Bazı fotoğrafçılar; savaşın, şiddetin, acının, yoksulluğun, haksızlığın, sefaletin, sömürgeciliğin, insanlık dramlarının hâd safhaya geldiği günümüzde, belgeselciliğin de yeni ve daha dönüştürücü etki yaratan, yeniden bir ivme kazanmasının, yaşanan bu kötü düzen ile mücadeleye aktivite katmasının gerekliliğini şart görüyor. İletişim amacıyla kullanılan fotoğrafların kendi başlarına ‘bilgi’ aktarmalarının yetersiz olduklarını, çünkü fotoğrafın kullanıldığı mecra ile anlamının farklılıklar içereceğini, ayrıca fotoğrafların yanında kullanılan sözlerin/yazıların yönlendirmesiyle varsayılan belgesel değerlerinin genellikle her türlü propagandaya alet olacak şekilde istismarının mümkün olduğunu ileri sürüyorlar. Hatta aynı fotoğrafların farklı politik yapılarca kullanabildiğini de ekliyorlar. Düzenin çıkarları için televizyonların, gazetelerin kısacası medyanın sürekli negatif ideoloji ürettiklerini, bunun içinde görselin gücünden alabildiğince yararlandıklarını, ancak bu görsellerin fotoshop uygulamalar ve yazılımlarla anlam sapmaları yarattıklarını söylüyorlar. Böylelikle fotoğrafların belgesel özelliklerinin eskitilmiş bir anlam içerdiği, bu kavramın içinin boşaldığı sonucuna varıyorlar.

Böylece, fotoğrafların belgesel yanının şüpheyle karşılanması ve dolayısıyla, belgesel fotoğrafın/fotoğrafçılığın tarih içinde önemini yitirdiğinden bahsediyorlar.

Yine başka bir kısım fotoğrafçılar da insanın toplumsal yaşamını ele alan ve buradaki gerçekliği inceleyen çalışmalar için önem kazanan nesnelliğin, ele alınan olgunun doğru oluşu ya da olduğu gibi verilmesinin yeterli olmadığını ve belgeselcinin bu ilişkiyi kurarken, tam nesnelliğe ulaşamayacağını önceden kabul etmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Bunun için de farklı anlatı teknikleriyle/biçimleriyle bireysel algı mekanizmalarına dönük eleştirel ürünler ortaya çıkarıyorlar.

Anlatı dilinin daha sanatsal olduğu, ancak belgesel diye de tanımladıkları bu yeni anlayışın temsilcileri yaptıkları çalışmaları post-dokümanter diye adlandırıyorlar. Meksikalı fotoğrafçı Pedro Meyer bunlardan biri. Belgesel diye adlandırdığı fotoğraflara bilgisayar müdahalelerini uygulayan ilk sanatçılar arasındadır.

Pedro Meyer’in, fotoğraf görüntülerini sesle harmanladığı ‘Anımsamak için Fotoğraf Çekiyorum’ adlı bir cd-rom’u, ‘Gerçekler ve Kurgular’, ‘Gerçek ve Doğru’ ve ‘Sapkınlıklar’ adlı kitapları bulunmakta. ‘Belgesel Fotoğrafçılığı Yeniden Tanımlamak’ adıyla yer alan bir söyleşisinde, Meyer bileşik fotoğraflarının (kendisi tarafından) belgesel fotoğraflar olarak tanımlanmasına dair yöneltilen soruya şöyle yanıt vermektedir:

“…Bana göre, bir belgesel fotoğrafçısının amacı, gerçekliğin kimi yönlerini kaydetmek ve fotoğrafçının gördüğü ve o gerçekliği olabildiğince nesnel biçimde tanımlayan bir tasvir yaratmaktır.

…bir gazeteci yazılarını bir araya getirir. Bu yazılar gazetecinin gördüğü ve/veya duyduğu şeylerin bir sentezidir. Her şeyin ötesinde seçilen bilginin ardındaki mantık çizgilerinin neler olduğuna dair kendi düşünceleridir. Gazeteci, önündeki baskı levhasında bulunanları düşünmeksizin çoğaltan bir çeşit fotokopi makinesi değildir. Bir karar verme sürecinde seçilen öyküyü destekleyen bilgiyi eksiksiz tasvir edebilmek amacıyla bilgileri toparlar ve bir araya getirir.

…fotoğrafçılığın daima bir yanıltıcı sahtelikler hayatı yaşadığı konusunda ısrarcıyım. Bugün biz bu sahteliği ortadan kaldırmaya yeltendiğimizde ise her türden savunma hattı karşımıza dikiliyor.” (Photojournalism: Synthe Sizing to Present aTruth makalesinden çeviri metin, çevirmen: Barış Baysal)

Yorum; Hiç bir şey değişmez olmadığı gibibelgesel fotoğrafın da devinim içinde olması doğaldır. Ancak, belgesel fotoğrafın bir sanat akımı olmadığını biliyoruz. Zira belgesel fotoğraf, fotoğrafın icadından beri çağına tanıklık ediyor. Geçmişten günümüze elimizde olan görsel enformasyonlar halen belgesel fotoğraflar olduğu unutulmamalı. İktidar her yerde ve tek bir şekilde mücadele etmiyor. Yeni belgeselci anlayış, klasik belgeselciliğin içinin boşaltılmasına mı, yoksa yeni algılama modelleri oluşturarak etkisinin zayıfladığını düşündüğü belgesel fotoğrafın yeni bir ivme kazanmasına mı yarayacak? Bu soruyu kendimize sormamız, tedbirli ve kuşkulu yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. O yüzden; uyanık, bilinçli ve cesur olmak görüntü üretenin zorunluluğu ve varlığını, bulundukları toplumun sorunlarına yabancılaşmayan, müdahil tavırlarını törpülemeyen, yaratıcılığını eleştirelliğiyle sivrileştiren omurgalı duruşlara her zaman ihtiyaç var.