2 Nisan tarihli Financial Times gazetesi, Obama’nın olası bir siber saldırı tehdidini “acil ulusal tehlike” ilan eden bir beyanatını, ilk sayfada, manşetten veriyordu. Rastlantı bu ya, bizde de üç gün önce, bütün ülke, zihinlerde “Acaba bir siber saldırı mı?” sorusu uyandıracak şekilde karanlığa gömülmüştü. Aradan geçen günlerde iktidar sözcüleri bu kuşkuları giderecek bir açıklamada bulunmadılar. Aksine, Enerji Bakanı, üç ayrı santralın saniye farkı ile devreden çıkmalarıyla başlayan kararmanın ancak -24 saatin saniye olarak ifadesiyle- 86 bin 400’de bir yaşanabilecek bir “rastlantı” olduğunu söyleyerek bu kuşkuları güçlendirdi. Üstelik “Bir daha böyle bir şey yaşanmaz diyemem” diyerek de kuşkuları bir çeşit yarı itiraf haline getirdi.

Aslına bakılırsa bu durum aynı gün adliye ve emniyet binalarında yaşanan kanlı olaylardan da vahim idi. Bir de –birçok yorumcunun yaptığı gibi- üç olayın da “aynı merkez”den(?) yürütülme olasılığı düşünülürse, yıllar önce kulaklarımızı çınlatan “Tehlikenin farkında mısınız?” sloganı yepyeni koşullarda tekrar gündeme geliyor demektir.

• • •

Şurası açık: Bir ülkenin siber saldırıdan korkması için onun çok koyu ve işbilir düşmanları olması gerekir. Maalesef bizim de var. Eksik olmasın, “komşularla sıfır sorun” formülüyle yola çıkan AKP yönetimi son beş yıl içinde çevremizde dost ülke bırakmadı. Ve varılan noktada AKP Türkiyesi’ne en büyük hınç besleyen ülkenin Suriye olduğu kolayca söylenebilir. Esad, ABD’nin ünlü Foreign Affairs dergisinin son sayısında (Mart-Nisan 2015) yayımlanan söyleşisinde Erdoğan’ın “Fanatik bir Müslüman Kardeşler yanlısı” olduğunu iddia etmişti. Tam da el Nusra’nın -Suriye’ye göre- Türkiye ve Ürdün’ün yardımıyla, Hatay’a sınır komşusu İdlib şehrini ele geçirdiği sırada... Tam da Türkiye’de yandaş medya, “Muhalif Çatı Birliği Fetih Ordusu”nu İdlib’i aldı ve şehirde “hayat normale döndü” diye alkışlarken... Ve Yeni Şafak’ta bir aklı evvel, “İdlib’te Suriyeli muhaliflerin aldığı zafer sonrası, Türk Baasçıların nasıl da öfkeden deliye döndüğünü” ilan ederken… Anlaşıldı; artık İran da –geçmişte izlenen inişli çıkışlı politikadan sonra- Türkiye’nin bölgedeki yeminli düşmanları arasına girmeye aday görünüyor.

• • •

Mısır’da olduğu gibi, Yemen’de de yükselen güç, “Islah Partisi” bayrağı altında, Müslüman Kardeşler oldu. Yemen’de Şii azınlık en az bin yıllık bir “dini aristokrasi”nin temsilcisi olan Zeydilerden oluşuyor ve nüfusun üçte birini teşkil ediyor. İşte Müslüman Kardeşler’e karşı direniş de bunlar arasından çıkan ve kendilerine Ensarullah adını veren Husi milisler tarafından örgütlendi. Savaşı, milisin kurucusu Bedrettin El Husi’nin kardeşi Abdül Malik el Husi yönetiyor. Aslında kendilerine özgü bir Şia yaşayan Zeydilerin doğrudan İran’la bir bağları yok.

Bütün bunlar anlaşılıyor da, Türkiye Yemen’de ne arıyor? Erdoğan, neden –üstelik İran doğrudan işin içinde değilken- bu kadar öfkeli konuşuyor? Bilmem bu müdahalenin akçalı nedenleri de var mıdır? Fakat biz ayan beyan görünen nedeni hemen söyleyelim: Yemen’de Müslüman Kardeşler tehlikede! Doğrudan yardım edemezsek de eder gibi görünmeliyiz.

Tabii bir de Tevekkül Karman Hanım var. Yemenli Müslüman Kardeşler’in parlayan yıldızı. 2011 Nobel Barış Ödülü’nü paylaşan üç kahramandan biri. Arap Baharı’ndaki kavgacı ruhu ile ve kadın hakları savunucusu olarak... Bilmem, Karman, “Kadınlar fıtraten erkeklerle eşit değildir” diyen Erdoğan’ı duymuş mu? Fakat duymuş olsa bile kuşkusuz onu gayet iyi anlayacak bir konumda... Üstelik, Tevekkül Hanım Türk de olmuş; Hilal Kaplan’dan öğrendiğimize göre, “Türk vatandaşlığı, Nobel’den daha değerli”dir diyerek...

• • •

İşte böyle. Türkiye Cumhurbaşkanı Yemen’de insanlık ve kadın davasını savunuyor; “Dava” arkadaşları ile beraber. Bir komşusunu daha Türkiye’ye düşman ederek... Bu arada ülkesinde büyüme oranı düşüyor, işsizlik ve enflasyon artıyor, her gün yeni bir cinayet işleniyor ve bir günde -nedeni anlaşılmadan- ülke karanlığa boğulabiliyor...

Ne gam!

“Yeni Türkiye”ye doğru, dünya çapında düşünüyoruz! Görmüyor musunuz, şimdiden Yemen’e kadar uzandık! Bakmayın siz atalarımızın “giden gelmiyor” dediklerine...