Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Husileri ‘terör örgütü’ olarak tanımalaması onlar açısından pek bir şey değiştirmiyor. Fakat ‘terör örgütü’ tanımı olur da tekrar yürürlüğe konulursa, Yemen’de yaşanan insani felaketin kötüleşmesine kesin gözüyle bakabiliriz.

Yemen açmazı daha devam edecek

Daniel LARİSON

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi geçtiğimiz hafta yeni bir karar aldı ve Husilere yönelik silah ambargosunun kapsamını genişletti. Kararda, Husiler terör örgütü olarak tanımladı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) için kısmi zafer sayılabilecek bir karardı. Suudiler ile birlikte yedi yıldır yürüttükleri savaşta, düşmanlarına karşı daha sert yaptırımlar uygulanması için de mücadele etmişlerdi.

BM’nin süregelen bir savaşta taraflardan birini terörist olarak tanımlaması sık görülen bir olay değil. Kullanılan dilin bu yönde değişmesi, Yemen’de diplomatik çözüm ihtimalini daha da güçleştirecek. Geçen hafta yapılan oylama bize BAE’nin Yemen’deki rolünü, BM’nin tarafgir duruşunu ve Washington’ın desteğini bir kez daha hatırlattı.

Alınan yeni karar, BM’nin Yemen’e dair yaklaşımını tarif eden 2015 tarihli kararın içeriğini sertleşen bir çerçevede yineliyor. UNSCR 2216 numaralı karar, Yemen’de barış senaryolarının önündeki engellerden biri olarak anılıyor çünkü tarafları savaşı sürdürmeye teşvik eden bileşenler barındırıyor.

SİYASİ UZLAŞI ŞART

Husiler siyasi uzlaşı olmaksızın silah bırakma koşuluna hiç sıcak bakmıyorlar. Suudi koalisyon ve Cumhurbaşkanı Hadi’nin hükümeti ise BM kararının gerçekçilikten uzak koşulları ardına saklanıyor ve savaşı sürdürmeye bahane ediyor. Bruce Riedel’in geçen yıl söylediği gibi, “Müzakerelerin tabanı UNSCR 2216 olduğu sürece Husiler masaya oturmayacaktır.”

Yeni kararda yinelenen tek taraflı kınamalar ilk kararın hatalarını tekrar ediyor. Kararda BAE ve Suudi Arabistan’a yönelik “hain terör saldırıları” kınanırken, Suudi koalisyon uçaklarının sivillere yönelik hava saldırılarından söz edilmiyor.

Kararda Husilerin sivillere ve sivil altyapıya yönelik saldırılardan geri durmadıkları söyleniyor, fakat Suudi koalisyon da savaşın başından beri aynı şeyi yapıyor. Karara yeni bir ek yapılmış ve Husilerin suçları detaylıca tarif edilmiş. Fakat ABD ve diğer Batı hükümetlerinin sattığı silahlarla düzenlenen Suudi hava saldırılarında ölen binlerce sivilden hiç bahsedilmemiş.

Suudi koalisyonun Yemenli sivillere yönelik savaş suçları Güvenlik Konseyi tarafından görmezden gelindikçe, herhangi bir diplomatik adımın başarılı olma ihtimali yok. Bu kararın alınmasına giden süreçte, taraflarca işlenen savaş suçlarını araştıran Uzmanlar Komitesi geçtiğimiz sene bir anda feshedilmişti.

AMBARGONUN ETKİSİ YOK

Silah ambargosunun kapsamının genişletilmesi Husilerin savaşı sürdürme yetileri önünde pek bir engel teşkil etmeyecek çünkü pratikte değişen pek bir şey olmayacak. Fakat Yemenlilerin çektikleri acıların dindirilmesini daha da güçleştirebilir.

Ambargo sayesinde Suudi koalisyon Yemen’deki sivil nüfusu yaşamsal kaynaklardan mahrum bırakırken “uluslararası hukuka uygunluk” görünümünü muhafaza edebiliyor. Savaş ve abluka yüzünden Yemenliler derin mahrumiyetlerle mücadele etmek zorundalar.

Dünya Gıda Programı’ndan David Beasley’nin paylaştığı verilere göre Yemen’de 13 milyon kişi açlık tehdidiyle karşı karşıya. Güvenlik Konseyi kararının onlara yardım etmek gibi bir amacı yok ve koşulları daha da kötüleştiriyor.

Husileri terör örgütü olarak tanımlayan karar, üye ülkeler açısından bağlayıcı nitelikte değil fakat BAE için sembolik düzeyde de olsa önemli bir kazanım. BAE hükümeti bir yandan da Biden yönetimi ile lobi yapıyor, ABD’nin Husileri tekrar terör örgütü listesine alması için çalışıyor. Yeni BM kararıyla birlikte lobi faaliyetlerini yoğunlaştırabilir ve ABD’nin buna uygun yaptırımlar yürürlüğe koymasını sağlayabilir.

ABD yönetimi ise kararsız. Husilere yönelik terör örgütü tanımlaması 2021 yılında yürürlükten kaldırıldı çünkü bu tanımın Yemen’deki sivil halka büyük zararlar verdiği anlaşılmıştı. Peter Salisbury ve Michael Hanna bunu şöyle açıklıyor; “Hangi tanımın kullanıldığı Husiler açısından pek bir şey değişmiyor. Fakat terör örgütü tanımı tekrar yürürlüğe konursa, Yemen’de yaşanan insani felaketin kötüleşmesine kesin gözüyle bakabiliriz. Çünkü bu tanımı yaptığımız zaman, Husilerin kontrolündeki bölgelerde herhangi bir ticari faaliyet yürütmek uluslararası firmalar için bir anda müthiş riskli hale geliyor.”

YIKICI ETKİ GÖRÜNÜR OLDU

Trump yönetimi bu kararı iktidarının son günlerinde bir tür ‘deney’ yaparcasına yürürlüğe koymuştu ve Yemen’in ekonomik durumunda yarattığı yıkıcı etki günler içinde görünür hale gelmişti.

Husilerin terör örgütü olarak tanımlandığı satırların karara eklemesiyle, dört konsey üyesi çekimser yönde oy kullandı. Norveçli BM temsilcisi “Benimsenen yeni dilin dolaylı insani sonuçlarından ve BM’nin Yemen’de yürüttüğü insani yardım faaliyetlerini olumsuz etkilenmesinden endişe duyduklarını” ifade etti.
İrlandalı temsilci Jim Kelly de benzer bir duruş ortaya koydu: “Yemen’deki yaptırımları konu alan kararda, bu dilin kullanılmasından endişeliyiz. Husi kontrolündeki bölgelerde yaşayan milyonlarca Yemenli açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceğini düşünüyoruz.”
Rusya, Husilerin terörist tanımına sokulması konusunda ilk etapta isteksizdi. Fakat Rusya’nın Ukrayna istilasının kınanması kararının görüşüldüğü oturumda BAE çekimser kalarak Rusya’nın desteğini kazandı. İstediğini aldıktan sonra ise bir sonraki oturumda Rusya’nın Ukrayna faaliyetlerinin teskin edilmesine destek verdi.

YALNIZ BIRAKILDIK SÖYLEMİ

Biden yönetimi BAE’ye takviye kuvvetler göndererek yeni Husi saldırılarına engel olunması yönünde hamleler yaptı fakat BAE halen Washington tarafından “yalnız bırakıldığı” söylemini sürdürüyor.

Ukrayna’da yaşananlar BM’nin çok daha hızlı karar almasını gerektiren nitelikteydi. BAE ise kendi topraklarında yaşanan, Yemen’e müdahalesinin doğrudan sonuçları olan küçük ölçekli saldırıların da aynı muameleyi görmesi gerektiğini düşünüyor. BAE, savaşı çıkaran taraf olduğunu unutuyor ve kendini Ukrayna ile aynı pozisyonda görüyor.

Biden yönetimi de yaşananlardan ders almalı. Bölgedeki diğer müttefikleri gibi BAE de hep daha fazla destek ve koruma isteyecektir. ABD ne kadar silah satarsa satsın, bölgeye kaç asker gönderirse göndersin, müttefikleri yalnız bırakıldıklarını söyleyecek ve ilişkiden daha fazla ‘hediye’ koparmayı amaçlayacak. Bu devletlerin suyuna gitmek ve onların tercihlerine göre hareket etmek daima bu tür sonuçlar doğuracak.

GÖRMEZDEN GELMELİ

BAE’nin taleplerini görmezden gelmek Biden yönetimi açısından akılcı olacaktır. BAE’ye savaş uçakları ve gemileri göndermek yanlış bir karardı ve savunulacak hiçbir yanı olmayan bir savaşta, ABD kendi askerlerinin yaşamını da yok yere tehlikeye attı. ABD birliklerini bölgeden bir an önce çekmeli ve BAE’ye “yalnız bırakılmanın” gerçekten ne demek olduğunu göstermeli.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab