“Yazmak, her şeyi aşka dönüştürmektir. Yazmak budur” demişti İlhan Berk. Bir yanda aşka dönüştürecek bir şey bırakmamaya yeminliymişçesine hareket edenler, bir yanda okumaya-yazmaya-her şeyi aşka dönüştürmeye yeminli bizler

Yeni başlayanlar için insan

ONUR BEHRAMOĞLU

İbadet, ibadethaneden çıkınca başlar ama kimileri ibadethaneden çıkar çıkmaz ticarete, para saymaktan vakit buldukça da zırvalamaya başlıyor. “Satranç tavladan da kumardan da beter. Oynayanlara ölürken kelime-i şehadet nasip olmayabilir. Kaynak söylüyorum, İmam Mücahit’ten. Satranç oynayan lanetlenmiştir, oynayana bakan da domuz eti yiyen gibidir” diyen bir ‘hoca’yı izlerken, daha önce de, “Peygamberimize salavat getirenin cennette hurileri çok olur” dediğini hatırladım. Yine kaynakları vardı elbet: Hadisler.

Biliyorum, bu topraklarda aslolan devlettir, din dahil ne varsa da onun güdümündedir. Devletin boyunduruğuna girmiş, Türkiye’nin laik bir ülke olmadığının kurumsal kanıtı Diyanet’in derhal kapatılması gerektiğini düşündüğümden onu muhatap almıyorum. O halde kime, nereye başvuracağım, her köşe başını tutmuş hocaefendilerin fetvalarına halkın anlayacağı-saygıyla kulak vereceği dilden karşılık verebilmek için? Ben, İhsan Eliaçık okuyorum böyle zamanlarda; “Mülk Allah’ındır yani kamunun, herkesin, halkındır. Bu öğreti kapitalizmle değil sosyalizmle örtüşür” dediği kapıdan giriyorum onun dünyasına.

Anlatıyor: “İslam tarihi, kendisiyle yüzleşmesi gereken kanlı bir tarih; sorgulanmamış eski İslam kültürü, bütün bu kanlı tarih içinde yoğrularak oluşmuş bir kültürdür. Adam öldürmeyi, çalmayı, iftira etmeyi önemsemeyen ama tespih çekmeyi, namaz kılmayı, zikir yapmayı göklere çıkaran bir kültür bu. Emevi döneminde oluştu. Adam Kerbela Katliamı'nı yapmış, dört büyük dinin dört büyük suçunu işlemiş, yeryüzündeki Müslümanlara nasıl halifelik iddiasında bulunacak? Burada bir dini söylem gerekiyor, o zaman demişler ki: ‘Namaz kılanın günahı affolur, kurban kesenin günahı affolur.’ Bu, iç savaşlar boyunca ortaya çıkan, işlenen cinayetler ve yenilen haltları örtbas etmek için uydurulmuş bir kültürdür. Biz buna sorgulanmamış eski İslam kültürü diyoruz.” Bugünkü Türkiye’dir bahsedilen, işlenen suçları halktan saklamak için uydurulan binbir palavranın birtakım şarlatan din tacirleri eliyle her gün dolaşıma sokularak zihinleri bulandırdığı ülkemizdir. “Türkiye’deki dini grupların hemen hepsi potansiyel Işid’cidir, Türkiye’deki ortalama bir cemaatte sorgulanmamış eski İslam kültürüyle yetişen bir genç üç gömlek sonra IŞİD’cidir” cümlesiyle de, bir saatli bombanın üzerinde oturmakta olduğumuzu söylüyor Eliaçık. Neredeyse her gün yurdun başka bir köşesinde patlayıp onlarca insanımızın canını alan işte o bomba.

Altı yüz bin rivayetten yedi bin küsur hadis seçen İmam Buhari’den bugün yapılacak bir eleme ile ancak beş yüz kadarının sahih çıkacağını belirterek ekliyor: “En güzel hadis Kur’an’dır.” O halde, İslam dinine inananlara ya da İslam’ı öğrenmek isteyenlere, bugün satrancı yarın kim bilir hangi pırıltılı güzelliği günah sayan, aklını hurilerle bozmuş ve binbir hadisi kendisine kalkan yapmış bezirgânlardan uzak durup ana kaynağa dönmelerini, İhsan Eliaçık’ın Türkçe meal ve tefsirini okumalarını gönül rahatlığıyla önerebilirim. Dinler tarihi, düşünce tarihi, bilim tarihi ve elbette ateizmin bütün değerli kaynaklarıyla birlikte değerlendirip kendi sentezlerine varmalarını umarak.

Satranç oynamayı günah sayan yobazın altmış dört kareli-otuz iki taşlı siyah beyaz tahtanın başına oturmasını ya da Stefan Zweig’ın ‘Satranç’ını okumasını önerecek değilim. Hoş, bizim yakada da satranca derinlemesine kafa yoran ya da büyük yazarın o incecik hazinesini, “Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı” cümlesinden başlayarak layığıyla okuyan kaç kişi çıkar, soralım.

“Yazmak, her şeyi aşka dönüştürmektir. Yazmak budur” demişti İlhan Berk. Bir yanda aşka dönüştürecek bir şey bırakmamaya yeminliymişçesine hareket edenler, bir yanda okumaya-yazmaya-her şeyi aşka dönüştürmeye yeminli bizler. Bizim dayanak noktalarımız onlara sakıncalı geliyor, işaret ettiğimiz kaynakları okumayı neredeyse suç sayıyorlar, öyleyse her vesileyle siyasete alet etmeye çalıştıkları halde okumadıkları kutsal kitaplarında yer alan Al-i İmran Suresi’ndeki “Bu kitapta muhkem ayetler vardır, kitabın ana temasını bunlar oluşturur” cümlesi ne anlama gelir, onun yorumunu aktaralım: Her insan -dilbilimci Chomsky de bunu söyler- henüz kelimelere dökülmemiş algılama yetisiyle, eşyayı aynı insani duyu ile algılama kabiliyetiyle, k dili ile doğar. Suya ‘su’, ‘ma’, ‘water’ vb. demeden önce onu yazılmayan k dilinde akışkan olarak algılamamız gibi. Kelimelere döküldüklerinde anlam kaymalarına uğrayan, dile getirilmiş olmanın güçlükleriyle karşılaşan her duygu-düşünceyi k dilinde, sağduyuda, vicdanda zedelenmemiş haliyle bulabiliriz. Kitap esas olarak budur, en ufak kuşkuda sağlam bilgiye-aslolana-insanlığın ortak sesine dönülmesidir. “Yazmak dili, yalnız onu içerir / Dilin özüyle yürür çünkü / İçerinin sesiyle” dediği, İlhan Berk’in.

Satrancı muhasebecilere, go oyununu bilgelere yakıştıran Trevanian’ın ‘Şibumi’sine gelmemize çok var daha, Ortaçağı yaşıyoruz biz, vicdanı anlatmaya çalışıyoruz insan görünümlü tuhaf canlılara. Şibumi, azımsanan alçakgönüllü güzellik, ifade dolu bir sessizlik demek. Dayanamadım, fikrime hiç ihtiyaç duyulmayacak netameli konularda yazdım yine. K dilini evrensel hukuk bilinciyle taçlandıran bir toplumda hayatın alçakgönüllü güzelliğine karışmak, yazacaksam da dilin yerçekimine karşı şiirler yazmak vardı oysa…