Yeni bir evrenin adımı atıldı
PKK, 5-7 Mayıs tarihlerinde güvenlik gerekçesiyle iki farklı alanda 12. Kongre’sini topladığını açıkladı. Açıklamada kararların detaylarının ilerleyen günlerde paylaşılacağı belirtilirken DEM Parti açıklamayı tarihi bir eşik olarak tanımladı. Bundan sonraki süreçte ise Saray rejiminin atacağı adımlar belirsizliğini koruyor.

Politika Servisi
Saray rejiminin Ortadoğu’daki yeni dizayna paralel başlattığı çözüm sürecine ilişkin dün yeni bir gelişme yaşandı. İktidar blokunun “PKK kongresini toplasın, kendini feshetsin” çağrıları sürerken PKK’den yapılan açıklama ile yeni bir evrenin kapısı açıldı.
PKK, tarafından yayımlanan açıklamada kongrenin topladığını açıklandı. Açıklamada kongrenin 5-7 Mayıs tarihlerinde yapıldığı belirtildi.
Güvenlik gerekçesi ile iki farklı alanda toplanıldığı belirten kongreye ilişkin yapılan açıklamada “PKK 12. Kongresi’nin sonuçlarına ve alınan kararlara ilişkin geniş ve ayrıntılı bilgi ve belgeler, iki farklı alandaki sonuçlar birleştirildikten sonra çok yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacaktır" denildi.
Açıklamada PKK lideri Abdullah Öcalan’ın kongreye sunduğu perspektif ve önerileri okuyup değerlendirildiği, PKK Merkez Komitesi’nin kısa raporu da kongrede okunup tartışıldığı belirtilirken “PKK 12. Kongresi, hazırlanmasında en çok emeği geçenlerden biri olan şehit Sırrı Süreyya Önder’i de saygı ve minnetle anıldı” denildi.
Kongrede alınan kararlara ilişkin geniş ve ayrıntılı bilgi ve belgeler, iki farklı alandaki sonuçlar birleştirildikten sonra çok yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacağı belirtildi.
DEM Parti, tarafından bu gelişme tarihi bir eşik olarak tanımlanırken açıklamanın ardından gözler iktidar kanadına çevrildi. Rejimin bundan sonraki süreçte hangi adımların atılacağı belirsizliğini koruyor.
Açıklamanın ardından konuşan DEM Parti Van Milletvekili ve İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan ise "Asıl şimdi barışın mihenk taşları döşenecek. Hepimize hayırlı olsun. Sırrı başkanımın görmesini çok arzu ederdim" dedi.
Tarihi bir dönemden geçtiklerini kaydeden Pervin Buldan, "PKK’nin kongreyi toplama tarihini herkesin dört gözle beklediğini biliyoruz. Türkiye’ye barışın gelmesi için Türkiye’ye demokrasinin yerleşmesi için bu kongreye ihtiyaç vardı. Sayın Öcalan ile yaptığımız her görüşmede, bunun tarihsel önemini ve Türkiye’ye getireceği barış sürecini desteklemesi açısından önemli bulduğunu söylüyordu. Buna ihtiyaç olduğunu söylüyordu" dedi.
ÖCALAN İLE TEKNİK İLETİŞİM SAĞLANDI
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kongreye katılıp katılmadığına dair Pervin Buldan şunları kaydetti: "Muhtemelen teknik bir iletişim sağlanmıştır. Çok ayrıntıya girmek istemiyorum. Çünkü bizi daha uzun bir yol bekliyor. Kongre toplandı ama tam detaylı bir açıklama olmamasıyla birlikte önümüzdeki günlerde detaylı bir açıklama bekliyoruz. Fakat bu bile başlı başına önemli bir açıklama. Dolayısıyla özellikle Sırrı Süreyya Önder’i anmadan geçemeyeceğim. Keşke görseydi. Bugünlere tanık olsaydı. Çok emeği var. Şu an Adıyaman’da onun taziyesindeyim. Ruhunu şad ediyoruz bir kez daha. Sırrı Başkanımıza armağan ediyoruz."
İKTİDARA SORUMLULUK ÇAĞRISI
Demokratik ve hukuki bir zeminin inşa edilmesi zamanının geldiğini vurgulayan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise “Ülkenin ihtiyaç duyduğu en önemli gelişme demokratik ve hukuki zeminin inşası olacaktır. Bugün, bir sonun değil yeni bir başlangıcın tanığıyız. Demokratik siyaseti çok tarihi günler beklediğinin farkındayız” ifadelerini kullandı.
Öte yandan DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), da PKK'nin kongresini topladığını duyurmasına ilişkin açıklama yayımladı. 8 maddelik açıklamada, Türkiye yakın tarihinin 'en önemli ve en kritik eşiklerinden birine' tanık olunduğu ifade edildi. PKK'nin kendisini feshetmesinin, barış ve demokratik siyaset için önemli bir adım olduğu vurgulanırken "Şimdi, ortak ve eşit yaşam iradesini her şeyin önüne koyma vaktidir" denildi. TBMM'ye de süreçte önemli bir rol düştüğü belirtilirken silahların susmasının yeni bir dönemin başlangıcı olduğu kaydedildi. Açıklama, "Barışın ve kardeşliğin ışığını bu topraklara mutlaka getireceğiz" sözleriyle sona erdi.
Açıklamada yer verilen maddelerden bazıları şöyle:
• PKK’nin tarihi kongre kararlarıyla birlikte elli yıllık çatışmadan barış ufkuna bir adım daha yaklaşmış oluyoruz. Bu adım, kadim topraklarımızın bağrında asırlardır özlemi çekilen barışın ve demokratik siyasetin yeniden filizlenmesinin ve gelişmesinin bir adımıdır.
• Şimdi, ortak ve eşit yaşam iradesini her şeyin önüne koyma vaktidir. Demokratik bir topluma, özgür siyasete, evrensel hukuka derinden inanma, demokratikleşme için çalışma ve adımlar atma dönemidir. Artık hiçbir genç ne dağda ne şehirde toprağa düşmesin. Bu ülkede bundan böyle inkarın ve silahların değil siyasetin, öfkenin değil demokratik ve toplumsal uzlaşının, ayrılığın değil birlikte ve eşit yaşamın sesi yükselsin.
• Onurlu bir barış ve demokratik çözüm yolunda yeni bir sayfa açılıyor. DEM Parti olarak bu tarihi dönüm noktasından sonra, Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi için başta TBMM olmak üzere tüm demokratik siyaset kurumlarının sorumluluk almasının gerekliliğine inanıyoruz.
• Bu tarihi anda, Türkiye’nin demokratik geleceğini kurma fırsatını başarıya ulaştırmak için yürütme erkinin de tarihi sorumluluğunu yerine getirmesi barışın güvencesi olacaktır.
• Bugün bir yandan büyük bir umudun, bir yandan da tarihin yüklediği derin bir sorumluluğun ağırlığını taşıyoruz. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu irade beyanımızı, ömrünü barışa ve halkların kardeşliğine adamış, yüreği hep ezilenlerin yanında atmış sevgili yol arkadaşımız Sırrı Süreyya Önder’i bir kez daha anarak tamamlıyoruz.
“KAN VE KİN DEVRİ KAPANDI”
PKK’nin açıklamasının ardından ise MHP’den ilk açıklama Grup Başkanvekili Celal Adan’dan geldi. Adan, sosyal medya paylaşımında "En derin yaramız sarılmış, kan ve kin devri kapanmıştır" dedi.
∗∗∗
ÜLKENİN BATI’SI KIŞ, DOĞU’SU BAHAR OLSUN DEMEYİZ
DEM Parti İstanbul Milletvekili ve İmralı Heyeti üyesi Cengiz Çiçek, PKK’nin açıklamalarını değerlendirdi. Çiçek, “Daha sonra yapılacak detaylı açıklamaya bakmadan içeriği ve bundan sonraki süreci değerlendirmek eksik kalsa da ilk elden şunu söyleyebiliriz. Bu karar Kürt hareketi açısından Öcalan’ın Barış ve demokratik toplum çağrısının bir sonucu olarak ortaya çıktı” dedi.
Çiçek, “Yeni mücadele dönemi, çatışma, şiddet zemininden uzaklaştırılarak hukuki ve politik zemine çekilmesi gereklilikleri üzerinden anlaşılmalı. Bu yönüyle de egemenlerin savaş politikalarına karşı halkların barış politikasını bir mücadele seçeneği olarak somutluyor. Bu sürecin de ezilen halklar lehine yürüyeceğini düşünüyoruz. Bu sürecin tek muhatabı iktidar ya da Kürt siyaseti değildir. Elbette muhataptırlar ancak toplumun, toplumun örgütlü güçlerinin, muhaliflerin de barışa taraf olmasıyla, politik özne olmasıyla sağlıklı bir sonuç elde edeceğimizi unutmadan hareket etmeliyiz” diye konuştu.
Yaşanan yeni sürecin otoriterleşmenin dozunu artıran rejim ile arasındaki çelişkiye dair de konuşan Çiçek şunları söyledi:
Tabii ki ülkenin ‘Batı’sı kış Doğu’su bahar olsun’ diyemeyiz. Türkiye’nin demokratik güçleri fazlasıyla bir bölge ve küresel sorun hüviyeti kazanmış bu sorunu, bir demokratikleşme sorunu olarak tarifleyip kendi hak ve özgürlük mücadelesinin alanına daha fazla dahil ettiği sürece mevcut ikilik aşılabilecektir. Kürt meselesi Türkiye demokrasi mücadelesinden tecrit edilmemeli; inadına muhalefetin ve toplumun değişik kesimlerinin bu konuda daha cesaretle söz kurması ve inisiyatif alması sürecin karakterini de olumlu anlamda belirleyen temel etkenlerden olacaktır. Bu çağrı, Türkiye’nin mevcut krizli sisteminden tarihsel olarak halklar lehine çıkma çağrısı, bir demokratik dönüşüm çağrısı ve fırsatı olarak da değer taşıyor.
Yani bu çağrı anti demokratik rejimlerin inşasına engel olarak da ele alınmalı. 7 Haziran seçim sonuçlarının gösterdikleri üzerinden yola çıkarak, Türkiye’deki demokratik güçlerin mücadelesinin anti demokratik karakterli tüm siyasetlerin oyun alanını daraltacağını ezilen halklara da çok daha geniş alanlar açacağını düşünüyoruz.
Bu süreci de yeni politik hamle ve toplumsal mücadele süreci olarak tanımlıyoruz.
Bu yüzden de süreci, bir yenme-yenilme süreci olarak değil demokratik cumhuriyet mücadelesinde tarihsel bir kavşak olarak değerlendiriyoruz. Belirli kaygıları eleştirileri anlamakla beraber çeşitli riskleri de göz önünde bulundurarak toplumun örgütlü mücadelesinde daha fazla ısrar edeceği, bu konuda yeni formlar, yeni mücadele araçlarıyla sahne alacağı tarihsel bir yürüyüşün ilk tarihi adımlarına şahitlik ettiğimiz bir aralık olarak değerlendiriyoruz. Bu tarihi de ancak daha güçlü örgütlenmeler ve örgütlü halk mücadelesiyle hep beraber yapabileceğimizi düşünüyoruz.

∗∗∗
AKP-MHP SEÇMENİ SÜRECİ DESTEKLEMİYOR
‘Çözüm süreci’ tartışmalarına ilişkin Metropoll Araştırma Şirketi yeni bir anket yayımladı. 14-21 Mart 2025 tarihlerinde 26 ilde 1186 kişiyle CATİ (Bilgisayar Destekli Telefonda Anket) yöntemiyle gerçekleştirilen ankette, katılımcılara ''Abdullah Öcalan'la yürütülen yeni süreci destekliyor musunuz?'' sorusu soruldu. Anket sonuçlarına göre; destekleyenlerin oranı yüzde 23,8 olurken, desteklemeyenlerin oranı 67,7 oldu. Fikrim yok/Cevap yok yanıtı ise yüzde 8,5 oldu. Yapılan anketin sonuçlarına göre rejimin ortaklarından AKP ve MHP seçmeni yürütülen süreci desteklemiyor. AKP seçmeni olduğunu ifade katılımcıların yüzde 32,1'i süreci desteklerken yüzde 57,7 desteklemediğini bildirdi. Diğer yandan MHP seçmeninin yüzde 36,1'i süreci desteklediği, yüzde 56,9'un ise desteklemediği kaydedildi.
Öte yandan DEM Parti seçmeninin yüzde 18,5’i sürece karşı olduklarını dile getirirken yüzde 11,4’ü kararsız olarak öne çıktı.
∗∗∗
BUĞRA GÖKCE: “BU HEP BÖYLE GİDER Mİ?”
Kimlik siyasetinin en ağır biçimde tezahür ettiği Ortadoğu’da Amin Maalouf’un tanımıyla “Önce Müslüman, Sonra Boşnak”, “Önce Müslüman sonra Filistinli” olma sıralamasıyla tanımlayan bir gerilim coğrafyası üretiliyor. Bu gerilim olmadığında din, milliyet diye sıralanan kimlik tanımlaması Dünya görüşü, meslek, inançla yaptığı iş ve hatta insanım diyecek bir başka yelpaze tanımlıyor. Bu tanımlama; özgürlüğü, ki özgür düşünce ve din-milliyet kimlikleri ile sınırlama çerçevesine mahkum olma dışında bir derinlik ile tarif edebiliyor.

İPA Başkanı
Bizim de içinde bulunduğumuz coğrafya için bu kimlik siyasetinin belirleyici olması için hep bir gerilim üretildi. Toplumsal fay hatlarına hep tetikleyen unsurlarla stres yüklendi. Böylece 1960’larda bir çok gösterge açısından bizden geride olan Kore başta olmak üzere batıda doğuda bir çok ülke sadece çağdaşlaşma -kalkınma yada “ muasır medeniyet seviyesine çıkma” ülküsüyle çalışarak bizim önümüze geçerken; bu eşsiz ama yalnız ülke din/milliyet başta kimlik siyasetinin gerilimlerinin dehlizlerinde kavrularak hak ettiği yerlere gelemedi!
Bu yüzden gerilimi bitirecek barış söylem ve eylemlerinin bu ülkeyi ileriye taşıma adımlarının başında geldiğini söylüyoruz yıllardır. Bunu yine yeniden kimlik siyasetinin içine hapis ederseniz, herkesi kucaklayan toplumun tüm kesimlerinin içinde olmadığı bir dar çerçeveye oturtursunuz. Şarkıda olduğu gibi “Bu hep böyle gider!”
Ülkenin kurucu partisinin, ana muhalefetin ve şu an en az toplumun yarısını temsil eden muhalefetin dışarıda tutulduğu bir süreç barışı nasıl sorunsuz inşa eder. Yine kimlik ve camialara sıkışarak bir gruplaşmanın içine hapsolmaz mı?
Oysa bu hep böyle gitmesin “kavgalar kansız bitsin” isteyenler bir bebek çığlığında ülkenin özgürlüğünü, bir kardeş selamında bir büyük ekonominin refahını arayanların çığlığına kulak tıkanıyor. Ülkemin düşünen, üreten parlak zihin ve beyinleri cezaevlerine mahkum ediliyor. Muhalifler, rakipler vatan yerine Silivri’ye hizmet görevi ile cezalandırılıyor.
Mecliste, ülkenin tüm siyasi temsilleri ile açıkça şeffaf biçimde tartışılıp olgunlaştırılarak bir süreç yerine iletişim dahi kurulamayan kapalı, gizli bir süreç işletilmesi sizleri de endişelendirmiyor mu? Amaç barış hasıl olsun isteyen Sırrı Süreyya abimiz gibi bakanlar olmak üzere “ kimlik siyasetine” sıkışmayanlar için, bu hep böyle gitmesin isteniyorsa , kimlik siyasetini aşacak bir kardeş selamını ve zengin, mutlu Türkiye Cumhuriyetini isteyen, çalışan herkesi kucaklayan bir dil ve birlikteliğe ihtiyaç yok mu sizce?