Yayıncıların bir kısmı okuma oranları artan ve bu konuda çok gelişme kaydeden bir toplum olduğumuzu söylerken diğer kısmı ise kesinlikle yeterli seviyede olmadığımız görüşünde. Yayıncılara ne kadar okuduğumuzu sorduk.

Yayıncılar anlattı: Gerçekten okuyor muyuz?

Işıl ÇALIŞKAN

Yazar, müzisyen Zülfü Livaneli geçtiğimiz hafta Gazete Oksijen’deki “Şaşıracaksınız ama okuyoruz” başlıklı köşe yazısında kitap okuma oranlarıyla ilgili müjdeli haberler verdi. Livaneli, “okumuyoruz” cümlesinin bir klişeye dönüştüğünü ve artık o günlerin geride kaldığını duyurdu. Livaneli müjdeyi Türkiye IPA (Uluslararası Yayıncılar Birliği) verilerine dayandırdı. IPA’ya göre bağımsız yayıncılık alanında dünyada altıncı sıradayız. Biz de yazıdan yola çıkarak edebiyat dünyasına ne kadar okuduğumuzu ve bunun ne kadarını basılı ne kadarını dijital yayıncılığın oluşturduğunu sorduk. Kenan Kocatürk okuma oranında kayda değer bir artış olduğunu söylerken Elif Akkaya ise hâlâ çok yolumuz bulunduğunu söylüyor. Edebiyat dünyası dijital yayıncılığın çok başında olduğumuz konusunda ise hemfikir. Sözü kendilerine bırakalım…

YÜZDE 42’MİZ NET BİR ŞEKİLDE OKUYOR

yayincilar-anlatti-gercekten-okuyor-muyuz-832832-1.Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk: Okuma oranlarına dair elimizdeki en son araştırma Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından yürütülen OKUYAY Platformu kapsamında Konda Araştırma ve Danışmanlık Şirketi’ne yaptırılan Türkiye Okuma Kültürü Araştırması 2019’dur. Araştırmaya göre Türkiye’nin yüzde 42’si net bir şekilde okuyor. Bu küme ağırlıklı olarak genç, eğitimli ve metropolde yaşıyor. Ancak, azımsanmayacak oranda kırda yaşayan, eğitimi düşük veya 49 yaş üstü insan da “okuyanlar” kümesine dâhil oluyor.

Araştırma sonucuna göre Türkiye toplumunun okuma kültürüyle gelişen bir ilişki içinde olduğu gözlemlenmekte. Avrupa ortalamasıyla karşılaştırdığımızda halen yeteri kadar okumayan bir toplum olduğumuz düşünülebilir. Ancak, okuma oranları artan ve kuşaklar arasında bu konuda çok gelişme kaydedilen bir toplum olduğumuz da bu araştırmadan net bir şekilde gözlemleniyor. Daha önceki senelerde yapılmış araştırmalarla karşılaştırıldığında “okuyorum” diyenlerin çarpıcı biçimde artmış olması bile bu konuda olumlu bir gösterge. Bu araştırma bile tek başına Türkiye toplumunun okumanın önemini benimsediğini, okumanın gelişmesi için yapılması gerekenlerin ne olduğunu anladığını ve bu doğrulara göre hareket etme eğiliminin arttığını gösteriyor.

Kültür kitapları söz konusu olduğunda halen gerek dünyada gerekse de ülkemizde basılı kaynaklar daha fazla okunuyor. Ülkemizde üretilen kitapların yaklaşık çeşit olarak yüzde 2’si e-kitap olarak üretiliyor. Ancak e-kitap satışlarına baktığımızda yapılan yatırımlara rağmen on binde 2 oranını ancak buluyor. Bu oldukça düşük bir oran ve bu oran yıllar itibariyla da hızlı bir artış göstermiyor.

HÂLÂ AFRİKA ÜLKELERİ KATEGORİSİNDEYİZ

yayincilar-anlatti-gercekten-okuyor-muyuz-832833-1.Tekin Yayınevi Genel Yayın Koordinatörü Elif Akkaya: Bu soru her sorulduğunda ben de “iyimser” davranarak cevap vermek istiyorum aslında. Her sene YAYFED bandrol alımı oranlarını kategori bazında açıklıyor. Bu kategorik dağılımı iyi analiz ettiğimizde şunu görüyoruz: Eğitim kitapları üretiminin (Yardımcı ders kitapları, test kitapları, vb.) toplam üretim içindeki payı yüzde 55 civarında. Yine bu kategorik dağılımın içinde “inanç, akademi ve ithal kitapları” da çıkardığımızda “kültür kitapları” dediğimiz kitapların üretim oranı net ortaya çıkıyor. (Okuma alışkanlığı edindiren, sürekli kitap aldığımızı ve vakit ayırdığımızı gösterecek kategoridir.)

2019 yılında 148 milyon adet bandrol alınmış ve bu bandrollerle 47 bin 200 çeşit “kültür kitabı” üretilmiş.
2020 yılında ise 167 milyon adet bandrol alarak yüzde 13’lük bir artış sağlamışız ve 51 bin 600 çeşit “kültür kitabı” üretmişiz. Ancak elimizdeki veriler sağlıklı bir istatistik ve nitelik analizinden geçmiyor. Bunu çok önemli buluyorum. Neden? Evet, kültür kitabı üretim oranı her yıl artıyor. Bu sevindirici ama 83 milyon insanın yaşadığı bir ülkedeyiz, genç ve genç yetişkin nüfus çok yüksek.

Örneğin, IPA’nın açıkladığı (Türkiye’nin kitap üretiminde tüm Avrupa ülkeleri içinde 6’ncı sırada yer alıyor oluşu) sektörel üretim hacminin yüzde 55’i “Yardımcı Ders Kitabı ve Test Kitapları”dır. Asıl soru “kültür kitabı” üretiminde Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında ne durumda olduğumuzdur. Yani istatistik verilerinin doğru örneklemlerle analiz edilmesi gerekiyor… Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) de IPA’dan aldığı verilere göre “okumaya ayrılan süre bakımından, günde 7 dakika kitap okunan Türkiye, Almanya ve Lüksemburg ile aynı düzeyde yer alıyor” ve “okumayı hayatlarının temel etkinlikleri arasında sayan insanların nüfusa oranı” bakımından da Türkiye’yi bu araştırmada 6’ncı sıraya taşıyor.
UNESCO’ya göre ise Türkiye yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride bu arada… İşte analiz sonuçları! Buna TÜİK’i de ekleyelim. Türkiye’de ihtiyaç sıralamasında listenin 235’inci sırasında yer alan “kitap ihtiyacı” var bir de!
Sonuç olarak şunu söylemeliyiz: Evet ülkemizde kültür kitabı üretimi arttı; okuma oranı ve kitabın farkındalığına dair umut verici gelişmeler var. Ancak kesinlikle yeterli değil ve biz hâlâ yoksul Afrika ülkeleri ile aynı kategorideyiz!

KESİNLİKLE YETERLİ SEVİYEDE DEĞİLİZ

yayincilar-anlatti-gercekten-okuyor-muyuz-832834-1. Yazar Müge İplikçi: Şu zor dönem, ummadığımız biçimde, kitaplar ve okurlar cephesinde farklı bir ivme yakaladı. İnsanların çaresizliği, televizyonların çöllüğü ve çöplüğü derken okuma eylemi tekrar hayata geçmişti! Tanıdığım çok sayıda insanın sosyal medyadaki paylaşımının, ağırlıklı olarak kitaplar üzerinde yoğunlaşması sevindirici, sevindirici olduğu kadar umut vericiydi.

Tüm açık ve kapalı oturumların bilgisayar ekranına taşındığı bu dönemde dijital kitapların sergilediği tabloyu da düşünmek gerekiyordu elbette. Kısaca, bu süreçte yayıncılığın farklı bir adım atması beklenebilir miydi? Okuma eylemi sahnedeydi, peki ya okuma seçimlerimiz ve okuma biçimlerimiz?

Tam da burada işi şansa bırakmak istemedim ve bu konuda tez yazmış genç bir arkadaşımın bilimsel satırlarını takip ettim. Celal İnaç’ın tez verilerine baktığımda dijital yayıncılığın henüz emeklemekte olduğunu görüyorduk. Basılanların yüzde doksana yakını yine ‘kâğıttı’. Web tabanlı elektronik kitapların durumu biraz daha iyiydi, ancak direkt dijital basımlar noktasında Türkiye olarak, daha çok dirsek çürütmeliydik... Söz konusu tezde, kâğıt olarak basılan edebiyat kitapları, hâlihazırda eğitim kitaplarının gerisinde kalıyordu. Demek, bu hususta da kendimizi zorlamamız gerekiyordu.