Yazar imgesinin dönüşümü

Semrin ŞAHİN

Faruk Turinay’ın ilk öykü kitabı Şapkamın İçindeki Kıraathane on sekiz öyküden oluşmaktadır. Üslup ve içerik olarak birbirini tamamlayan bu öyküler felsefenin, bilimin ve sanatın puslu atmosferinde geziniyor. Turinay’ın yoğun anlatımlı üslubu öykülerin yarattığı atmosferi derinleştiriyor.

Hikâye anlatıcılığını önceki nesillerden devralan günümüz öykücülerinin öykü tekniği ve anlatımlarındaki çeşitlilikler bakımından öyküyü zenginleştirdikleri görüşündeyim. Turinay’ın öyküleri hem üslup hem de özgünlük açısından dikkat çekici. Şapkanın İçindeki Kıraathane’de yer alan öyküler bilinçdışını yansıtan unsurlar barındırıyor. Yazarın dili akıcı ve devingen bir yapıya sahip. Yazar imgesinin dönüşümü öykülerin ana izleklerinden biri.

KAFKAESK BİR ÖYKÜ

Kitabın ilk öyküsü “Tek Tesellim Bu” bir değişim öyküsü olma özelliği taşıyor. “Saat yarıma on kala bir köpeğe dönüştüm,” öykünün ilk cümlesi. Öyküdeki anlatıcı karakter Tarık Mahut, Chihuahua cinsi bir köpeğe dönüşür. Kafkaeks bir öykü olduğunu ilk cümleden itibaren okura fısıldayan anlatıcı, kuzeniyle Bodrum’a gidip, portre resim yaparak para kazanmayı planlamaktadır. Annesi Tarık’ın Bodrum’a gitmesine karşı çıkar, aralarında bir tartışma yaşansa da Tarık annesinin bu isteğine boyun eğer. Yaptığı tablolardan birini yakar. Verdiği bu tepki karakterin içindeki isyanın dışavurumu olarak yorumlanabilir. Ardından oturma odasına gelip gözleri kapalı müzik dinleyen annesinin dizine yatar. Orada yatarken kahverengi bir tüy yumağına dönüştüğünü fark eder. Otoriteye boyun eğişin metaforundan başka bir şey değildir bu dönüşüm. 80 İhtilali ardından, baskıcı siyasi ortamın içerisinde dünyaya gelen benim de aralarında olduğum kuşağın özelliklerinden biri otoriteye karşı temkinli yaklaşması diye düşünüyorum. Siyasi baskının çok yoğun olduğu çocukluk dönemimizde puslu bir atmosferin içerisinde var olma mücadelesi yaşadığımız bir gerçek. Bu açıdan bakıldığında aile içerisinde sıkışıp kalan bir kuşağın izleri öyküde hemen fark ediliyor. Baskıcı siyasi rejimin birey üzerinde korku yaratması psikolojik içe dönüşle sonuçlanabilir. Birey için en güvenli yer ailedir. Anne baba böyle bir ortamda çocuklarının özgürlüklerini kısıtlayarak yuvaya bağımlılıklarını sürekli hale getirmeye çalışır. Öyküde Tarık ilk önce otoriteye karşı tabloyu yakarak isyan eder. Daha sonra da otorite figürüne sadakat göstererek kahverengi bir köpeğe dönüşür. Sanatçı imgesinin de dönüşmesidir bu. Bu öyküyle ilgili başka bakış açıları yakalamak, metafor üzerinden yeni anlam havuzları oluşturmak elbette mümkün.

Kitabın diğer öykülerinde metinlerarasılık, postmodernist anlatılar hemen dikkat çekiyor. Turinay üst kurmacanın odağına yazar olarak kendisini koyuyor. Birçok öyküde anlatıya müdahale ederek varlığını gösteren yazar, “Karşı Hikâye” öyküsünde kanlı canlı karşımıza çıkar ve bir öykü karakteri olur. Turinay yazar imgesinin peşinden giderken okura öykülerin mahremiyeti ile ilgili ipuçları da veriyor:

“Biliminsanlarının olduğu gibi hikâyecinin görevi de üzerinde çalıştığı şey her neyse, son halini almadan kimseyle paylaşmamaktır.” (s.89)
“Yazmak fena halde yorucu ve zahmetli geldiği halde, piramidin yukarı doğru giderek incelen ucu gibi, hayat yolculuğumda ilerledikçe var olduğumu hissettiren tek şeyin artık bir şeyler karalamak olduğunu anlıyorum.”(s.113)

“Bir Kuantum Hikâyesi” ve “Karşı Hikâye” adlı öyküler postmodern bir anlayışla ve üstkurmacayla birbirine bağlanıyor. Bu öykülerde anlatıcı karakterin yer değiştirdiğini görüyoruz. Bunu yazarın bir ironisi olarak yorumlayabiliriz. Aynı olayın iki farklı bakış açısıyla ele alındığı bu öykülerde öykü dilinin anlatıcıya göre değişim göstermesi yazarın titiz bir yaklaşıma sahip olduğunu gösteriyor.

“Şarkının Bittiği An” adlı öyküde anlatıcı bir faredir: “Benim adım yok. Çünkü bir fareyim,” diye başlayan öyküde farenin bakış açısı içerisinde bir evde yaşanan drama tanıklık ederiz. Turinay’ın karakterlerindeki canlılık, atmosferin güçlü özellikleriyle birleşiyor ve böylece yazar ulusal sınırları aşarak zamana karşı çıkan bir tavır sergilemiş oluyor.

Kitaba adını veren “Şapkamın İçindeki Kıraathane” öyküsü kıraathaneye gidip Yakalanan Zaman’ı okumaya çalışan anlatıcının hem kendini hem etrafındakileri sorgulayışını anlatır. Anlatıcının kendine “Benim gibi var olmayan bir adamın, bir hayal mahsulünün ne işi vardı burda?” sorusunu sorması güvenilmez anlatıcıyla karşı karşıya olduğumuzu gösterir bize. Kıraathanede bir masada tek başına oturan ve kitap okumaya çalışan adam gerçek midir? Okur kendine bu soruyu sorar. Öykünün ilerleyen kısmında şu cümlelerle karşılaşırız:

“Her şeyi de anlatamam ya! Anlatırsam ne mi olur? O zaman var olan sizler ile var olmayan bendeniz, evet, aramızdaki kauçuk duvar yerle bir olur, çırılçıplak kalırım.” (s.134)

Turinay’ın öyküleri dikkatli okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken öyküler. Yazar ayrıntılara verdiği önem, dili özenli kullanması ve anlatımının gücüyle bir sonraki kitabını merakla bekleyeceğimiz yazarlardan biri.