Boric, yeni bir taslak için her iki yasama meclisinin başkanları ve ana siyasi partilerle görüşmeye başladı. Soldaki bazı gruplar Ekim 2019 ruhunu ve hareketini yeniden canlandırmak için sokaklara dönerken, diğerleri bu yenilgiyi mücadelelerinde bir nihai nokta olarak kabul edecektir.

Yeni bir Şili için mücadele kaldığı yerden devam ediyor
Fotoğraf: AA

Melany Cruz - Leicester Üniversitesi

Şili’de 4 Eylül Pazar günü yapılan referandumda, Pinochet diktatörlüğü döneminde 1980 yılında yazılan mevcut anayasanın yerini alması planlanan anayasa taslağı ezici bir çoğunlukla reddedildi. Anketler haftalardır ‘Hayır’ın kazanacağını öngörüyordu ancak yüzde 61.86'lık ret oyuna karşılık ‘Evet’in sadece yüzde 38.41 oy alması büyük bir sürpriz oldu. Bu 20 puanın üzerinde bir farktı ve yüzde 78.8'inin yeni bir Anayasa yazılması yönünde oy kullandığı ve sadece yüzde 21.72'sinin buna karşı çıktığı 2020 referandumunun sonuçlarıyla büyük bir tezat oluşturuyordu. Oylanan teklif, 2019 ayaklanması sırasında ve sonrasında popüler hale gelen bir dizi ilerici fikre yer verdiğinden, sonuçların Devlet Başkanı Gabriel Boric'in geçen Aralık ayında yüzde 55.87 oyla kazandığı seçim sonuçlarıyla aşağı yukarı uyumlu olacağı yönünde bir beklenti yaratmıştı. Peki ters giden neydi?

Referandum on yıl sonra yapılan ilk zorunlu oylamaydı ve bu da katılımın Şili tarihindeki en yüksek oranlardan biri olduğu anlamına geliyordu. Seçmenlerin yüzde 86'sının sandık başına gitmesiyle, ülkenin demokrasiye geçişini başlatan 1988 referandumuna benzer bir katılım seviyesine ulaşıldı. Seçime katılımın bu denli yüksek olması, her iki kampanya açısından da halkın normalde siyasetten uzak duran kesiminin nasıl oy kullanacağı konusunda belirsizlik yarattı. Pazar günü oy sayımı başladığında, yeni seçmenler arasındaki eğilimin 'Ret' yönünde olduğu açıktı ve bu da siyasi pozisyonlarını genellikle oy verme yoluyla ifade etmeyen bir 'sessiz çoğunluk' kavramını hızla gündeme getirdi.

‘HAYIR’IN NEDENLERİ

İlk kez oy kullanmaya karar veren milyonlarca insanı homojenize etmek meseleyi basitleştirmek olur. Yüksek katılım oranı, oy kullanmayanların arkasına saklanan siyaset türünden ziyade, gönüllü oy verme sistemlerinin sınırlılıklarına işaret etmektedir: gönüllü oylar, özellikle ilk referandum ve Boric'in seçilmesiyle birlikte, kitlesel desteğe sahip yeni bir ilerici siyasetin yükseldiği izlenimini vermişti. Buna, son üç yıl boyunca ön sayfaları işgal eden önemli 'sokak siyaseti' söylemi eşlik etti. On yıllardır ilk kez Şili'de halkın hissettiği eşitsizlikler, adaletsizlikler ve baskılar açıkça tartışılıyor ve Şili'de sol siyaset ve ilerici fikirlerin baskın olduğu hissediliyordu. "Neoliberalizm Şili'de doğdu ve Şili'de ölecek" sloganı pek çok sosyal ve siyasi örgüt için bir araya geliş çığlığı haline geldi. Şili'de ilerici siyasetin yükselişi göz ardı edilemez olsa da Pazar günkü sonuçlar durumun çok daha karmaşık olduğunu gösteriyor.

Universidad del Desarrollo'dan Miguel Angel Fernandez ve Eugenio Guzman tarafından yayınlanan son veri analizine göre, 'Hayır' on altı bölgenin her birinde ve 346 ilçenin 338'inde kazanırken, 'Evet' sadece sekiz ilçede kazanmıştır. Bu veriler aynı zamanda düşük ve düşük-orta gelirli kesimlerin 'Hayır'ı sırasıyla yüzde 87.4 ve yüzde 87.6 oranlarında tercih ettiklerini ve 'Hayır'ın bu kesim içinde, yüksek-orta ve yüksek gelirli kesimlere kıyasla, biraz daha fazla destek aldığını ortaya koymaktadır. Benzer şekilde, 'Hayır' kırsal bölgelerde ve yerli halkın yoğun olduğu yerlerde kazanmıştır. Tüm sosyal gruplarda ve demografik yapılarda anayasa taslağının reddedilmesi yönündeki eğilim, sadece 'Hayır' kampanyası kapsamında -referandumu ‘Şili'nin Brexit'i’ olarak adlandırma örneğindeki gibi- aşırı dezenformasyon kullanımıyla açıklanamaz. Bu tür çalışmaların elbette belli oranda etkisi olmuştur, ancak bu sonuca yol açan asıl nedenlere ve ‘Evet’ kampanyasının yenilgisinin olası açıklamalarına daha yakından bakmak gerekmektedir.

Şili'nin başlıca piyasa araştırma şirketlerinden biri olan CADEM tarafından 1135 kişi üzerinde yapılan bir anket, yüzde 40'ın 'Kongre'nin süreç yönetiminin zayıf olması nedeniyle' taslağı reddetmeye karar verdiğini ortaya koydu. Yüzde 35'i taslağın 'istikrarsızlık ve belirsizlik yaratacağına' inanırken, yüzde 29'u 'çoğulculuk ve yerlilere özerklik' önerisini reddetti ve yüzde 24'ü 'yeni bir anayasa yazmanın gerekli olmadığını, [mevcut anayasanın] sadece reforma ihtiyacı olduğunu' söyledi. Sadece yüzde yedisi 'serbest kürtaja' izin verdiği için, yüzde yedisi yeni anayasanın 'Senatoyu ortadan kaldırıp gücü Milletvekilleri Meclisinde toplayacağı' için ve sadece yüzde biri de 'doğal kaynakların kontrolünü devlete verdiği' için taslağı reddettiklerini açıkladı.

İŞÇİ SINIFININ MESAFELİ TUTUMU

Bir araştırma merkezi olan CIPER de Santiago'daki 12 işçi sınıfı ilçesinden 'Hayır' oyu veren 120 kişinin beyanına dayanan bir rapor yayımladı. Bu çalışmanın açık metodolojik kısıtlılıkları olmasına rağmen, rapor insanların 'Hayır' oyu vermelerinin ana nedeninin 'evlerini kaybetme' ve miraslarının 'devlet tarafından kamulaştırıldığını' görme olasılığı olduğu sonucuna varıyor. En çok öne sürülen ikinci neden yine 'ülkeyi bölecek' ve 'farklılaşmış hukuk sistemleri' yaratacak olan çoğulculuk önerisi iken, üçüncüsü 'emeklilik fonlarının devlet tarafından kamulaştırılacağı ve ‘aile üyelerine miras bırakılmayacağı' idi. Bu varsayımların hiçbiri doğru değildir, ancak bu durum 'Evet' kampanyasının hem iletişim mesajı verme hem de insanların maddi kaygılarını taslakta önerilen maddelerle ilişkilendirme konusunda zorlandığı izlenimi vermektedir.

Her iki çalışmada da çokulusluluk, 'Hayır' oyu verilmesindeki ana etkenlerden biri olmuştur. Anayasa taslağı, Şili'nin ülkede yaşayan farklı halkların ve yerli ulusların varlığını tanıyan çok uluslu bir devlet olmasını öneriyordu. Taslakta çokulusluluk kavramı, yerlilerin yaşadığı bölgelere özerklik tanıyan ve -daha tartışmalı olarak- yerel bir adalet sisteminin oluşturulmasına ve hukuki çoğulculuğun uygulanmasına izin veren bir dizi madde kapsamında ele alınıyordu.

Bu hukuki reform, yerli halkın ulusal hukuka ve Yüksek Mahkeme'nin kurallarına tabi olmaya devam ederken, toplumsal meseleleri kendi kültürel ve hukuki gelenekleri yoluyla ele alabilecekleri ulusal sisteme paralel bir adalet sistemine sahip olmalarını sağlayacaktı. Çokulusluluk önerisi; taslağın en ilerici noktalarından biri olmasına ve Şili'deki yerli gruplar için önemli bir telafi unsurunu temsil etmesine rağmen, hem önerinin hem de ilerici güçlerin bu tür tarihsel taleplerin önemini yaygınlaştırma mücadelesinin yanlış yorumlanması nedeniyle tartışmalı bir konu haline geldi.

'Hayır' kampanyası ve ana akım medya inatla çokulusluluk konusuna odaklanarak, ülkenin birçok ülkeye bölüneceğini ve yerli halktan oluşan bir azınlığın herkes için geçerli olan yasaların üstünde olacağını gerekli açıklamayı yapmadan tekrarlayıp durdu. 'Hayır' kampanyasındaki medya ve siyasetçiler; genellikle belirgin bir ırkçı tonla, Anayasa Kongre'sinin Anayasa'yı sadece bazı gruplar için -özellikle de 'sol' ve 'azınlıklar' için- hazırladığı ve kendilerine fayda sağlamayacak bir adalet sistemine tabi olacak 'büyük çoğunlukların' aleyhine olduğu söylemini sürdürmek için tartışmalı çoğulculuk unsurunu kullandılar.

Bu noktaya odaklanılması, kendileri de adalet biçimlerine çok az erişimi olan ya da hiç erişimi olmayan ve bunun yerine adaletin yapısında toptan bir reform yerine adalete erişimin iyileştirilmesini talep eden işçi sınıfı toplulukları arasında derin bir etki yarattı.

KİMLİK İLE SINIF ARASINDA BAĞ KURULAMADI

O halde çokulusluluk, 'Hayır' kampanyasının vurgulamak istediği gibi, 'tüm yerli gruplar' tarafından bile desteklenmeyen, erişilemez bir fikir ya da sadece 'solun' talep ettiği boş bir gösterge haline geldi. Çokulusluluğun ulusal sağlık sistemi, ücretsiz eğitim ve yeni bir emeklilik sistemi gibi diğer daha popüler toplumsal taleplerden uzaklaştırılması 'Hayır' kampanyasının kazanması için elzemdi. Bu nedenle 'Hayır' oyu veren yüzde 62'lik kesimin cahil milliyetçiler ya da ırkçılar olduğunu öne sürmemeliyiz. Bunun yerine, çokulusluluğun reddedilmesi, ilerici güçlerin daha geniş eşitsizlikler ile yerli grupların ezilmesi arasındaki önemli ilişkiyi aktarmadaki yetersizliğini ve Ekim 2019'un talepleri ile çokulusluluk fikrinin içerdiği öneriler arasında bağlantı kurmadaki başarısızlığını yansıtmaktadır.

Elbette 'Evet' kampanyasının daha Temmuz ayında başlamadan kaybettiğini söyleyenler de var. 'Hayır' kampanyası, Haziran 2021'de Anayasa Kongresinin onaylanmasıyla gayri resmi olarak başladı ve sağcı partiler ile medyanın her öneriye ve tartışmaya itiraz etmesine ve çoğu daha önce kamu kurumlarının bir parçası olmamış ve bu kadar yoğun kamu denetimine alışık olmayan üyelerinin davranışlarını kamuoyu önünde gayrimeşrulaştırmalarına olanak sağladı. Kongre üyelerinden birinin kanser numarası yaptığının ortaya çıkmasının ardından istifa etmesi gibi münferit olaylar, kamuoyuna dönük anlatıda baskın hale gelmiş ve Kongre'nin de diğer siyasi kurumlar kadar güvenilmez ve yozlaşmış olduğu hissini yaratmıştır. CADEM araştırması da bunu göstermektedir; araştırmaya katılanların yüzde 40'ı Kongre tarafından yürütülen kötü prosedürler nedeniyle taslağı reddetme yönünde oy kullandıklarını belirtmiştir.

Bu şekilde bakacak olursak, kampanyalar arasındaki eşitsizlikler sadece finansal değil, aynı zamanda kampanyalara ayrılan zaman ve halkın zihninde kendi anlatılarının baskınlığı açısından da mevcuttu. 'Hayır', kendilerini organize etmek ve teklife karşı sistematik bir kampanya hazırlamak için bir yıllık bir avantaja sahipken, 'Evet' kampanyası taslağı ancak bittiğinde ve Kongre Haziran sonunda kapandığında iletebildi. Bu belki de ilerici güçlerin kaçınamayacağı ya da engelleyemeyeceği bir durumdu ancak Pazar günü ortaya çıkan sonucun, 2019'daki toplumsal ayaklanmayı tetikleyen değerlere benzer ilkelere, yani siyasi kurumların halkın taleplerine yanıt vermekte yetersiz kaldığı algısına dayanan bir hoşnutsuzluk oylaması olduğunu düşündürüyor.

YENİLGİDEN GERİYE NE KALDI?

Peki, 'Evet' için bu yenilgiden sonra geriye ne kaldı? Yeni bir Anayasa için sürecin nasıl işleyeceği belirsiz. Cumhurbaşkanı Boriç, yeni bir taslak yazmanın şartlarını belirlemeye başlamak için her iki yasama meclisinin başkanları ve ana siyasi partilerle görüştü bile. Sağ partiler yeni bir Kongre oluşturulmasını ve hatta yeni bir Anayasa yazılmasını tamamen engellemeye çalışacaktır. Sağ ve merkezdeki siyasi güçler, yerli kotasının ve cinsiyet eşitliğinin gelecekteki herhangi bir düzenlemeye tekrar dahil edilmesi girişimlerini engelleyecek ve bazıları yeni taslağın oylanması için başka bir referandum olasılığını önlemeye çalışacaktır.

'Evet'in yenilgisi, ilerici fikirlerin yeni Anayasa'ya nasıl yansıyacağı konusunda önemli bir etkiye sahip olmakla kalmayıp, yeni süreçte demokratik güçler için bir zorluğu temsil etmektedir. Hayır'ın zaferi, iktidarın tekrar siyasi elitlere devredilmesi için seferber edilecek ve geçtiğimiz Pazar günü taslağı reddetmek için oy kullanan aynı kitle haklarından mahrum bırakılacaktır. Bununla birlikte, anketler yeni bir Anayasa fikrinin hala oldukça popüler olduğunu göstermektedir ve ilerici güçlerin rolü, su hakkı, ulusal bir sağlık sistemi, üreme hakları ve ücretsiz eğitim gibi bazı unsurların gelecekteki herhangi bir taslağa dahil edilebilmesini sağlamaya devam etmek olacaktır. Bunlar Şilili'lerin sahip olmadığı ve çaresiz ihtiyaç duyduğu temel şeyler olmaya devam ediyor.

Soldaki bazı gruplar Ekim 2019 ruhunu ve hareketini yeniden canlandırmak için sokaklara dönerken, diğerleri bu yenilgiyi mücadelelerinde bir nihai nokta olarak kabul edecektir. Bundan sonra ne olursa olsun, Şili'de neoliberalizmin sonunu inşa etmeye devam etmek ve geçtiğimiz Pazar günü kendini yüksek sesle ifade eden 'sessiz çoğunluğa' seslenmek hala ilerici güçlerin tarihsel sorumluluğudur.

BirGün Çeviri Kolektifi tarafından TribuneMag’dan çevrilmiştir.