O gece ne olduysa, kapalı kapılar ardında nelerin pazarlığı yapıldıysa hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Belirsizlikler, yanıt bekleyen sorular, sis perdesi hep baki kalacak. Ne yargılama dosyalarından, ne mahkeme süreçlerinden, ne binlerce sayfalık iddianamelerden ne de aktörlerin kendisinden anlayabileceğiz o gün neler yaşandığını. İktidarın bütün karartmaları da, suyu bulandırma çalışmaları da belirsizliğin daha da derinleşmesi yönünde. İstedikleri sunulan fotoğrafın kendisiyle yetinmemiz, anlatılanlara inanmamız, arka planda neler olduğunu sorgulamamamız.

O gece neyin, ne olduğunu öğrenemeyeceğiz belki ama, o gecenin milat alınarak neler yapılmak istendiğini biliyoruz artık. Saklama gereği duyulmadan, her şey gözler önünde alenen cereyan ettiğinden, geleceğe dair projeksiyonda bir belirsizlik, kafa karışıklığı yok. Ellerindeki gücün verdiği sarhoşlukla siyasi iktidar bunu göstere göstere yapmakta bir bies görmüyor.

Peki ne yapıyorlar?

Siyasal İslamcılar yeni bir devlet/toplum inşa sürecinde. Bunun için de bir mite ihtiyaçları var. Darbe kalkışması aradıkları fırsat sağladı. İhtiyaç duyulan o kurucu miti şimdi askeri darbe kalkışması üzerinden gerçekleştirdikleri karşı darbeyle imal/inşa ediyorlar. Yeni rejimin yeni kurucu felsefesi için bu yolda her şey mübah.

Kullanılan figürler, söylemler, açıklamalar hep bu “yeni kurucu söylemi” beslemeye, tahkim etmeye yönelik. İslamcılar, kılcal damarlarına kadar ele geçirdikleri cumhuriyete kendi siyasal tahayyülleri doğrultusunda format atarken, karşılarına çıkabilecek her türlü engeli de devlet eliyle bertaraf ediyorlar. Bütün bu tasfiyelerin, olağanüstü hallerin, baskı ve tutuklamaların arka planında bu niyet var.

***

İktidarı elinde tutanların darbe girişimini “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirmesi gökte aradıklarını yerde bulmalarından. Ele geçirilen bu fırsat ebedi ve ezeli rüyanın tesis edilmesi için tepe tepe kullanıyor. Kaos ve kargaşa ortamının sürmesi “tek parti, tek adam rejimi”nin kurumsallaşması için kullanışlı bir atmosfer sağlıyor. Bütün bu sürecin hızlandırılmasının nedeni de içeride ve dışarıda yaşanan sıkışma. Şimdilik devlet ele geçirilse de, bir gün işlerin tersine döneceğinin pekâlâ farkındalar. Bunun için ele geçirilenin bir daha geri dönmemek üzere dönüştürme niyetindeler.

Sürekli tehditlerden bahsedilmesi, yeni düşmanlar yaratılması, korku ikliminin süreklileştirilmesi kuruluş efsanesi/ideolojisi oluşturmak için zaruret. Bu şekilde her türlü itiraz bertaraf ediliyor, baskı, tehdit ve zor kullanılıyor.

Mitin, yeni kurucu ideolojinin temellerinin sağlamlaştırılması için de bu belirsizlik ikliminin süreklileştirilmesi, kaosun devam etmesi gerek. Böylece oluşturulan sis perdesi her türlü kötülüklerin örtülmesi için kullanabilecek. Oluşturulan sis perdesinin arkasına gizlenerek yeni efsaneler, kahramanlıklar, tarihler yazılıyor. Parti devletin, tek adam düzeninin kavramları, kutsal mekanları, ritüelleri hızla yükseliyor.

***

Yeni bir ergenekon, yeni bir kızıl elma hikayesi yazılıyor. Bu durum uluslararası toplumun da dikkati çekmiş durumda. Birçok Batılı araştırmacı ve yayın organı bu yeni miti inceliyor, tartışıyor. Örneğin Alman Die Welt Gazetesinden Von Boris Kálnoky ise “Erdoğan miti” başlıklı makalesinde yeni mitin, kuruluş felsefesinin/mitinin nasıl oluşturulduğuna çarpıcı şekilde dikkat çekiyor. İsviçre’nin en büyük gazetelerinden Neue Zürcher Zeitung’tan Daniel Steinvorth’a göre ise ‘’yeni ulusal efsane’’ artık tamamlandı. Bir diğer Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung ise Erdoğan’ın devletin ellerinden çıkacağının korkusuyla bütün Türkiye’yi kendi korkularının esiri yaptığını söylüyor.

Evet, her yönüyle yeni bir tarihsel dönemecin arifesindeyiz. Yeni bir kuruluş efsanesi ve ideolojisi oluşturuluyor. Yaratılmak istenen bu yeni ülkü milliyetçi-muhafazakar, sünni Türk İslam sentezine göre şekillenirken, ne toplumsal muhalefete ne de kendilerinden olmayanlara yer var. “Elli milyonluk Türkiye” söylemiyle sadece yeni kutuplaştırmanın sinyalleri verilmedi, “yeni Türkiye”lerinde kendilerinen başkalarına yer olmayacağını da resmen ilen ettiler.