Egemenler salgında da kendi tarihini yazıyordu. Biz de egemenlerin tarihine karşı emekçilerin, ezilenlerin tarihini yazdık. Mücadeleyi, dayanışmayı örgütledik. Her güne umudu örgütleyerek başladık

Yeni bir başlangıç için

2020’de eğitimde yaşanılanlar tarih boyunca unutulmayacak kareler olarak hafızamıza kazındı.

Eğitim ve bilim emekçisi arkadaşlarımız salgında yeterli önlemler alınmadığı için yaşamını kaybetti. MEB ve YÖK tarafından, kaybettiğimiz eğitim emekçilerinin; ailelerinin, arkadaşlarının, öğrencilerinin acısını paylaşan bir paylaşım dahi yapılmadı. Kaybettiğimiz tüm yaşamlar gibi eğitim emekçilerinin yaşamları da rakamların içerisinde saklı kaldı.

Yaşanılan tüm zorluklara rağmen öğretmen arkadaşlarımız öğrencilerinin yaşamına dokunabilmek için insan üstü bir çaba gösterdi. Evlerin duvarları, dolapları yazı tahtası oldu. Arkadaşlarımız uzaktan eğitime ulaşabilmek için bilgisayarı, tableti olmayan öğrencilere telefonla ulaşmaya, köylerde, açık alanlarda bir araya gelerek çocukların gözlerindeki ışıltıyı yaşatmaya çalıştı. İnternet erişim sorunu çözülmediği için bir tepeye çıkarak öğrencilerine ulaşmaya çalışan Aziz Öğretmen kalp krizi sonucu yaşamını kaybetti.

16 Mart’ta salgında okulların kapanması sonrası başlayan uzaktan eğitime en az 6 milyon öğrenci hiç ulaşamadı. Çocukların ihtiyaç duyduğu cihazlar için seslerini duyurmaya çalışan öğretmenlerin, velilerin, internet erişimi için çatıya, tepelere çıkan, köylerde kilometrelerce yol yürüyen öğrencilerin görüntüleri basında defalarca yer aldı. Ancak gözler kör, kulaklar sağırdı. 8 yaşında bir öğrencimiz komşularının internetine babasıyla birlikte bağlanmaya çalışırken çatıdan düşerek hayatını kaybetti.

Ataması yapıldığı halde üç ay boyunca yirmi bin sözleşmeli öğretmen göreve başlatılmadı. Asgari ücretin dahi altında çalıştırılan ücretli öğretmenlerin, usta öğreticilerin ücretleri telafi eğitiminde görev alma koşuluna bağlandı. Özel öğretim kurumlarında, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan eğitim emekçileri uzun saatler esnek çalışma koşullarına zorlandı, ücret kesintileriyle, kısa çalışma ödeneği ile yaşamak zorunda bırakıldı. KHK’lerle hukuksuzca meslekleri ellerinden alınan eğitim emekçilerinin dosyalarının görüşülmesi dört yıl geçmesine rağmen bir yıl daha uzatıldı. Sayıştay raporunda yüz kırk bine yakın öğretmen ihtiyacı belirtilmesine, ataması yapılmayan arkadaşlarımızın, 2019 KKPSS mağduru öğretmenlerin “Geleceğe Dair Umudumu Kaybetmek İstemiyorum” sesine, çabalarına, mücadelesine rağmen sesleri duyulmadı.

Salgında sorunlarla baş başa bırakılan eğitim emekçilerine yaşatılanların nedeni ise siyasi iktidarın tercihiydi ve bu tercihi Milli Eğitim Bakanı tek cümlede özetledi: “Eğitimde asıl yük öğretmen maaşlarıdır.” O cümlenin kurulduğu anı öğretmenler, eğitim emekçileri asla unutmayacak.

Mevsimlik tarım işçisi çocuklar tarlalarda ziyaret edildi. Eğitimi alınıp, satılabilir bir meta olarak gören, “çocuk işçiliğini”, “Sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa” cümleleri ve gülüşmeleri ile fütursuzca ilan eden bu anlayış çocuklara tarlalardan topladıkları domatesler karşılığında kitaplar dağıttı ve o anın fotoğrafları, görüntüleri “Hafta sonu tatilini ailelerinin yanında geçiren çocuklar” başlığı ile paylaşıldı. EBA’nın çökmesinin gerekçesi arz-talep olarak açıklandı. Kurulan her cümle, yapılan her açıklama sermayenin diliydi. Öğrencilerin en temel hakları olan eğitim hakkına ulaşmaya çalışması ne kadar affedilmez bir suçtu? EBA’nın çökmesi ile ilgili bu açıklamanın yapıldığı saatlerde 15 yaşındaki mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılan bir öğrenci tarlaya götürüldüğü aracın devrilmesi sonucu yaşamını kaybetti.

Salgında yaşamlarına dair ciddi kaygılar yaşadıkları günlerde dahi hastaneden, karantinadan çıkarılarak ambulanslarla sınavlara götürülen öğrencilerin görüntülerine tanıklık ettik. Seçmeye, elemeye dayalı merkezi sınavlar sistem için olmazsa olmazdı. Eğitimin piyasalaştırılmasının, eşitsizliğin derinleşmesinin en temel araçlarındandı ve çocukların, gençlerin, eğitim emekçilerinin sağlık riskine rağmen kayıtsız, şartsız yaşama geçirilmeliydi.

Egemenler salgında da kendi tarihini yazıyordu. Biz de egemenlerin tarihine karşı emekçilerin, ezilenlerin tarihini yazdık. Mücadeleyi, dayanışmayı örgütledik. Her güne umudu örgütleyerek başladık. Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan arkadaşlarımızın ÖZRÖ-DER’i kurması güvencesiz çalışmaya karşı emekçilerin umudu örgütlemesinin en güzel örneklerindendi.

2020’nin sona ermesine sayılı günler kala kamu okullarına, öğrencilere, eğitim emekçilerine ayrılmayan kaynaklar bir kez daha özel okul patronlarına aktarıldı. Egemenler tarihini yazmaya devam ediyor.

2021 yeni bir başlangıcın yılı olacak. Egemenlerin yazmaya çalıştığı tarihe karşı mücadelenin tarihini yeniden yazacağız hep birlikte… Gramsci’nin “Eskinin öldüğü, yeninin henüz doğmadığı bir zamandan geçiyoruz” sözü yaşadıklarımızı anlatan en güzel ifade şimdi…

Yeniyi, yeni bir yolu örgütlemenin tam zamanı…