Umberto Eco, ‘Yeni Bir Ortaçağa Doğru’ yazısında yeni bir kıyamet tasarımından söz eder. Amerika’da güçlü ve günler sürecek bir elektrik kesintisinin ardından günlük yaşamın akışı değişecek, güvenliğin olmadığı bir iklimde insanlar ateşli silah kullanmaya başlayacak, ortalığa yayılan cesetler nedeniyle çıkacak salgın hastalıklar dünyayı kasıp kavuracak, bunalıma sürüklenen siyasal yaşam acımasız bir McCartyciliği dayatacak, savunusuyla olası senaryosunu ince ince işler.

Aslında Eco, bu tezini İtalyan düşünür Roberto Vacca’dan alır. Amacı beklenmedik bir çöküşe karşı yeniden ‘rönesans’ı gerçekleştirmek adına gerekli uyarıları yapmaktır. O, bilimsel ve teknik bilgilerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için gerekli hazırlıkların mutlaka başlaması gerektiğinden dem vurur.

Eco’nun tezinin kısmen gerçeğini yaşarken, şu korona günlerinde pandeminin başındayken konuştuğumuz genel olarak yeni dünya düzeninin nasıl kurulacağı… Bildiğimiz tek şey var: Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı.

Günlerdir yazılıp çizilen birbirine hayli mesafeli çıkarımlar var. Bunlardan ilki bir hayli iyimser: Kapitalizm hastalığının son evreye geldiği… Yaşanan salgınla ekonomik çöküşün hızlanacağı… Devletlerin insani olarak sunduğu barbarlık mızrağının kılıfa sığmayacağı… Buna karşılık yine iktidarların hayatları bilinçli olarak feda ettiği bilgisinin tüm toplum kesimlerine yayılacağı… Yeniden -en azından- sosyal devlet anlayışının inşa edilmesi adına kimi sınıfların güzellik uykusundan uyanacağı savı…

Diğeri ise, yaşanan bunalımın yükünün, ‘İtaat et!’ dayatmasıyla bütünleşerek yine emekçi sınıfların üzerine yıkılacağı, yoksul halka sunulan acı reçetenin var olan sıkıntıları katmerleyeceği, ulusların sınırlarını kapatmasıyla birlikte ‘milliyetçilik’ dalgasının yayılacağı ve daha otoriter bir sistemin dünyaya hâkim olacağı savı.

Şunu çok iyi biliyoruz ki ütopya düşüncesinin hemen yanında distopia düşüncesi yer alır.

Burada önemli olan, böyle kaotik ortamda nasıl bir örgütlenme içine gidilmeli? İşin insanı çaresiz bırakan yanı şu: Salgın döneminde çok bilinen örgütlenme biçimleri iflas ediyor. Fiziki olarak yan yana durmak imkansız. Bu anlamda hükümetleri ‘tutarlı politikalara’ zorlamak, olabildiğinde ‘eleştiri’ sınırını açık tutmak, insanı insan yapan değerlere, kültür ve sanata yüksek pay ayrılması için diretmek, iş güvencesi olmayan emekçiye sahip çıkmak, kepenklerini indiren esnafın yanında yer almak nasıl mümkün olacak?

Eco da, Vacca da, olası bir ‘yeni ortaçağ’da yapılması gerekenin öncelikle Ortaçağ’dakine benzer bir manastır örgütlenmesi yaratmak olduğunu savunuyor. Bu, ülkenin uzak bir köşesinde inşa edilmiş surlarla çevrili, barbar güruhların saldırılarını engelleyecek, entelektüellerin kendi özel araştırmalarını sürdüreceği bir mekan tasarımı. Şu anki dünya düzeninde güzel bir film olur bu tasarım!

Öte yandan sanatçılar, düşünürler için bu dönem yeni üretimlere gebe. Çünkü ortaçağı da genel olarak yıkan etkin bir kültür devrimiydi. İşte bunun için kolları sıvamamız gerekiyor!