Basın özgürlüğünün olmadığı ülkemİzde gazetecİler haber yaptıkları İçİn tutuklanıyor, gazeteler ve dergİler toplatılıyor

Yaz gazeteci yaz, korkmadan!

Bir süredir beklenen, Perşembe gecesi gerçekleşti: Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı. Recep Tayyip Erdoğan, altı ay kadar önce, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan MİT tırlarıyla alakalı haber sorulduğunda Can Dündar’ı işaret edip “bunu öyle bırakmam, bedelini ağır ödeyecek” demişti. Dündar ve Gül, haber yapmanın bedelini ödüyor şimdi. Suçları, “devlet sırlarını ifşa etmek”. Sarayın hizmetindeki “gazete”ler, ağız birliğiyle onların gazetecilikten değil terörden ceza aldıklarını ispatlama gayretine girdiler. Zaten sorarsanız “tutuklu tek bir gazeteci yok” ve “içeridekiler, meslekleri gazetecilik olsa bile adi suçtan ceza aldılar.”

Basın özgürlüğünün olmadığı ülkemizde gazeteciler haber yaptıkları için tutuklanıyor, gazeteler ve dergiler toplatılıyor. Yukarıdakilerin istediği türde haberler yazarsanız taltif ediliyorsunuz. İstemedikleri en ufak satırda köpürüyorlar ve bu öfke, tutuklama, baskı, şiddet ve gaz bombası olarak geri dönüyor. İki gün önce yaşadık: Polis, Ankara’da Yüksel Caddesi’nde tutuklamaları protesto etmek üzere buluşanlara biber gazıyla saldırdı. “Yeni” Türkiye, “ileri” demokrasi dedikleri bu: Gazeteciler içeride, katiller dışarıda. Silah taşıyan değil, haberini yapan tutuklanıyor.

Çok değil, birkaç hafta önce, Milliyet’te yaşanan kıyım sonrası gündeme getirdiğim bir şarkı vardı. 70’li yıllarda yaşananları tane tane ve bütün çıplaklığıyla anlatan şarkılardan biri: “Yaz Gazeteci Yaz”. Âşık Mahzuni Şerif’in sazından çıkan, Selda’nın sesinden bize ulaşan, sonrasında Derdiyoklar tarafından farklı sözlerle yorumlanan şarkının bulunduğu plağı yeniden döndürmenin tam zamanı… “Aman gazeteci gel bizim köye / Bizim halları da yaz / Şehirde ojeli parmakları yazma / Bir de bizim köyde nasırlanmış elleri yaz” dörtlüğüyle başlıyor ve bugün bize çok tanıdık gelecek bir başka dörtlükle sürüyor: “Bankada parası olan kulları yazma / Onlara aldanıp yolundan azma / Şehirden asfalt geçen yolları yazma / Bir de bizim köyden eşşek geçmeyen yolları / Yaz gazeteci yaz…” Şarkı, Âşık Reyhani’den Âşık Ali Sultan’a pek çok isim tarafından yorumlandı. Her biri, kendince bir şeyler kattı.

Aynı adlı bir başka şarkı, Emrah’ın 1993 yılında yayımlanan “Haydi Şimdi” albümünde karşımıza çıkıyor. Emrah, belli ki olayı yanlış anlamış ve yazmak fiiliyle yaz mevsimini ilişkilendirmiş: “Kalemin bıksa da sen sakın bıkma / Yazmaya devam et yarım kalmasın / Kırılsın kafesler bütün vazolar / Çiçekler dalından koparılmasın // Yaz gazeteci yaz / Bıktım yazı beklemekten / Yazıver de gelsin bu yaz…” Gazete meselesini yanlış anlayan sadece Emrah değil. Demet Akalın, ondan on yıl sonra yaptığı “Unuttum” adlı albümünde, adı “Gazete” olan bir şarkıya yer verdi. Akalın, ayrıldığı sevgilisine nispet yapmak için kullanıyor “gazete”yi: “Geceleri dolaşıp / Sağa sola bulaşıp / Kahrolacaksın sen // Gazeteleri açıp / Başsayfalara bakıp / Çatlayacaksın sen!”

On yıl daha ilerleyelim. İlerledikçe, şarkıların gerilediğine şahit oluyoruz. 2013 tarihli Musa Has albümü “Sonbaharda Hüzün Var”da karşımıza çıkan “Gazeteciyiz Biz”, yekten mesleği anlatıyor: “Gözü kulağıyız herkesin biz / Yazılısı görseli işitseliyle / Her şeyi bizden öğrenirsiniz / Gece ve gündüz hep sizlerleyiz // Ulusalı yereli evrenseliyle / Dünyaya açılan bir pencereyiz / Halkın gören gözü, işiteniyiz / Gazeteciyiz biz, gazeteciyiz” Has, vatanını memleketini seven bir arkadaşımız. “Türkiyem”, “Şehitler Ölmez” gibi şarkılarının yanında “Polis Bizim Dostumuz” adlı bir şarkıya da rastlıyoruz albümde:“Polis bizim dostumuz / Poliste huzurumuz / Açıktır hep yolumuz / Huzurluyuz onlarla…” Gazetecileri tutuklayan, onları protesto etmek için toplananlara saldıran polisler, huzurun timsali olarak karşımıza geliyor bu şarkıda. Doğru, “saray”daki huzur polislerle sağlanıyor. Polisler etrafında kuş uçurtmadığı için o bin küsür odada “huzurlu” dolaşıyor biri.

“Yandaş” şarkıcıları terk edip biraz daha gerilere gidelim ve bulduğumuz bir kaseti teybe takarak dinlemeye başlayalım. İçli bir saz nağmesiyle açıan şarkının adı, “Gazeteciler”. Âşık Erol Ergani’nin aynı adlı kasetinden: “Kusura bakmayın gazeteciler / Siz bazı şeyleri yazmıyorsunuz” dizeleriyle açılıyor ve şöyle devam ediyor: “Adım adım her bir yeri gezdiniz / Beş yıldızlı otelleri yazdınız / Okulsuz köyleri yazmıyorsunuz // Bir zaman koltukta kalması için / İstediği gibi çalması için / Çalınan oyları yazmıyorsunuz…” Halk Ozanı Ali Doğan’ın “Ne Günlere Kaldık” adlı albümünde rastladığımız “Gazeteci Kardeş” de aynı minvalde: “Gel gazeteci kardaş çok haberim var / Elli yıldır yurdun bozulduğunu yaz / Hortumcuyla mafya köşeyi döndü / Dürüst vatandaşın ezildiğini yaz // Ormanlar kesildi köşkler yapıldı / Fabrikalar özelleşti satıldı / Yurtsever işçiler dışa atıldı / Fakir fukaranın üzüldüğünü yaz…”

Gazetecilerle alakalı şarkılar bu kadar değil. Dursun Salkım’ın bir taşplağında karşımıza çıkan “Gazeteci” ve Neşe Karaböcek’in 1965 tarihli 45’liğine kaydedilmiş “Kimsesiz Gazeteci” bireysel hikâyeleri anlatıyor. Yaya albümü “Bay A.’nın Hikâyesi”ne giren “Gazeteleri Biriktiren Çocuk” ise hayalperest bir arkadaş. Gökhan Semiz, Vitamin fırtınasının sonrasında yaptığı ilk albümü “Mikrop”ta, “Gazete” adlı bir şarkıya yer vermiş ve “ekler, kuponlar, cıbıllar”la dolu gazeteleri hicvetmişti: “Yeter artık sen de / Hal kalmadı bende / Kabahat seni gazete diye basanda” Danışmanların köşe yazarı olduğu, herkesin her şeyi yazdığı şu günlerin habercisi olan dizeler de vardı şarkıda: “Ekonomide Rıdvan / Sporda Hülya / Siz mi ters bastınız / Yoksa bende mi hata?”

Başlığa aldığım şarkıyla getireyim lafın sonunu. “Yaz Gazeteci Yaz”, yakın dönemde Gaye Su Akyol’un da repertuvarına girdi. Genç şarkıcı, sözleri şöyle güncelleştirdi: “Faşist diktatörleri yazma / Onlara uyup halkını satma / Doğuda ezilen halkları yazma / Bir de Gezi’de öldürülen dostlarımızı da / Yaz gazeteci yaz…”

Söylenecek sözler tükenmek üzere. Şu çok açık: Safları sıklaştırma zamanı. Direniş, asıl şimdi başlıyor. Sıra bize gelmeden...