Eskiden günlük gazetelerin ikinci baskılarını çocuklar satardı…

Avaz avaz bağırırlardı: Yazıyooor…

Ne yazıyor?

Denizli Canavarı’nı yazıyor, Toros Canavarı’nı yazıyor… İsmet Paşa yeni bir dünya kurulur dedi; onu yazıyor…                                                                        

• • •

Ben de o çocuklardan biriydim…

Koltuğumun altına sıkıştırdığım, kabartmalı, mavi A2 kartonun içindeki gazeteleri gururla taşırdım.

“Yazıyooor…”

Ne yazıyor?

İsrail Mısır’a girdi; onu yazıyor…

TÖS üyesi komünist öğretmenler tutuklandı; onu yazıyor…

• • •

Bugünlerde de yazıyor…

Şırnakta 14 yaşında bir çocuk öldürüldü… Yazıyor…

Cizrede 12 yaşındayken öldürülen çocuğun cenazesi kaldırıldı… Yazıyor…

Aynı gün altı çocuklu bir anne kameralara seslendi:

“Bebeğime süt yerine çay içiriyorum, naylon poşet ve kartonla bezliyorum…” dedi.

Yazıyor…

Siz yazmazsanız ötekiler yazıyor…                                                                       

• • •

PTT Bank çalışanları altı buçuk milyon lirayı zimmetlerine geçirmişler…

Yazıyor…

Hırsızlık tapelerinin imhası için harekete geçilmiş…

Yazıyor…

Dink cinayetine bulaşanlardan birini Cizre’ye emniyet müdürü yapmışlar… Adam görevde kaldığı son güne kadar cinayetlerine devam etmekle suçlanmayı hak eder duruma düşmüş…

Yazıyor kardeş… Yazıyor…

• • •

Bunlar son haberler…

Yazıyoor…

Dünya nüfusunun yüzde birini oluşturan büyük kapitalistler, zenginliğin yüzde doksanını götürüyorlarmış…

Oxfam verilerine göre, en zengin 85 kişinin geliri, en fakir 3 milyar 500 milyon kişinin gelirine eşitmiş... Ancak, adaletsizlik bununla da bitmiyormuş; çünkü yüzde 99’un sahip olduğu gelirin neredeyse tamamı, bu grubun en üstteki yüzde 20’lik kesiminin elinde bulunuyormuş. Gelirin geriye kalan yalnızca yüzde 5,5’lik dilimini ise yüzde 80’lik büyük grup paylaşmak durumunda kalıyormuş.

Yazıyor…

Kalın kalın yazıyor, büyük büyük yazıyor…

Hrant Dink’i ananlara polis biber gazı sıkmış…

Yazıyor…                                                                       

• • •

Tarihçi Reşat Ekrem Koçu, yeniçeri zorbalıklarının arttığı 18. yüzyıl sonlarına ve 19. yüzyıl başlarına ilişkin bir değerlendirmesinde, o devri bir tuğyan devri olarak adlandırıyor…

Tuğyan, azgınlık, taşkınlık, hudut bilmemek demek…

• • •

Yazıyor, yazıyor…

Devr-i tuğyanı yazıyor…

Geleceğin tarihçileri bugünün Türkiyesi’ni anlatmak için ne diyecekler bilmiyorum ama herhalde tuğyan kadar uygun bir kelime bulacaklardır…

Mesela Devr-i Sirkat…                                                                    

• • •

İki gün önce Hırant Dink’i bir kez daha andık…

Elimde Hagop Mintzuri’nin kitabı var şimdi; İstanbul Anıları…

Bulursanız okuyun…

Artin Cümbüşyan, kitabın 1984’teki birinci basımına önsöz yazmış…

Şöyle diyor:

“Yarının okuru, Mintzuri’nin dünyasına işte bu kapılardan girebilecektir… Tabii, dağıtımı yapılmış ve tükenmiş olan bu kitapları elde edebilirse…

Ve her şeyden önce, eğer okur, kendisi bu yörelerde o zamana dek var olmayı başarabilirse!”

• • •

Bu güvensizliği, bu umutsuzluğu kim yarattı dersiniz?

Cümbüşyan durduk yerde, tek başına mı icat etti?

Ece Ayhan gibi söylemek gerekirse…

“Biz Ermenilere sahiden ne yaptık patron?”

Söylesene patron…