Yazar-çizer Uğur Günel: Kulaklara su kaçırdık

BirGün EGE

Yazar-çizer Uğur Günel’in "Sosyalleşmek lazım az biraz" isimli ilk çizgi albümü, Beyaz Fil Yayınları’ndan çıktı. Günel, Gırgır dergisinde 2012-2017 yılları arasında yayınlanan çizgi öykülerinden oluşan albümünde 1980’lerde doğup 2000’lerin girdabında çırpınan arada kalmış nesli irdeliyor. Albümde hayatın içindeki herkesten bir şeyler olduğunu belirterek, “İnsanlara bakın siz dışarıdan böyle görünüyorsunuz diyorum. Kendime de bu eleştiriyi yapıyorum. Aslında kulaklara su kaçırdık” diyen Günel ile yeni kitabını konuştuk.

♦ Profesyonel olarak ilk ne zaman başladınız karikatür çizmeye?
Başlarda Leman dergisinde çiziyordum. Leman’la birlikte irili ufaklı birçok dergide küçük köşeler çizdim. Ama bu dergiler çok uzun ömürlü olmadı. 2010 yılının Nisan ayında Gırgır’da çizmeye başladım. 2017 Şubat’ında dergi kapanıncaya kadar da orada çizdim.

♦ "Sosyalleşmek lazım az biraz" çizgi albümünün çıkış süreci nasıl gelişti?
Gırgır’da çizdiğim karikatürler karmaşık bulunuyordu. Konuşma balonlarını çok doldurduğum konusunda eleştiriler alıyordum. Ama benim köşem küçük olduğu için anlatacaklarımı sığdıramıyordum. Ben de kareleri çoğalttım, hikâyeye dönüştürdüm. Çizdiğim köşenin oturmaya başladığı yıllarda askerlik görevimi yapmak için ayrıldım. Zor bir askerlikti, dönüşte o psikolojiyle altı ay kadar çizmeye ara verdim. Bu sancılı dönemi atlatmak için psikoloğa gittim. Doktor “Kendini çok kapatmışsın, sosyalleşmen lazım.” dedi. Eve gidip o doktoru ve seansı çizdim ve o hikâyeye de “Sosyalleşmek lazım” ismini verdim. Ama çok sosyalleşemediğimden sonuna “az biraz” ekledim. “Sosyalleşmek lazım az biraz” köşesi böyle ortaya çıktı. Orada hikâyeler çok birikti. Okurlardan da güzel tepkiler gelince çizgi albümü yaptım. Çekingen bir insanın 20’li yaşlarından 30’lu yaşlarının başına kadar olan dönemi kapsıyor.

♦ Hikâyeleri nasıl oluşturuyorsunuz?
Köşede çizdiğim hikâyeler iki şekilde oluştu. Birincisi; “Keşke bunu yaşasaydım” diye düşünüp yazıyorum. İkincisi; yaşanmış bir hikâye ama “Keşke böyle yaşasaydım” diyerek. Aslında çoğu hikâyeyi gerçek olaylardan kuruyorum. Ama hiçbirini yaşandığı şekilde çizmiyorum. Kadın-erkek hikâyelerinde yer alan erkek tiplerin karakterine sahip değilim örneğin. Ama ikinci bir kişiliğimi orada ortaya çıkarıyorum. Bipolar bir hadise var yani ortada. Bu beni rahatlatıyor aslında. Gerçek hayatta yaşanan küçük olayları zihnimde hikâyeye çeviriyorum. Mesela, yan masada birinin çayı dökülüyor. Benim gözümde hemen bir tanışma hikâyesi şekilleniyor. Anlatılanları da bunun üzerine kurabiliyorum. Her hafta bir konu çizdiğim için pratik düşünmem gerekiyordu. Çevremdeki küçük olayları bir hikâyeye bağlayıveriyordum. Bir de gece hayatıyla ilgili hikâyeler oluyor örneğin. Ama gece hayatı dediğim bara gidip iki bira içip sağa sola bakmak. Öyle çılgın, partili bir gece hayatı değil tabii ki. Hayatın içindeki herkesten bir şeyler var. İnsanlara bakın siz dışarıdan böyle görünüyorsunuz diyorum. Kendime de bu eleştiriyi yapıyorum. Aslında kulaklara su kaçırdık.

♦ Son olarak pandemi sizi nasıl etkiledi?
Bu süreçte herkes gibi biz de çok etkilendik. Çizerek para kazanmak çok zor. Ben kendimi en iyi bu şekilde ifade edebildiğimi düşündüğüm için bu işe yöneldim. Normalde atölyeler yapıyorduk, okullarda ders veriyordum. Pandeminden dolayı bu çalışmalarım iptal oldu. Yazı yazıyorum dergilere, aynı isimde stand up gösterisi yapıyordum, pandemi olunca o da iptal oldu. Yani pandemi herkes gibi bizi de çok etkiledi.