Bundan beş ya da altı yıl önce bir yazı yazmıştım. Klasik anlamda bildiğiniz yayıncılık sona eriyor, akan TV yayınları bitecek demiştim. O zamanlar bir grup beni linç bile etmiş; “Dayının dünyadan haberi yok, neler yazıyor” şeklinde tepkiler gelmişti. Ben hâlâ aynı noktadayım ancak bu kez çoğunluk benimle aynı fikirde.


Geçen hafta Faruk Bildirici, Nevşin Mengü’nün bir gıda takviyesinin reklamını yaptığı paylaşımla ilgili olarak, gazetecinin bir ürünün, hizmetin reklamını yapmaması gerektiğine dair sosyal medya paylaşımında bulundu. Bu paylaşım sonrasında konu üzerine çok tartışıldı, doğrudur diyenler de yanlıştır, diyenler de oldu. Zira ülkemizde malum herkes, her şeyi çok iyi bildiği için yorumlar havalarda uçuştu. Bu yazıyı rahatlıkla yazabileceğimi baştan söylemeliyim. Sebebi çok basit. Ben yeni yayıncılık modelinin içerisinde başından beri olan ve bu sistemin “şimdilik” doğru olduğuna inanan bir gazeteci, yayıncıyım. Şimdilik diyorum çünkü değişim her zaman sürmekte. Uyum sağlamak, kendini güncellemek önemli. Eskilerin bir kısmının en büyük hatası kendilerini yeniliklere, güncellemeleri kapamış olmaları.

Yayıncılık, gazetecilik değişiyor. Bu gerçeği ister kabul edelim, ister etmeyelim, bu olguyu değiştirme, müdahale etme şansınız yok. Bundan onlarca yıl evvel yazılmış “Basın Meslek İlkeleri” güncellenmek zorunda. Sorun aslında buradan çıkıyor. Bu ilkelere göre yayıncılık, habercilik, gazetecilik yapılmıyor artık. Özünde mesleğimizin matematiği aynı ancak işin yapılış şekli ile ilgili köklü değişimler olmuş durumda ve olmaya devam etmekte.

NELER DEĞİŞTİ?

Durumu biraz daha somutlaştırmak için kendimden örneklerle biraz daha konuyu açmalıyım. Beni tanıyanlarınız bilir, bilmeyenler için de özet geçeceğim. Her zaman kişisel YouTube kanalımda kendi istediğim içerikleri özgür bir şekilde hazırlıyor ve yayına veriyorum. Bazen bu içerikleri üretirken markalarla “işbirlikleri” yapıyor ve bunu asla gizlemiyorum. Bizler bağımsız yayıncılarız. Yani kanalımızın, platformlarımızın hem sahipleri, hem kameramanı, hem montajcısı, hem yönetmeni, hem ekran yüzü, hem çaycısı yani her şeyiyiz. Üstelik projeler geliştikçe farklı kameramanlar, yönetmenler, yapımcılar ile bile çalışmaya başlamış durumdayız. Özgür olduğumuz için, kendi inisiyatifimizle içeriklerimizi patron beğensin diye değil, kendi doğru bildiğimiz şekilde yapmaya çalışmaktayız. Üstelik bu yayıncılık modeli sadece ülkemize özel de değil. Tüm dünya bu değişimi yaşıyor.

Ancak Amerikalı, Avrupalı YouTube içerik üreticileri ile karşılaştırıldığımızda onlarla aramızda şöyle bir fark oluşuyor: Türkiye’de sadece YouTube gelirleriyle yaşamımızı sürdürmemiz çok zor. Nedeniyse; Türkiye’de reklam verenler sisteme Amerika, Avrupa’da olduğu kadar dahil olmuyor. Sistem ise şöyle çalışmakta: YouTube’un içerik üreticilere dağıttığı aylık ödeme, sisteme giren paranın oranına göre iş ortağı statüsünde olan yayıncıların videolarına giren reklamlara göre belirleniyor. Yani sisteme ne kadar az para girerse YouTube geliri o kadar düşüyor.

Hazır yeri gelmişken markalara seslenelim. YouTube TV’den daha çok izleniyor. Reklam verirken bunu göz ardı etmeyin. Amerika’da sadece YouTube içeriği üreterek mesleklerini sürdüren gazeteciler, içerik üreticilerinin sayısı bir hayli fazla. Üstelik standartların üzerinde gelirler elde ederek mesleklerini sürdürmekteler. İşte özgür yayıncılık, gazetecilik bundan sonra ancak bu şekilde devam edebilecek.

Ülkemizde de bu işi çok iyi yapanlar var. Ünsal Ünlü, Nevşin Mengü, Ruşen Çakır, Coşkun Aral ve çok daha fazla isim artık bu platformu kullanmakta. Bu işin içinde olan biri olarak söylemeliyim ki maalesef sadece YouTube reklam gelirleriyle bu yayınları sürdürme şansımız yok. Bu sebeple çeşitli iş birlikleri ile ayakta kalmaya çalışmaktayız. Burada şöyle bir parantez açmamız lazım. İşbirliği yaptığımız ürün, hizmet ile ilgili gazeteci olarak mesuliyetimiz var. Bu ne demek? Eğer tanıttığımız ürün, hizmet toplumu maddi manevi ya da sağlık alanında zarara uğratacak, zarar verecek olursa bundan sorumluyuz demek. Yayının sahibi olarak işbirliği yaptığımızı alenen söylemeliyiz. Ülkemizde tanıttığı hizmeti, şirketi ya iyice araştırmadan ya da parası güzel diyerek umursamadan tanıtan, pek çok insanın dolandırılmasında etkin rol oynayan pek çok yayıncı, sanatçı var biliyorsunuz. İşte onların cezasını öncelikle izleyici ya da takipçiler, reklam verenler kesmek zorunda. Eğer onlara bu yaptıkları hatalar yüzünden gereken yapılmazsa sistem kirlenmeye devam edecektir. Pek çoğu işine geldiğinde gazeteciyim işine gelmediği zaman influencerım diyerek kendilerini sıyırmaya çalışıyor. İnfluencer ile gazeteci arasında çok büyük fark var. Influencer bir nevi reklam panosu demek, bunu ıskalamayın lütfen.

Toparlayacak olursak; Faruk Bildirici’nin Nevşin’e verdiği tepki aslında geçmişten gelen kültürün verdiği bir reaksiyon. Ancak değişim devam edecek. Basın meslek ilkeleri de bu noktada güncellenmek zorunda. Gazeteciler sonuçlarına katlanmak şartıyla bu tip işbirliklerine gidebilirler. Eğer bir gazeteci yanlış bir işbirliği yaparsa tüm güvenirliğini, itibarını zaten kaybedecektir. Gazetecilerin reklam yapması tüketiciler için iyi bir şey bile diyebiliriz. Araştırmadan işini yapmayan bir meslek gurubu tanıtacağı şeyi de en ufak detayına kadar araştırır, sorgular. Yanlış bir şey görürse o zaman reklamını değil “haberini” yaparak toplumu uyarır.

Aslına bakacak olursanız biz yeni nesil gazeteciler bu oyunun kurallarını yazmaya çalışıyor ve sistemi güncelliyoruz. Kısacası, biz bağımsız yayıncıları destekleyin zira işimiz çok zor ve bu coğrafyada gerçekten mucizeler yaratmaya çalışıyoruz.