel seçimde, iktidarın her türlü baskısına karşın o belediyeleri AKP’nin elinden alarak yeniden HDP’li başkanlara verdi. Ama AKP’li Cumhurbaşkanı, “Yeniden seçilseler de o görevde kalamazlar” demişti. Seçimlerin üzerinden dört ay geçmeden dediğini yaptı. Diyarbakır, Mardin ve Van Belediye Başkanlarını, ortada herhangi bir yargı kararı yokken, hukuksuz bir biçimde görevden uzaklaştırdı.

AKP iktidarı, Kürtlerin legal siyaset yapma olanaklarını ortadan kaldırmakla ülkeye en büyük kötülüğü yapıyor!

Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü isteyenler, HDP'nin "Türkiyeleşme" açılımına yardımcı olmalıdır. Bu partiye oy veren 7 milyon yurttaşımız var. "HDP eşittir PKK" demek, bu milyonları PKK'ye hediye etmektir! Türkiye'nin bir iç savaşa sürüklenmesini istemeyenler, HDP'nin legal çalışma koşullarının yok edilmesine seyirci kalmamalıdır.

Son sözmüz de ana muhalefet partisinedir: Susma CHP! Sustukça sıra sana gelecek!