Halit Ziya çocukluğunda tanıdığı mahalleleriyle, İstanbul’un hiçbir zaman görmesi mümkün olmayan yerlerini görüp tanımak isteğindedir. (Kırk Yıl, İnkılâp Kitabevi)

“Eylül” yazarı Mehmet Rauf gezgin bir kent çocuğu olduğu için İstanbul’un her bucağını tanımaktadır.

Zaman zaman birlikte İstanbul’da dolaşmaya çıkacaklardır.

Dikkatimizin antenini Halit Ziya’nın radarına çevirelim:

“O zaman gençliğin doymak bilmeyen merakları, yorulmak nedir tanımayan bacakları bizi Topkapı’ya, Edirnekapı’ya, o uzak ıssız mahalleler arasından dolaştırarak götürür, kimi zaman Haliç’in iki yakasını ayrı ayrı kentler niteliğinde belirgin ayrılıklarla dolduran mahalleler yığınlarına sürüklerdi.”

Yine böyle bir gezinti dönüşünde Beyoğlu’ndan geçiyorlardır.

“Odeon” tiyatrosunun kapısındaki bir duyuru Halit Ziya’nın dikkatini çekecektir: Kente yeni gelmiş bir İtalyan opera kumpanyası o akşam Verdi’nin, ki İzmir’de birkaç kez görüp bayılmıştır, “Un ballo in Maschera” adındaki operasını sahneleyecektir.

Mehmet Rauf’a sorar:

“Operadan zevk alır mısın?”

Halit Ziya’ya göre “Ömründe bir kez bile opera görmediğini söylemek (Mehmet Rauf için) büyük bir ayıbını açığa vurmak gibidir.”

Halit Ziya, “Olur” yanıtını alınca “Öyleyse” diyecektir, “bu akşam için biletlerimizi şimdiden alalım.”

İki yazar da akşam tiyatroda yan yana otururlar.

Kumpanya, Verdi’nin operasını baştan sona beğenilmeye değer bir başarıyla oynamaktadır

Halit Ziya bu coşkuya Mehmet Rauf’un da katılması için yavaşça dönünce, büyük bir şaşkınlıkla “Eylül” yazarının mışıl mışıl uyuduğunu görecektir.

Fakat o gece son derece güzel müzikal bir eserin seyrinde uyuyan Mehmet Rauf, sonraları neredeyse hastalıklı bir müzik tutkunu olacaktır.

Halit Ziya’nın deyişiyle, “Batı müziğinin içinde boğulmak derecesinde yıllarca yüzecektir.”

Biz, kaldığımız yerden operayı seyretmeye devam edelim.

Halit Ziya, Mehmet Rauf’u uykusuyla baş başa bırakır. Yalnız bir ara genç yaverin, kralı öldürmeye hazırlananlar tarafından o gece efendisinin maskeli baloda ne kılıkta olacağını anlamak için ağzı yoklanırken söylediği “Oskar onu bilir ama söylemez” diye başlayan parçada, belki bu havanın neşeliliğini, beğenir düşüncesiyle dirseğiyle dürter.

Mehmet Rauf bu parçayla ilgilenecek, uyku mahmurluğunun arasından “Ne güzel, ne güzel!” diyecektir.

“Acaba” diyecektir Halit Ziya, “bu iltifat oyunun o bölümü için mi, yoksa o bölümü oynayan için miydi?”

Ve parçaya mı, parçayı söyleyene mi, bunu sorup öğrenmeye gerek görmeyecektir.

TEŞEKKÜR
Hastalığım süresince sağlık dileklerini ileten, kan vermeye gelen arkadaşlarıma, dostlarıma, okurlarıma teşekkür ederim.