Sokaklarda, üniversitelerde yankılanan sesimiz gittikçe artıyor. Gençliğin sol sesi bu. ‘Yüreği’ olan, gücü olan, sözü, fikri, hayalleri olan bir ses. Bizleri yorgun ve yalnız kılanların karşısına inatla çıkan, solun değerleriyle yolunu bulan bir ses.

Yeni bir hayat kurabiliriz

KEMAL YILMAZ- SARYA TOPRAK

Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan ve sonrasında diğer üniversitelerde de izdüşümlerini gösteren direniş hareketi, öğrenci mücadelesini yeniden ayağa kaldırdı. Elbette bu yepyeni bir öykünün başlangıcı değil. Yıllardır YÖK eliyle gerçekleştirilen, şimdi tek adamın keyfi iradesine göre yapılan rektör atamalarına karşı; bilimsel, özerk ve demokratik bir üniversite talebini yılmadan dillendiren gençlik mücadelesinin bir parçası.

Rektör atamalarından başlayarak tek adam rejiminin politikalarına uygun bir şekilde düzenlenmeye çalışılan üniversiteler, bilimsel bilgiler ölçütünde hareket etmeyen, liyakati temel almayan, adaletten yoksun kurumlara dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu yüzden iktidarın denetimi altına alamadığı üniversiteler bir süredir yoğun bir kuşatma altında. Diyanet’in, havuz medyasının bu direnişleri basit bir öğrenci-polis çatışmasına indirgemeye çalışması, hatta tek adamın daha da ileriye gidip bu ‘olayların’ öznesinin gençlik olmadığını açıklaması, orantısız polis müdahaleleri, bir grup faşist şeriatçı çetelerin öğrencilerin üstüne salınması bu kuşatmaların birer parçası.

Tek adamdan ve çok koldan gerçekleştirilen bu girişimler Boğaziçi’nden başlayıp kitleselleşen bir direnişle karşılık buldu. Gençliğin etkin gücünü bir kez daha açığa çıkaran bu durum, iktidarın tüm gücünü kullansa da gençliği etkisizleştirme imkânı olmadığını ortaya koyuyor. Üniversitelerde kayyumlara karşı oluşan tepkiler, bugüne kadar herhangi bir söz hakkı tanınmayan gençliğin kendi sözünü söylemekten vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Üniversiteleri bizim kılacak, bilimsel, özerk ve demokratik bir şekilde yeniden kuracak yol da gençliğin kendi sözü etrafındaki kararlı mücadelesinden doğacak.

***

Üniversitelere yapılan bu antidemokratik müdahaleler gençliğin büyüyüp dağ olmuş sorunlarını da gittikçe derinleştiriyor. Bilimsel niteliği ortadan kaldırılıp bir diplomalı işsizler bekleme alanına dönüşen üniversiteler, gençliğin kendi hayatlarına dair geleceksiz, güvencesiz hissetmelerinin önemli bir parçası. Tarikat cemaat ilişkilerine girmeyenlerin iş bulamadığı, atamasının yapılmadığı, akademide ilerleyemediği, bir grup marjinal şeriatçının devletin tepesine çöreklendiği bu düzen gençliğe hiçbir gelecek sunmuyor. Her gün bir arkadaşımız işsizlikten, umutsuzluktan, hayattaki hiçbir beklentisinin karşılanmamasından yitip gidiyor. Bunun sorumlusu biz değiliz, bizi bu karanlığa sürükleyenlerdir.

Tüm bu karanlık tabloyu dağıtacak şey gençliğin kendi geleceğini yazmasından geçiyor. Ne işsizlik, yolsuzluk, rüşvet ve torpil dışında bir şey sunmayan bu düzenden umut var. Ne de sadece seçim zamanı akıllarına gelen gençlere yaranmaya çalışan düzen siyasetçilerinden umut var. Gençliğin kendi umudu, kendi sözü, kendi fikri var. Yıllardır hem üniversitelerde hem de bu ülkenin kritik dönemeçlerinde gençliğin umudu, sözü, fikri mücadelenin en önemli ayaklarından birisi oldu. Şimdi bu umudu gerçek kılacak yolları birleşerek birlikte aramanın vaktidir.

Bu ülkede doğduk, bu ülkenin bir parçasıyız, bu ülkenin değerlerinin farkındayız. Ancak tüm eşitsizliklerin, gençliğin üzerine karabasan gibi çökenlerin, hayatlarımızı anlamsız kılmaya çalışanların da bilincindeyiz. Özerk üniversite, demokratik memleket isteğimiz, bir grup yaşlı siyasetçinin ellerine bırakılacak gibi değil. Üniversitelerimizi de, bu ülkenin aydınlık geleceğini de yeniden kuracak özneler biziz, gençleriz.

Gençliğin birikmiş bütün sorunlarına karşı bütünlüklü ve örgütlü bir mücadelenin ihtiyacı bugün çok daha açık bir şekilde kendisini gösteriyor. AKP iktidarında doğmuş ve büyümüş bir nesil olarak, alternatifsiz ve değiştirilemez olarak gösterilmeye çalışılan bu belirsiz düzene ve bu umutsuzluğa karşı gençliğin büyük bir başkaldırısının içindeyiz. Tam da bu belirsizlik içinde, unutturulan hayallerimize ve elimizden alınmaya çalışılan geleceğimize sıkı sıkıya sarılmanın, kaybolan umudumuzu yeniden yeşertmenin zamanıdır.

Birlikte düşünmenin, birlikte yaratmanın, dayanışmanın, kardeşliğin, arkadaşlığın bu mücadelede daha da büyüdüğünü hissediyoruz. Sokaklarda, üniversitelerde yankılanan sesimiz gittikçe artıyor. Gençliğin sol sesi bu. ‘Yüreği’ olan, gücü olan, sözü, fikri, hayalleri olan bir ses. Bizleri yorgun ve yalnız kılanların karşısına inatla çıkan, solun değerleriyle yolunu bulan bir ses. Bu sesi birlikte büyütmek, bizi görmezden gelen, geleceğe dair ışığımızı çalan, bizi bu güzel ülkede kendi yazdıkları kötü bir oyunda figüran kılanları reddettiğimizi daha güçlü bağırmak zorundayız artık. Sesimizi birleştirmek zorundayız.

Kapkaranlık bir sayfa koyuldu önümüze. Kazıyarak altındaki beyaz sayfaya ulaşmaya çalışıyoruz. Fakat artık bu kâğıt parçası yırtılmak üzere. Ellerimizi birleştirip, yan yana gelip bu karanlık sayfayı yırtıp atabiliriz. Hayallerimizin gerçek kılacak o öyküyü birlikte yazmak ancak birleşerek mümkün.

Arkadaşça omuz verelim. Eşit, özgür, adil bir yaşam için yola koyulalım. Geleceği kazanmak için şimdiyi tersine çevirmeli…

Uzağı gören çocuklar bilir, gelecek uzun sürer…