Şiiri hayata tutunma biçimi olarak gördüğünü ifade eden şair Şerif Temurtaş, “Yazmak bir mücadele, bir kavga benim için, kırbaç gibi, rüzgâr gibi” diyor

Yazmak bir mücadeledir

NURAY SALMAN

‘Zemheriden Sonra Bahar’ ve ‘Güz Çığlığı’ kitaplarına üçüncüsünü ekleyen şair Şerif Temurtaş ‘Ten ve Kül’ ile okurlarıyla buluştu. Her türlü sömürüye ve kötülüğe karşı mücadelesini şiirleriyle veren Temurtaş’la konuştuk.

Nasıl bir çocukluk ve gençlik yaşadınız? Şerif Temurtaş’ın sanatsal poetikasını oluşturmasında ne gibi etkileri oldu?

Çocukluğum köyümde geçti hep. Sonra kasabada ortaokul ve lise yılları. Babam il dışında çalışırdı. Eve on beş günde ya da ayda bir gelirdi. Günler zaten özlemle geçerdi. Kışları okula gidebilmek için Rıza amcamda kalırdım. Her zaman bir şey eksik kalırdı. Her yer yoksulluk, sömürü... Köyümün insanları yokluk içinde yaşardı. Ben ortaokul günlerinde mâni mırıldanmadan şiir yazmaya geçmiştim kendimce. Bütün bunlar insanın zamanla poetikasını oluşturuyor tabii.

‘Ten ve Kül’ ile her türlü sömürüye ve kötülüğe karşı bir insan, bir şair olarak mücadele veriyorsunuz. Şiirleriniz ülkenin ve günlük hayatın içinden geçerek okura ulaşıyor. Şair, hayatla hesaplama içinde diyebilir miyiz?

Benim için sanatın tüm dalları hayatla hesaplaşmaktır. Öncelikle de şiir, yapısı gereği hesap sormak, tarihe tanıklık yapmak için yaratılmış bir edebiyat dalı diye düşünüyorum. Bir şiir hayatla hesaplaşmıyorsa, en yüce dağın başında ıslık gibi haykırmıyorsa, insanın sorunlarını dert edinmiyorsa neye yarar ki?

İMGELERİ DOĞADAN SÖKÜP ALIYORUM

Tüm şiir kitaplarınızda toplumsal ve bireysel yaşamın duyguları şiirinizde bir bütünlük oluşturuyor. Doğa önemli bir yer tutuyor şiir dünyanızda. Bazen tek bir şiiriniz de bazen de bir kitabınız da…

Doğa yaşamın ve diyalektiğin tek gerçeği. Bu yüzden belki de çocukluğumun hayalleriyle harmanlayarak imgelerimi genellikle doğadan söküp alıyorum. Yazmak için çocukluğuma giderim, orada saklı olan gerçek, doğada ne varsa odur. Bu yüzden dağların, rüzgârların, otların, böceklerin arasında kendimi bulduğumu düşünüyorum.

Toplumsal ve bireysel duyarlıklarla yazdığınız şiirlerinizde kurduğunuz dili bir kırbaç gibi kullanıyor ve okurun belleğinde sızıp kalmasına ortak oluyorsunuz. Şerif Temurtaş şiiri ile yaşamı iç içe ilişkili bir birliktelik oluşturuyor diyebilir miyiz?

Evet, insan nasıl düşünüyorsa, nasıl yaşıyorsa öyle yazmalı, yaşamını şiire taşımalıdır. Yoksa yaşananlara nasıl tanıklık edebilirim ki? Yazmak bir mücadele, bir kavga benim için, kırbaç gibi, rüzgâr gibi... Okuyucunun yüzünde sesler oluşturabiliyorsam ne mutlu bana. Böyle olsun ki “şiir boşuna yazılmış olmasın”. (Pablo Neruda)

KÖYÜMÜN SON ŞAİRİ OLMAYA ÇALIŞIYORUM

“Yıldız, cemre, bozkır, ceylan, köy, ekin, toprak, dağ, dal, isyan, aşk, öfke, özgürlük, mahpus, firar, şehir” gibi sözcükleri hemen hemen tüm şiirlerinizde görmekteyiz. Hem bozkırı hem kentli imgeleri, simgeleri, kavramları ve bin bir ayrıntılarıyla bulabiliyoruz. İçin için kanayan acılar sessiz bir çığlık gibi şiirlerinizde. Derin ve içtenlikli...

Çocukluğumdan bu yana, insan ne biriktirdiyse yaşamında, şiirin içine de onu taşıyor. Sergey Yesenin nasıl köyünün son şairiyse, ben köyümün ilk şairi olmak için çabalıyorum. Acısı olmayanlar, derin bir duyarlığı olmayanlar yazmasın. Zaten yağsız, tuzsuz bir şey çıkıyor ortaya. Hayatımızda ne varsa ne yaşamışsam şiire taşımaya çalıştım, umarım becerebilmişimdir.

Şerif Temurtaş’ın şiire ve hayata ilişkin; öngörüleri, önyargıları, hayal kırıklıkları dersem neler söyler?

Eskiden dergilere şiir ulaştırmak çok zordu. Eğer Salihli Şiir İkindileri’nde Refik Durbaş’la karşılaşmasaydım, belki ilk yayınlanma özgüvenine kavuşmam daha çok zaman alacaktı. Cumhuriyet gazetesi genç şairler, şiirler köşesinde çıkmıştı ilk şiirlerim. Merkeze karşı çok öfkeliydim, bu yüzden cezaevinden sonra çok fazla şiir yayınlamadım. 1989’dan sonra 2005’lere kadar şiir göndermedim hiçbir dergiye. Bu, benim hayal kırıklıklarımdır. Önyargılarım olmuştur her insan gibi. Bu benim belirleyeceğim bir şey değil diye düşünüyorum. Bu yüzden sermaye dergi ve yayınevlerini hâlâ sevmiyorum. Dünyaya yeniden gelsem yine şiir yazardım. Çünkü şiir hayata tutunmaktır, şiir mücadeledir, şiir aşktır, şiir devrimdir.