Yeni bir toplumsal yaşantıyı inşa  etmek mekânsal düşünmeyle başlar

Hasan Onur Işık - Yüksek Harita Mühendisi, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 2. Başkanı

Evden işe, işten eve giderken nereye varacağımızı düşünmeden bir yol izleriz. Bu nedenle de beynimizin otomatik işlem kapasitesi kimi zaman konum ve zamana ilişkin mekânın gerçekliğini bizden gizler. Mekânsal düşünme farkındalığını kazanmanın yollarından biri de eğitimdir. Rıfat Ilgaz, Sarı Yazma romanında Cumhuriyetin ilk dönemlerinde eğitim sisteminde bu farkındalığı kazandıracak harita okuma ve çizme üzerine verilen derslerin önemini bize hissettir. Fakat günümüzdeki eğitim sistemi bu yetiyi kazandırmaktan uzaktadır. O nedenle toplumumuzun en büyük eksikliklerinden birisi herhangi bir sürecin mekânsal olarak tanımlanmamasıdır.

Benzer şekilde tanıma ilişkin pratik bir hata yapılması İngiltere’de 18. yüzyılda yaşandığında; siyasal iradeyi yasa yapmaya zorlamıştı. 1707’de yanlış boylam hesabı nedeniyle İngiliz Donanması’nda yaşanan dört gemi ve 2 bin mürettebatlık kayıp sonucu İngiliz Hükümeti Şubat 1714’te Boylam Yasası’nı çıkartmak zorunda kaldı.


Klasik bir örnek olarak; 19. yüzyılda John Snow’un Londra Kolera Salgınını harita aracılığıyla çözmesiyse epidemiyolojide mekânsal devrimi gerçekleştirdi. Bu çözüm 21. yüzyıla geldiğimizde çoğumuzu yaşadığımız Covid-19 salgınında planlarımızı haritalarla yapmaya yöneltti. Örneğin bu süreçte her ne kadar yetersiz olsa da Sağlık Bakanlığı karantina yönetiminde bilgilendirmeyi “Hayat Eve Sığar” mobil harita uygulaması üzerinden toplumla paylaştı.

Mekânsal verinin önemi sadece dış mekânlarla sınırlı kalmadı. Bugün –çoğumuz ABD tarafından kurulmuş bir örneği GPS olarak anıyor olsak da– GNSS (Küresel Konum Belirleme Sistemi) dış mekânda mekânsal verinin elde edilmesine ilişkin büyük bir dönüşüm gerçekleştirdi; fakat iç mekânda konum bilgisine ulaşmak açısından sınırlı kaldı. 1999 yılında Worcester’da 6 itfaiyecinin hayatını kaybettiği iş cinayeti, iç mekânda konum bilgisi eksikliğinden kaynaklanıyordu. İtfaiyeciler yanan soğuk hava deposunda oksijenleri bitene kadar kaçacak bir yön aradılar; fakat bulamadılar. NASA ise bu soruna 2016 yılında iç mekânda konum bulmayı kolaylaştıran bir teknolojiyle çözüm üretti.

Mekânsal verinin kriz yönetiminde kullanımı resmî kurumlar dışında sivil kitle kaynaklı süreç yönetiminde de karşılık buldu. Özgür ve açık kaynaklı Open Street Map ile birçok kriz sonrasında mekânsal verinin dünya genelinde işlenmesi ve organize edilmesi, gönüllülük esaslı birçok süreçte gerçekleştirildi. Swahili’de “tanıklık” anlamına gelen Ushahidi platformu 2007 Kenya Ulusal Seçimlerinin ardından şiddet olaylarını takip etmek için kuruldu. 2010 yılında Haiti’de gerçekleşen deprem sonrasında afet ve toplumsal birçok süreç yönetimi için kullanıldı. Haiti Depreminde Port-au-Prince’deki eşine ulaşmaya çalışırken kitle kaynaklı bir mekânsal afet yönetim sürecinin başlangıcını oluşturan Patrick Meier dijital iyiliksever anlamına gelen “Digital Humanitarians” isimli kitabında bu süreci güzel anlatıyor: Afet bölgesinden iletilen yardım mesajlarını Ushahidi aracılığıyla mekânsallaştıran bu çabanın sonucunda birçok ihtiyaç sahibine yardım ulaştırılabildi. Meier bir yazısında afet sırasında mekânsal veriyi kullanmayanları Harry Potter evrenindeki Muggle’lara benzetti, mekânsal veriyi kullananları ise büyücülere. Ortada bir sihir vardı. Nitekim ona ABD Deniz Piyadesi’nden harita sayesinde her gün hayatlar kurtarıldığını ve haritayı sürekli kullandıklarını yazanlar oldu.

6 Şubat Depremi sonrasında da bu iyi niyetli çabalara örnek olarak Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Yer Çizenler ve İhtiyaç Haritası gibi kurum, topluluk ve oluşumlar mekânsal veri ve bilginin önemini hissettirdiler. Fakat birçok afette ülkemizde bu konuya ilişkin ciddiyetin kurumlar ve toplum olarak yeteri kadar verilmediğini görüyoruz.

Mekânsal veri ve bilgi süreç yönetimlerinde önemli hale gelse de, belki de başta bahsettiğim mekânsal düşünmenin öneminin kavranmamasına ilişkin olgu bugün bu konunun tartışılmasına engel oluyor. Fakat bir problemi çözmekten tutun da bir toplumsal düzene isabet eden farklı iktidar alanlarını yaratmak mekânsal bir tasarı gerektirir. Toplumsal yaşantıyı tüm hatlarıyla örgütlemek mekânda gerçekleşir. Son yıllarda iktidardan payımıza düşen her ne kadar liyakat, bilim ve teknikten uzak bir yönetim süreci olsa da yerine koyulabilecek tekil çabalar elbette yeterli değil. Çünkü mekânsal olarak algılanmayan ve tasarlanmayan hiçbir kurgu gerçekleşmez. Bunu fiziksel krizler dışında toplumsal krizler için de düşünebilirsiniz. İrade kullanım alanlarında ne yazık ki mekânsallığa ilişkin eksiklik tüm toplumsal kesimler için geçerlidir. Bunu aşmak ise zihinsel olarak büyük bir değişim gerektiriyor.
Bu büyük değişimin bir örneği 15. yüzyılda yaşanmıştı. “De revolutionibus orbium coelestium” isimli çalışması ile Kopernik mekânsal bir düşünceyi alaşağı ederek yeni bir düşünce sistematiğinin başlangıcını Avrupa’da attı. Çok ilginçtir “revolutionibus” kavramı ile devrim kelimesinin köken olarak ilk kullanımı Kopernik’in bu çalışmasına atfedilir. Kelime kökeni dışında düşünsel olarak da “Kopernikçi Devrim” nedeniyle kavram bu çalışmaya atfedilebilir. Düşünsel devrimin mekânsal bir kavramla olan bu bağlantısı tuhaftır. Fakat bir o kadar da tuhaf değildir. Çünkü büyük fikirsel dönüşümlerin kaynağı olan bilginin mekânsallaşması, matbaanın ortaya çıkışıyla derinden ilişkilidir. Büyük düşünsel dönüşümler bilginin yayılımı aracılığıyla ortaya çıkar ve geçmişin matbaası şimdinin dijital ekranları aracılığıyla bu yayılımı daha da derinleştirmektedir.
Son yılların büyük krizlerinde mekânsallaşmış bilgiyi anlamanın önemine ilişkin yukarıdaki birçok örneği aslında yaşadık. Fakat önemini anlamadık ve süreç yönetimine ilişkin iradenin mekânsal kurguda eksiklikler barındırması, kriz süreçlerinde sonuçların ağırlığını artırdı. Gelişmiş toplumlarda süreç yönetiminde öncelikli olarak kullanılan mekânsal veri ne yazık ki bizim toplumumuzda yeterince dikkate alınmadı ve bugün de alınmıyor.
Son zamanlarda binaların deprem dayanıklılığı, afetlere hazır olmayan altyapılar, seçim güvenliği çok tartışılıyor; ama “mekânsal düşünme” de bir o kadar güncel ve can yakıcı bir talep olmalı. Bu başlık altında bütünleşik bir mekânsal veri altyapısının kurulması, doğru ve güncel mekânsal verinin üretilmesi, mekânsal veri tiplerinin kullanışlı bir bütünlüğe erişmesini sağlayan standartların kullanılması ve iyileştirilmesi, veri elde edilmesine ilişkin teknolojinin yaygınlaştırılması, sorun çözümü ve yönetim süreçlerinde mekânsal verinin kullanılması gibi birçok somut talep dile getirilebilir.
Mekânsal veri kimileri tarafından “uygulamaya dönük sanatlara ilişkin altlık” olarak görülüyor olabilir; fakat üretilmesi, kullanılması ve anlaşılması bakımından başlıbaşına bir sanattır. Mekânsal veriye ilişkin bu eylemler herkes tarafından basitçe kullanılabilir gözükse de, o kadar kolay bir iş değildir ve aslen harita mühendisleri bu “sanatı” icra ederler. Bugün birçok süreç yönetiminde harita mühendisliği alanının dışarıda bırakılması büyük bir eksikliktir.
Bu konuya ilişkin fikirler yeni değil ve daha önce de söylendi. Bertrand Russel’ın Fransa’nın yetiştirdiği en büyük insan olarak tanımladığı Henri Poincare “Jeodezisiz iyi bir harita olmaz. İyi bir harita olmadan da kamu hizmeti olmaz” der. Bugün için bu talep o kadar önemli ki; 6 Şubat’taki depremler sonrasında bunun önemini biz harita mühendisleri olarak açıkça gördük, hâlâ görüyoruz. Depremzedeler için yapılan çadır kentler için yer seçimlerinde mekânsal veri kullanılsa, taşkın alanlarına çadırlar kurulmazdı. Hava akımından en az etkilenebilecek alanlardan tutun, çadır kent içinde kurulacak donatıların nüfus özelliklerine göre yerleştirilmesine kadar birçok soruna cevap bulunabilirdi. 6 Şubat Depremi mekânsal verinin kullanımı açısından bir sınavdı, fakat başarılı olunamadığını gösteriyor.
Şu anda ise bir seçime gidiyoruz ve seçim güvenliği konularında mekânsal verinin kullanımına ilişkin pratikler muhalefet açısından büyük bir sınav olacak. Örneğin Ushahidi platformu 2011 yılında Nijerya’da yapılan seçimlerde kullanıldı. Seçimlerde birçok gözlemci kurum bulunmasının yanı sıra 120 bin sandıkta oy verileceği tahmin ediliyordu. Seçim geniş bir coğrafyada gerçekleşti ve yapılan meclis seçimlerinde raporlanan olumsuzluklar sayesinde bir hafta sonrasında yapılan başkanlık seçimlerine katılım yüzde 8 arttı ve seçimin mekânsal organizasyonu bu altyapı ile daha da iyileşti.
Seçim güvenliği önümüzde güncel sınav olarak dursa da bunlar büyük bir düşünsel dönüşümün içinde küçük örnekler olmalı. En büyük sınav ise yeni toplumsal inşa açısından mekânsal veriye verilecek önemde saklı olacak. Çünkü adil, barışçıl, insandan yana bir toplum düzeni mekânsal olarak kurgulanmadan mümkün olamaz, anlık çözümler sadece âna ilişkin olarak kalırlar. Çünkü mekânsal veri hayat kurtarır.