İrlandalı akademisyen Angela Nagel 2017’de Kill All Normies (Tüm Normalleri Öldürün) adlı bir kitap yayımladı. Başta Alt-sağ olmak üzere ABD’deki aşırı sağcı akımların hızlı yükselişini sosyal medya paylaşımları üzerinden inceleyen Nagel, Trump gibi bir karakterin nasıl başkan seçilebildiğini de aynı mekanizmalarla açıklamaya çalışıyor.

Ne yazık ki tarihselcilik karşıtı postmodernist bir yaklaşımın tuzağına düşen Nagel, Trump iktidarının köklerini şaşırtıcı derecede irrasyonel bir yaklaşımla sosyal medyadaki entelektüel düşmanı, kadın düşmanı ve ırkçı paylaşımlara bağlıyor. Sonuçta ortaya “İnternet olmasa Trump başkan seçilmezdi” şeklinde özetlenebilecek saçma bir sonuç çıkıyor.

Bunu konuşuyor olmak bile tuhaf aslında, ama Nagel’ın çalışmasının gördüğü ilgiye bakılırsa şunun altını tekrar tekrar çizmek lazım: İnsanlar ırkçı veya kadın düşmanı mesajlar gönderdiği için Trump iktidara gelmedi, Trump’ı iktidara taşıyan toplumsal kesim -en azından çoğunluğu- ırkçı ve kadın düşmanıydı. Yani bu mesajlar ve aşırı sağın yükselişi aynı toplumsal koşulların ürünüdür ve aralarında bir neden-sonuç ilişkisi yoktur. Kaldı ki, sosyal medya ortamı politik sonuçları etkileyecek kadar güçlü olsa, bilgisayar kullanımı ve internete erişim oranlarında büyük bir yere sahip olan sol, demokrat, entelektüel çevrelerin karşı durduğu bir lümpen sağcı bugün başkanlık koltuğunda oturuyor olmazdı.

Doğru tedavi için doğru teşhis gerekir; altyapı-üstyapı ilişkilerini görmezden gelerek yapılan toplumsal araştırmaların bir tekinden bile doğru sonuç çıkmıyor.


“Doğrusu, bizi buradan (İran’dan) çıkarmak isteyen ama bunu nasıl yapacağını bilmeyen ağlak sürtüğün yeniden başkan olması da durumu kötüleştirdi ve bizi arkadan bıçakladı. Askeri ekipman kısıtlıydı, eğitim berbattı, müconun (mücahitler) tek yapması gereken bulunduğu yeri kaptırmamaktı ve besbelli biz oradan çıkacaktık. Eh, öyle de oldu. Ama bunun onlara hiç yardımı olmadı, değil mi? Hah ha! Ciddi olalım, son derece düzgün bazı İranlılarla (Iraklılar ve Afganlarla da) tanıştım. O ülkelerdeki iyi insanlara olanlardan dolayı üzgünüm tabii. Ama… Neyse, bunu sonra anlatacağım.”

Kahramanı daha ilk sayfalarda ‘kadın başkan’dan (Clinton?) dert yanmaya başlayan The Last Centurion (2008) adlı bu askeri bilim-kurgu romanının ünlü yazarı faşist John Ringo, 11 Kasım 2016’da Trump’ın seçim zaferiyle ilgili facebook paylaşımında şöyle diyordu: “Çünkü, siz ‘ilericiler’ kendinizi o kadar uzun zamandır ‘öteki’ kabile kimlikleriyle (gey, siyah, Hispanik, turuncu) ifade ediyor ve belli bazı noktalarda anlaşmazlığa düştüğünüz insanları o kadar uzun zamandır ‘öteki’ (yobaz, ırkçı, maço vs.) olarak tanımlıyorsunuz ki, kolayca ‘hedef’ olarak algılanabileceğiniz bir kasırga yarattınız. İnsan olmayan, ortadan kaldırdıktan sonra yola devam edilecek bir hedef.”

Amerikan kitle kültürünün çok sayıda ünlü yazarının -Robert Heinlein, Larry Niven, Jerry Pournelle vd.- bilim-kurgu romanlarında ırkçı, kadın düşmanı, yabancı düşmanı, savaş yanlısı karakterler bulunur. Hatta Pournelle Başkan Reagan’ın ‘Yıldız Savaşları’ projesindeki danışmanlarından biriydi. Ama bunların hiçbiri doğrudan ‘neden’ değildir. Pournelle ve Reagan, Ringo ve Trump aynı toplumsal altyapının ürünü, aynı üstyapının parçasıdır.

Neyse ki muhalifler de öyle! Ve muhaliflerin farkı, Trump’ın ABDsi ya da RTE’nin Türkiyesinin nasıl bir hastalıklı altyapıdan şekillendiğini çözümlemelerinde ortaya çıkıyor, çıkacak. Faşist kahramanları ya da Recep İvedik’i doğuran dinamikleri de böyle böyle anlayacağız.

*“Rüzgârla çalışan yel değirmeni bize feodal derebeyini, buharlı makine ise sanayi kapitalistini verir.” Karl Marx