“Lana Del Rey son albümüyle, kariyerindeki 5 albümünün yansıttığı personadaki ’mutsuz şarkılar’ın sahibi olmaktan çok daha fazlasını olduğunu gösterdi. En nihayetinde, onun adı artık zamansız müzisyenler arasında anılmayı hak ediyor.”

Yaz bitti, hoş geldin Lana Del Rey


Tuğba Dal

2020’ye yaklaşıyorken Trump’ın başkanı olduğu bir Amerika’yla kıvrıladursun tüm dünya, adeta bir kurtarıcı gibi gelen Lana Del Rey elini savior (cankurtaran) gibi uzatıyordu. Adı, daimi olarak mutsuz şarkılarla yan yana anılan Lana Del Rey, bizi olduğumuz yerden daha koyu bir mutsuzluğa götüremez diye düşünüp 6. Stüdyo albümünü dinlemeye başlıyorum.


Kız kardeşi Chuck Grant’in imzasını taşıyan albüm kapağı önceki albüm kapaklarına göre kişiselin dışında ve bir de tabi arabasız. Kapak, birazdan sıklıkla sözünü edeceğim Amerikan Rüyası’nın modern bir versiyonu olarak karşımızda. Sahilin yanıyor olması, 2018’de çıkan California yangınına bir atıf. Lana’nın yanında gördüğümüz kişiyse Grant kardeşlerin yakın arkadaşlarından biri olan Duke Nicholson, kendisi Jack Nicholson’un torunu. Evet, yanan sahil, bot ve bize elini uzatan LDR.

Albümü defalarca dinledikten sonra zihnime kocaman bir soru yerleşiyor: Amerikan Rüyası dedikleri şey tamamen böyle bir şey mi? Vanity Fair dergisine albüm öncesi verdiği bir röportajda da varlığından bahsettiği Amerikan rüyası. Hani şu “Mars’a gideceğiz ama başkanımız Trump” dediği.
Kendisini yıldız statüsüne taşıyan, 2011 yılındaki Video Games’ten bu yana 5 albüm geçti. Kimi zaman melankolik ve karanlık melodiler, kimi zaman iç acıtan sözler ve sinematik bir eksende ilerlemekten vazgeçmeyen albümler... Born to Die ile başlayan hikâyesi, Ultraviolence albümüyle müzik dünyasının değişilmezleri arasına yerleşmesi, Summertime Sadness ile istisnasız herkes tarafından tanınması ve nispeten daha az beğenilen (diyelim) Lust For Life albümünden iki yıl sonra, hoş geldin Norman Fucking Rockwell!

2020’ye sırtımızı verdiğimiz bir zamanda çıkan albüme bazı değişmeyen çizgiler nüfus etmiş: sepya tonlu Amerikan estetiği, Güney California sahillerindeki yürüyüşler ve ilk albümü Born to Die’dan bu yana içimize işleyen eski Hollywood ruhu… Albümün tematik tarafı bir yana, müzikal estetiğine ayrı bir ışık tutmak gerekiyor. Vintage synthlerle bezeli yumuşak gitar tınıları, California’nın yumuşak rock etkisi ve elbette Lana Del Rey’i bu albümle birlikte çok daha yaklaştığı söz yazarlığı ve şiirsel şarkı sözleri.

Bu albümle birlikte ismi anılması gereken bir diğer kişiyse şüphesiz Jack Antonoff. Yine geçtiğimiz ay “Lover” albümünü çıkaran Taylor Swift, St. Vincent, Lorde ve Pink, son dönemde çalıştığı isimlerden bazıları. NFR albümü çıkmadan önce Billboard’a röportaj veren Lana, Antonoff’un kendisini bu albümü yapmaya ikna ettiğini ve söz yazarlığı konusunda ne kadar yüreklendirdiğini şöyle anlatıyor: ”Söz yazmak benlik bir şey değil gibi ama kimi zaman bazı şeyler yazıyorum. Önümde bir takvim varsa yazıyorum, yoksa tek yaptığım Starbucks’ta oturup tüm gün saçma sapan konuşmak.” Ne diyordu Amerikalılar, God Bless Antonoff!

NORMAN FUCKING ROCKWELL’İN BİYOGRAFİSİ

Norman Fucking Rockwell albümü, ismiyle müstesna Amerika’nın en ünlü illüstratörden biri olan Norman Rockwell’den ilham alıyor. Şarkı şu sözlerle başlıyor “Goddamn, man-child

You fucked me so good that I almost said “I love you” (Kahretsin, çocuk. Beni neredeyse seni seviyorum dedirtecek kadar iyi becerdin) Albümün başında, bir adama mı yoksa toplumsal dertlere mi odaklanıyor öngöremiyorsunuz.

İkinci şarkı ise kaybolduktan sonra kendini nasıl yeniden bulduğunu anlattığı “Mariners Apartment Complex”: You lose your way, just take my hand. You’re lost at sea, then I’ll command your boat to me again” (Yolunu kaybediyorsan sadece elimi tut. Eğer denizde kaybolursan, seni tekrar teknene ben götürürüm)

Albümün üçüncü şarkısı ise favorilerimden biri olan “Venice Beach”. 10 dakikalık bu baladı dinlerken Los Angeles’ın Venice Beach’ine ve en çok da Lana’nın iç dünyasına gidiyorsunuz. Vintage synthlerin, yumuşak gitar rifflerinin arasında kaybolmak istiyorsanız, bu nostaljik şarkı tam size göre. Lana, şarkıyı yazarken 1968’ten çıkagelen rock klasiklerinden biri olan “Crimson and Clover”dan ilham aldığını söylüyor. Şarkının içinde bir de Norman Rockwell’den ilham aldığı bir şiir var: “Paint me happy in blue”. (Beni mutlu ve mavi çiz)

“Fuck it I Love You”, bol ağıtlı ve kasvetli şarkılar kategorisinde birinciliği göğüsleyebilir. Albümün en hızlı şarkılarından biri olmasına rağmen, tok davullar ve Lana’nın farklı tonlara ulaşan sesiyle dikkat çekici bir aşk şarkısı. Haziran ayında, “Lust fo Life” şarkısının klibini de çeken Rich Lee’nin yönettiği “Fuck it I Love You” ve “The Greatest” şarkılarını içeren çift müzik videolu klibi de yerini aldı.

“Doin’ Time” ise şüphesiz albümün hit’i. Her ne kadar Lana, bu albüm içinde kendisi için bir hit olmadığını söylese de, Sublime’ın 1996 yılında kaydettiği şarkının LDR cover’ı çoktan yazla beraber salına salına dinlenen şarkılar arasındaki yerini aldı.

Albüm, öyle kavruk ve şiirsel bir dile sahip ki “hope is a dangerous thing for a woman like me to have – but I have it” şarkısında ünlü Amerikalı şair Slyvia Plath’ı anıyor ve 1960’larda evsiz ve alkoliklere takılan Bowery Bums tabiriyle kendisinin alkole düşkün olduğu zamanlara da selam çakıyor.
Albümde en dikkatimi çeken şarkılardan biri de “Bartender” oldu. 60’ların müzik dünyasına kattığı en önemli isimlerden biri olan Joni Mitchell ve Laurel Canyon hikâyesinden bahsetmesek olmaz. Laurel Canyon ladies dedikleri isimlerden biri olan Joni Mitchell de tıpkı David Crosby, Linda Ronstad, the Eagles, Neil Young, Frank Zappa, Jim Morrison, the mamas & the papas, Carole King gibi Los Angeles’ta bulunan Laurel Canyon bölgesinde 60 ve 70’lerde müzik yapmış. Şöyle bir evren düşünün; tüm bu isimlerin bir arada uyuduğu, müzik yaptığı ve Bu bölgedeki seslerin müziklerine etkilerini bugün bile deneyimlemek muazzamken, Lana’nın Laurel Canyon seslerini “Bartender” şarkısına bulaması beni mest etti.

BAŞKA BİR POP TANIMI

Elbette pop müzik yapıyor diyemiyorum ama çağdaşlarının gittiği yöndeki kışkırtıcı pop ögeleri ve kitleleri peşinden sürükleyen trendlerden çok uzakta bir yerde, pop harman bir müzikal kimliğe sahip Lana Del Rey. Son albümüyle, kariyerindeki 5 albümünün yansıttığı personadaki “mutsuz şarkılar”ın sahibi olmaktan çok daha fazlasını olduğunu gösterdi. En nihayetinde, Lana Del Rey’in adı artık zamansız müzisyenler arasında anılmayı hak ediyor.
Tarantino sinemasıyla eş tutulan bir kariyer için söylenecek fazla bir şey yok; derin şarkı sözleri ve sinematik bir evrende aradığınızı bulacaksınız.