Yedi milyar oda yedi milyar yara

KARDELEN TATAR

Edebiyat nedir bilmiyoruz. Birçok tanım yapıyoruz. Sanat diyoruz, dil ile yapılan sanat diyoruz, bilim diyoruz, "malzemesi kelime olan..." diye başlıyor ve ip gibi diziyoruz ne biliyorsak.

Edebiyat bunların hiçbiri değil. Bu meyanda tüm tanımlar çürümeye, çürütülmeye mahkûm. Çünkü edebiyat adını verdiğimiz epistemolojik yapı, temelinden bütününe değin öylesine dinamik ve çok yönlü ki birini anlatmaya kalksanız, diğeri açıkta kalır. Hoş tanımlamak zorunda da değiliz zaten. Tanımlar kendilikleri itibariyle çok sıkıcıdır. Vital yaşamdan kopuk bir hali vardır, bu yüzden uymaz insana. İnsan süreçtir; bu yüzdendir ki donuk ve kuralcı çeşitli sabitler onun doğasıyla uyuşmaz. Zihin dünyasını açımlamaz.

Edebiyat,

hem muğlak hem belirli

hem zahir hem batîn

hem el altında hem de kavramlar ötesi olduğu müddetçe imkân sağlayıcılığı da bu ölçüde sürecek.

Edebiyatın imkân sağlayıcılığı yazan kişiye söz hakkı tanımasıyla müşahhas bir hale bürünüyor diyebiliriz. Yazar bir 'şey' kaleme aldığında edebiyat ona bir söz hakkı tanımış oluyor. Diyor ki, "al okuru karşına ve konuş". Okur da seslenir tabii yazara, "Seninle bir anlaşma yapıyoruz. Sen konuşuyorsun, ben de sana inanıyorum." Yazar başlıyor işe, alıyor karşısına okuru konuşmaya başlıyor. Her şeyi anlatabilir. Masal diyarında da gezdirebilir okuru, hayatın içerisinde burun buruna kaldığımız, çözemediğimiz, belki çözmeye bile yeltemediğimiz, varlığını itiraf etmekte zorlandığımız hayli ciddi meseleleri de tartışabilir. Bu yolla bize kendimizi de anlatabilir, gösterebilir, kendi yolculuğumuza ışık da tutabilir. Kendi kurduğu ve orada kimsenin olmadığı, kimsenin bilmediği ve belki de bilemeyeceği şeyler de söyleyebilir. Bilmenin kendi imkânsızlığını anlatır mesela. Ya da okumanın mümkün olmadığını anlatan bi' şeyler okuduğunuzu düşünsenize? Ama işte bu da mümkün.

Sınır yok. Çünkü tanım yok.

Can Çelebi Bir Yara Bir Dilsiz Oda isimli kitabında bu söz söyleme gücünü kullanıyor. Günlük hayatın içerisinde duran çok önemli bir meseleye değiniyor: Kadının adı, kadının yeri. Hegemonik ilişkiler ağının kuruluşu ve kolektif kültürde bunun nasıl yaratıldığının derdine düşüyor. Tenzile ile anlatıyor bunu. Kolektif kültürle hesaplaşıyor Can Çelebi. Erkek eliyle meydana getirilmiş çarkların arasında insanların kadınıyla erkeğiyle nasıl eritildiğini göstermeye çalışıyor. Kadının adı yok ama kurban sadece kadın da değil. Erkek de kurban. Ve tüm bunlara sebebiyet veren insanlar katil doğmadılar, bunlar bizatihi toplum tarafından bu hale getirildiler diyor. Bu meseleyi tartışıyor. Tenzile'nin başından geçenleri anlatıyor bize. Tezli bir roman demeyeceğim buna, çünkü her anlatı da mutlaka bir tez vardır.

Can Çelebi bir psikolog, onlarca danışanı olmuştur muhakkak bu zamana değin. Toplumla derdi oluşunu karşılaştığı insanlara bağlamak yersiz olmayacaktır sanırım. Heybesi epey dolu. İnsanı anlamak yolunda attığı adımlar çok sert ve emin. Yazar fildişi kulesine saklanan biir değil, olamaz da zaten. Zamanın getirdikleri ve ruhu daim ve kaim bir şekilde hep onun peşindedir çünkü. Bireysellik mevzuu romanın ana izleklerinden birisi. Birey olma arzusu bu sistem içerisinde önemli bir yer tutuyor. Bireysellik verili kabullerin reddiyesine işaret eder, bu yüzden sistem tarafından bastırılmak ister. Kendi olmak önemlidir, kendi gibi olmaya sebebiyet verecek biçimde bir insana katkı sağlamak daha da önemlidir.

Geçmişinde ağır şiddet barındıran, zayıf, ağır depresif, demans hastası bir kadının aklına ve duygu dünyasına giriyoruz Bir Yara Bir Dilsiz Oda ile. Buradan sesleniyor yazar bize ve Tenzile soruyor tüm bu soruları, canhıraş bir biçimde.

"Okuyacağınız hikâye ayrıntılardaki gerçekliğiyle sarsıcı,diliyle büyüleyici bir yolculuğa çıkaracak sizi.

Can Çelebi, bu kitabın ana kahramanı Tenzile ile Amsterdam'da, 'vatandaşlar için bireysel danışmanlık' yaptığı dönemde tanışmış.Tenzile o tarihte 44 yaşındaymış ancak cok daha yaşlı görünüyormuş. Kocasının ailesindeki kadınlar, eltiler, ablalar, görümceler sürekli yanında onu kontrol ederken, aşırı şiddet gördüğü kocasından ne yazık ki boşanamamış. Bir dönem kadın sığınma evlerinde yaşamış ama sonunda yenilip evine dönmüş...

"Siz şimdi kurgu bir Tenziye'yle tanışacaksınız. Yazarına temas etmiş birçok yaralı kadının sesine dönüşen o Tenziye'yle..." diyor İclal Aydın Bir Yara Bir Dilsiz Oda için.

Anahtarına sahip olmamız gereken bir odanın varlığından bahsediyor aslında Can Çelebi, odaya girmeye hazır mısınız?