"Yaşadığım ülkenin sisteminden hiç bu kadar şikâyetçi olmadım."

Yeni bir sistem yaratmak zorundayız!

yeni-bir-sistem-yaratmak-zorundayiz-84806-1.ÖZLEM ÖZDEMİR

info@ozlemozdemir.net / @ozlemozdemir

Fotoğraflar: Pınar Erte – www.pinarerte.com

Genelde televizyondan tanınıyor, son dönemde “Seksenler” dizisindeki Ergun Plak karakteriyle seviliyor. Belki komik yönüyle daha çok biliniyor ama en az o kadar da duyarlı. Serhat Kılıç, temeli sanatla iç içe insan yetiştirmeye dayalı okul projesini hayata geçirdi. Varını yoğunu bu işe harcadı. Serhat Kılıç’la hem “Okul”u hem de onu bu noktaya getiren süreci konuştuk.

>>Bir okul açtın, adı da “Okul”. Zor bir iş, bu hayâlin sebebi nedir?
Muhteşem hocalarımız vardı bizim, onları az görüyorduk, İstanbul’da da öyle. Ama biz Ankaralı olduğumuz için onlar setten sete koşmuyorlardı, o sezon iyi hissediyorlarsa oyun bile sahneye koyuyorduk. Mezun olmadan 6 oyun oynadım ben. O kadar şanslıydım ki, benim kadar şanslı olmayanlar var. Bir de hata yaptığımız anda üstümüze basan, farklı olmamamız için medya tarafından yaratılan bir kurgunun parçasıyız. Hepimiz çok etkisiziz aslında ama kendimizi etkili hissetmemiz için yetişkin oyuncaklarımız var. O kadar sanal yaşıyoruz ki, neredeyse aynı tatmine yakın şu anda. Eğer Ankara’daki patlamada tanıdığın biri ölmediyse, Twitter’da “lanetliyorum, yeter” yazmak yeterli. Moralimiz çok bozuk ya deyip 5 dakika sonra şunu izleyelim mi diyoruz. E kafa yanmış senin… Ben yaşadığım ülkenin sisteminden hiç bu kadar şikâyetçi olmadım. O kadar kanıksadık ki, her an sopayla adam öldürebilecek potansiyel taşıyoruz. Neden?

yeni-bir-sistem-yaratmak-zorundayiz-84807-1.>>Neden?
Sistem yüzünden! Eğitim sistemi; İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ölen milyonlarca doktorun, mühendisin, öğretmenin yerine yenisini yetiştirmezse dünya daha erken ölecekti zaten. Artık İkinci Dünya Savaşı zamanında değiliz. İhtiyacımızdan fazla doktor, mühendis, atanamayan öğretmenler, saptanamayan failler ve bir türlü anlaşamayan siyasetçiler var… Anlaşamıyorlar çünkü Türkçe konuşamıyorlar. Ülkemizin başındakiler Türkçe konuşamıyorlar ama bizim Arapça öğrenmemizi istiyorlar. Böyle olunca; reklam, yarışma derken düşündüm bir anda ve kendime şöyle dedim: “40 oldum ve ben daha hayâlimle ilgili hiçbir şey yapamadım, hâlbuki Allah’a, evrene adına ne dersen de, bir sözüm vardı. Hemen “Okul”u açmak fikrini kız kardeşime (Sinem) açtım. Ertesi gün 13 yıldır Amerika’da yaşayan ve buraya hocalık yapmak üzere gelen arkadaşımla karşılaştım, ertesi gün Sinem üç tane bina buldu… Aynı gün Ankara’da şu anki binamıza baktık, garaja indik, patronun çok pahalı arabası duruyor, burası da atölye sahnesi dedim Sinem’e. Adı da Deniz Gönen Sümer Atölyesi, çünkü çok erken ayrıldı aramızdan, doyamadım ben ona. Ama şimdi beraber aynı okuldayız…

>>Ve tuttunuz mu hemen binayı?
Reklamın parasını almama daha iki ay vardı ama binayı tutmam için de para lazım. Binaya baktık, o kadar temizdi ki, o kadar ticarethane değil ki bizim için… “Okul”un dönmesi için 113-123 öğrenci gibi bir rakam gerekliydi. Ben 90-100 kişi olsa, üzerine ben eklesem, dizi devam ediyor diye hesap yapıyorum. Çünkü birinin bana 1 milyon lira vermesini istemiyorum, ya bana derse boş ver bunları, ismin var çık televizyona. Olmaz! Onlar televizyona çıkmasın diye ben bu okulu açtım. 150 insanla görüştük, benim sınavım 4 dakika sürmüştü, çıkışta ağlıyordum. Babam bana hep kamuya açık alanda ağlama derdi, ben 18-19 yaşında duvarda ağlıyordum. Çünkü o sınavı kazanamam demek, Türkiye’nin en iyi oyuncularının bana senden olmaz demesi demek. Ama o sürede kendimi göstermeme imkân yok ki. O nedenle biz sınavda öğrencilerin kendisine olmazsa olmaz diyor ve nedenini açıklıyoruz. Çünkü senin görevin yapamayacak olanlara yapamayacağına eminim demek, çok büyük sorumluğun var. Ben 19 yaşında Hamlet’i ilk defa oynamaya çalışırken, sen “yemekte ne varmış?” orada otururken, bir daha ne zaman göreceğim ben seni? Bunu yapma! Allahtan babam da bekledi benle, hocalardan biri babama, “Senin oğlanda iş var, seneye bir daha gelsin” demiş, rahatlığa bak! Benim o sene tutam tutam saçım döküldü. Ben kıyameti koparıp o sınava girmişim, babama karşı sorumluluğum vardı. Hayatımın en kötü senesiydi diyebilirim. Çok önemli rahatsızlıklar geçirdim, 19 yaşında kel kaldım ama o kadar üzülmedim. O nedenle bizde her bir mülakat en az 30-40 dakika, beşinci dakikada biliyoruz o çocuktan olmayacağını ama bunu ona anlatmak için de bir on beş dakika lazım. Sistemi kendimiz onarabiliriz. Biz buna mülakatta başladık, tam dört hafta sürdü. Benim derdim çok öğrenci bulmak değil, doğruları öğrenmesi gerekenlere ulaşmak. Doğruları öğretebilirsem bin kişi almama gerek yok. Burası bir ticarethane değil. 150 kişiyle görüştüm, 39 kişi alabildim, geri kalan 80-90 kişinin parasını ben ödüyorum. Bana her yerdesin diyorlar, evet çün

kü “Okul’un masraflarının ödenmesi lazım. Çünkü bizim zenginlerimiz hâlâ doyamadıkları için ben çalışıyorum. En çok da aslında bundan utanıyorum! Arabamdan başka hiçbir şey yok, her şeyimi bir sanat okuluna yatırdım. Oranın devam edebilmesi için çalışmak zorunda kalmaktan utandığım kadar hiçbir şeyden utanacağımı sanmıyorum. Yazıklar olun! Ve hâlâ o istediğim tepkiyi görmedim. Oysa okula gelmelerine de gerek yok, açıp siteye baksınlar. Ama bizim sitede hiç ilgi çekici bir şey yok tabii, iş adamları için önemli olan verdiğini geri almak.

>>İnsan yetiştirme gayesi kalmadı galiba?
Ne insan yetiştirmesi? Aman, maazallah biri yetişir de aklını kullanmayı öğrenir, bir şey yazar da insanları galeyana getirir! Görmüyor musun Memet Ali(Alabora) ne işler açtı başımıza, gitti de kurtulduk! Levent’e (Üzümcü) de bir şey bulacağız. Yavaş yavaş kimse kimseyle kavga etmeyecek, çünkü birbirimizden rahatsız olmayacağımız kadar insanlığımızı kaybetmiş olacağız! O kadar az kaldı ki…

yeni-bir-sistem-yaratmak-zorundayiz-84812-1.HİÇ BU KADAR UTANMAMIŞTIM!

>>Neden Ankara peki?
Ben İstanbul’dakileri nasıl ayıklayayım? Var olan sistemi reddetmiyorum. İngilizler bizden disiplin olarak biraz daha ileride oldukları için onların müfredatını bizimkiyle birleştiriyorum, eksikleri tamamlayarak. İngiltere merkezli Pearson BTEC uluslararası sertifika ve diploma programlarını uyguluyoruz. Pearson da mükemmel değil tabii. Eğer burada kurs açsam, Ergun Plak dönem oyunculuğu öğret

iyor desem, hemen zengin olurdum tabii.

>>Kaç öğrenci var ve bir yaş skalası var mı?
484 başvuru oldu, 150’ye kadar eleme yaptık. Birbirine yakın yaşlardan kurmaya çalışıyoruz sınıfı. 52 yaşındaki öğrenciyi sınıf kabul etmekte zorlanır.

>>Bu okulla hedefin nedir?
Yeni bir sistem yaratmak zorundayız. Bunun için de hiçbir şeyden kaçınmadık. Psikoloğumuz da var, hangi konservatuarda psikolog var? Ama bizim en çok ona ihtiyacımız var. Psikoloğumuz olmadığı için ben Çetin Hoca’nın karşısında ağlamak zorunda kaldım. Psikoloğumuz olsaydı, “Uyuyamıyorum, bursum kesilecek diye çok korkuyorum!” diyecektim. Hata yapabileceğim tek yerdeydim, tiyatro okuyorum ama hata yaparsan bursunu keserim diyen bir sistem var. Sorun sistem! Sistem bize, “Sakın aklımıza gelmeyen bir şeyi söylemeye kalkma çünkü o zaman bizim ne kadar akılsız olduğumuz ortaya çıkıyor, o zaman ben bu koyunları güdemem,” diyor. Demek ki hiçbirimizin okumasına, çalışmasına, duyarlı olmasına gerek yok. Ne kadar soğukkanlı, duyarsız ve hissiz olursak o kadar başarılı, zengin ve popüler oluruz.

>>Böylece sorgulamayız, bir şikâyetimiz de olmaz…
Tabii. Ev alabilirdim okul yerine. Sinem bu kadar büyük binaya gerek yok abi dedi ama ben, “Hayır, ben çok iyi hissettim burada, kaç kişi almamız lazım, seneye reklam çekemeyebilirim,” dedim. Belli mi olur? Bir protesto olur, önde beni çekebilirler mesela. İşte Levent Üzümcü, işte Memet Ali Alabora… “Seksenler” diğer dizilerle kıyaslandığında tabii ki benim için bulunmaz nimet ama televizyonda bana en son özgür olduğumu hissettiren iş “Heberler”di. Ve Memet Ali… Oyuncular Sendikası’nı kurmasını ve diğer yaptıklarını söylemiyorum bile! O evdeki marangoza çantasından çıkardığı yapı malzemeleri kitabından tarif gösteren bir insan. Yapı malzemeleri kitabını niye okursun arkadaş? Ama o, gece bakmış ona işte. Ya da röportaj için fotoğrafçı geliyor, ışık bitmiş, çekilecek ama o fotoğrafçıya, “Abi kaç o elindeki?” gibi bir şey mutlaka söyler. Ben yapma Memet Ali, fotoğrafçı mısın sen derim, e ben dergicilik yaptım der. Bunun gibi bir sürü şey anlatabilirim. Biz bu çocuğu aforoz ettik!

>>Ne hissettin o dönem? Sonrasında başka meslektaşlarının da yaşadıkları ortada…
Ne mi hissettim? Hiç bu kadar utanmamıştım! Gece gündüz bir türlü dinmeyen bir utanma ve hayâl kırıklığıyla dolu olmamıştım. Çok utanıyorum… Kendimden de utanıyorum, Devlet Tiyatroları’nın sisteminden de utanıyorum, o bölgelere başka şeylere götüremediğim için utanıyorum… Ama dönüp gidemiyorum da çünkü buyum ben.

yeni-bir-sistem-yaratmak-zorundayiz-84813-1.>>Sen de hayâlini hayata geçirdin neticede, bu ne hissettiriyor?
Bunun verdiği hisler, ne parayla satın alınabilir ne de bu röportaja sığabilir. “Okul” benden sonra da devam edecek çünkü “Okul” benden önemli… Sistem, eğitim sisteminden sanatı, resim, müzik gibi derslerin hepsini aldı, yerine Arapça, din dersi hepsini doluşturduk, ne oldu? Çok sesli müzik deyince öğrencim koro zannediyor. Bilmediği için öğrenciyi suçlamak yerine, öğretmek gerek. O yüzden 4 ay boyunca oyunculuk ve yazarlık öğrencileri, ayda 185 liraya, Özen Yula, Emre Koyuncuoğlu, Dilek Tekintaş ve Fulya Peker’den “Düşün, Hisset, Anlat” dersi alıyorlar. Esas kaybettiğimiz şey bu çünkü. Düşünmeyi unuttuk biz çünkü ne düşüneceğimizi söylüyorlar. Evlendik, kaç çocuk yapalım, 3! Birine bile bakamayız ama rızkını Allah verir, vermezse o verir diyoruz. Çocuklar fazla olursa zaten öldürülecekler, doğal seleksiyon oldu… Haftada kaç kez sevişmeliyiz? Bunun bir haz olduğunu da unuttuk. Ya da nasıl oluyor da 27 tane devlet memuru 13 yaşında bir kıza tecavüz ediyor, maaşları belli, aralarında ne topluyorlar da kızın babası şikâyetçi olmaktan vazgeçiyor? Nasıl oluyor da bir hâkim “çocuğun rızasıyla” kararını okuyabiliyor? Kotarılacak bir şey yok, kurtarılacak bir şey de yok! Hiç önemli değil, hiç sponsor olmasa da bu okul devam edecek, üç beş kişi de olsa, bu okuldan mezun olup düşünen, hisseden ve ifade eden insanlar olsun yeter… 85 milyonluk Türkiye’de Ergun Plak olmama rağmen, benim gidip işadamlarına ne kadar kârlı bir iş yaptığımı anlatmam gerekiyor. Bu yüzden sponsorum yok çünkü ben kârlı bir iş yapmıyorum. Herkese kendi utancıyla iyi geceler, tatlı rüyalar. Ben uyanık kalmaya devam edeceğim…

>>“Seksenler” dizisi sürüyor. Bu söylediklerin kanalın hoşuna gitmeyebilir.
O sürer, daha otuz yılı var. Ama az küfür yemedim ben. Gezi zamanı arkadaşlarımla toplanıp valiye; “Gelin, insanlar burada çok mutsuz ya da bizim yapabileceğimiz bir şey varsa söyleyin biz yapalım” diye bir bildiri okudum. Ama öyle bir anda bir fotoğraf çekmişler ki, sanki herkesi evden tek tek toplamışım, Gezi’yi başlatmışım gibi, Memet Ali bile daha sakin görünüyor. Ondan sonra o kadar çok mail geldi ki, “Utanmıyorsun değil mi, devletten para alıyorsun bir de anarşistlik yapıyorsun” diye. Benim o devlete verdiğim yıllarda Nusaybin’in İran tabelasından Kapıkule tabelasına kadar oynamadığım ilçe yok, sen kimsin de benim devletten aldığım paranın hesabını soruyorsun? Devletin benden aldığı yılları devlet neyle ödeyebilir?

>>Fikirlerini ifade etmekten çekinmiyorsun o hâlde?
Aynen öyle. Ayrıca hep söylüyorlar, Türkiye hiç bu kadar özgür olmamıştı! Herhalde bir şey olmaz. Diyor ki, ilk defa bu kadar farklı insan aynı anda konuşuyor. Parantez açıp herkes aynı anda konuşuyor, kimse birbirini duymuyor demek lazım ya...

>>Bir şey demiyorsun gerçi ama dizinden etmeyelim de seni?
Eğer düşüncemi ifade ettiğim için işimden olursam gurur duyarım! Ayrıca daha çok dikkat çekerim, kaşem artar, “Okul” için iyi olur. (Gülüyor) Ne yapalım, en kötü ihtimal TRT’den atarlar, bütün kanallar ambargo koyar. Ama ben açık arazide iki üç tahta koyup üstüne çıktığımda bana kim karışır ki? Çünkü ben meddahım aynı zamanda. Geleneksel Türk tiyatrosundan, Pişekâr’dan geliyorum, Karagöz Hacivat’ı biliyorum, hicivden en iyi anlayan milletten geliyorum. Biz hepimiz göçebeyiz, Yörük’üz, nerede doğduğunun ne önemi var? Önemli olan hissiyat aynı yerde mi, mesele o? Bir başlarım anlatmaya, diziden de daha komik olur. Dondurmalarını alır gelirler, giderken bana da beş lira bırakır giderler…

>>Asıl özgürlük aslında böyle bir duygu bence…
Aynen öyle. Ayrıca ben dil biliyorum, şu anda üçüncü dil öğreniyorum. Bunu dünyanın her yerinde de yapabiliyorum. O yüzden Özlem, şimdi onlar düşünsün! Kendine dürüst olmaktan bahsediyorum. Akşam eve geldiğinde aynaya bakacaksın, bakmazsan ertesi

gün sen olamazsın zaten. Kendimiz olamazsak ne kazandığımız paranın, ne şöhretin hiçbir önemi yok. Aksine kendin olmaktan o kadar uzaklaşmış oluyorsun ki, dönecek yol bulamıyorsun. Sonra da oynadığın şey oluyorsun...

yeni-bir-sistem-yaratmak-zorundayiz-84814-1.YAPABİLECEĞİM TEK MESLEK OYUNCULUKTU

>>Biraz ailenden bahseder misin bize?
Ankara’da büyüdüm, annem öğretmen. Babam da Malatya’nın köyünden Yıldız Teknik Üniversitesi’ne gel, elektrik mühendisliği oku, o arada halter, boks ne varsa yap... Annemin de fotoğrafları var, arkadaşının düğününde sakal yapmışlar gelinle dans ediyor, bir

düğüne erkek kılığında katılarak renk katmak ne demek ya. (Gülüyor) O yüzden bizim hiç psikoloğa ihtiyacımız olmadı.

>>Seni başka meslekte düşünemiyorum. Sen nasıl karar verdin oyuncu olmaya?
Ne yapayım diye düşünüyordum; masa başında oturamam, hiperaktif, biraz obsesif, aşırı duygusal, borderline’ın border’ında olduğum anlaşılınca, içime yedireceğim tek meslek oyunculuk olduğu için oyuncu oldum. O kadar fazla üzerine titredim ki durumun... Çok şanslıyım ki Bilkent Üniversitesi’nde okudum. Cüneyt Gökçer konservatuar hocamızdı, çok özel hocalardan eğitim aldık. Lemi Bilgin, Çetin Tekindor, Zurab Sikharulidze… Alanında en iyiler. Bizde bir laf vardır: Birinci sınıfta dünyanın en iyi oyuncusuyum, ikinci sınıfta Türkiye’nin en iyi oyunusuyum, üçüncü sınıfta bölümün en iyisiyim, dördüncü sınıfta da bir şey değilim diyerek mezun olursun.

>>Hiç duymamıştım.
Bununla kimse yüzleşmediği için kimse söylemez.

>>Sen yüzleştin mi?
Yüzleşmesem niye okul açayım? Okul açmış olmam demek, bununla ilgili bir sorunum var demek. 40 yaşındayım, ilk defa neredeyse 3 yıldır oyun oynamadım. Normalde sezonda iki üç oyunda oynardım. Devlet Tiyatroları’nda 20 günde 19 oyun oynardık. Ama Türkiye’yi daha iyi tanıyamazdım.

>>Aile nasıl karşıladı bu kararı?
Babam beni TED Ankara Koleji’nde okuttu. Aile zaten mühendis fabrikası, 2 de öğretmen var. Babam benim de mühendis olmamı istiyordu. Ben şimdi babamın kazandığı parayla değil kendimi geçindirmek, bir çocuğu bile okutamam. Helâl olsun, ona saygım sonsuz... O yüzden lise sonda ben tiyatrocu olacağım deyince, “Ne alâkası var, Cüneyt Arkın da doktor, al diplomanı sonra nereye istersen git!” dedi. Neyse, ben sınava girdim, Bilkent’i 4/3 bursla kazandım, sonra onu yüzde yüze çıkardım ve babama bir kuruş harcatmadım…

>>Evet yüksek şeref örencisi olarak mezun olmuşsun. Profesyonel hayatına da Ankara Sanat Tiyatrosu'nda başlamışsın.
Yıl 1998, AST’ın güzel yılları, Rutkay Aziz rejisi ile “Kayıplar” (Dullar) oyununda figürasyondum ben. Biz aslında tiyatro açacaktık, Altan Erkekli bize gelin burada oynayın dedi. İlk profesyonel oyunumda Altan abiyle oynamak neden büyük şanstı biliyor musun? Çok büyük bir aktör diye değil, ona iyi olduğunu söylemek hâddim değil, o kadar mütevazıydı ki… Bir gün masada oturuyoruz, karşı duvarda Asaf Çiğiltepe, Erkan Yücel’den başlayarak resimler var, o kadar güzel bir panodur ki... Arkadaşım Sinan’a, “Bir gün belki o arada biz de oluruz,” dedim. Bir gün Altan abi turneye gitti, Rutkay Aziz bana sen Altan’ın yerine geç dedi. Altan abi döndükten sonra ise diğer başrolü oynayan kişi, başka yerle anlaştım diyerek ayrıldı. Ben ertesi gün diğer başrol oldum. Ve düşünebiliyor musun; bir gece önce dua etmişim o teğmen rolünü oynamak ve de Altan abinin karşısında böyle bir rolde oynamak için, üstlelik AST… Orada özel tiyatroyu gördüm, Altan abiyle birlikte Edirne’den Muğla’ya epey turne yaptık, buzların üstünde kaya kaya dekor taşıdık, aynı zamanda dekor şefidir biliyorsun. AST öyle bir gelenekti… Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’na başladığımda da çok heyecanlıydım, dekorlar geldiğinde hemen atladım teknik ekiple birlikte, sen gel buraya bakalım dediler tabii.

>>2008 yılında Devlet Tiyatroları'ndaki görevinden niye istifa ettin?
Zengin olduğum için değil tabii, istifa ettiğim gün 1 liram yoktu cebimde, kiramı ödemem gerekiyordu. Üstelik dilekçeyi ayın başında verdiğim için çift maaşı benden geri istediler. Çift maaş ne demek biliyor musun bir DT oyuncusu için? Utanmadan bir de devletten para alıyorlar diyorlar ya, devlet utanmıyor da o paraya çalıştırmaktan da onlar mı utanacak devletten para almaya? İstifa ettim çünkü oynayacağım oyuna, role ben karar veremiyorum, her sezon 4 oyunda başrol oynuyorum, yoruldum. Zaten Erzurum’dayım, haftada bir sinemaya, ara sıra pikniğe gitmek gibi bir sosyal hayatım yok. Boş vakitlerimde ya Atatürk Üniversitesi’nde ders veriyorum ya üniversitenin radyosunda bir şeyler anlatıyorum, yok artık dedim…

>>Müzik sevgini de konuşalım.
Sahne şovuna ve müzikale hazırlanıyorum, birkaç yıl sürecek. Yabaniliğimi ve enerjimi orada boşaltana kadar Les Ottomans Hotel’de Serhat Kılıç Band olarak sahneye çıkacağım. 6 Kasım’dan itibaren her Cuma sahnedeyim.