Gezi Direnişi’ne bakın mesela, ülkenin gelmiş geçmiş en ciddi başkaldırısıydı ama bir o kadar da mizahi ve oyuncuydu. Gezi’den başka da örneğimiz yok demeyin sakın; 2013, 1 Ocak sabahında da Haziran’ın en onurlu direnişle geleceğini bilmiyorduk.

Yeni bir yıla not

Nesli ZAĞLI

2023 yılına, eski yılın muhasebesini yapmadan paldır küldür girdiyseniz de sorun yok, yine de girmiş sayılıyorsunuz. Belki bütün yılın uykusu vardı üzerinizde, belki kırıklığı, yorgunluğu veya yılgınlığı. Ben ne yaşadım, neyin içinden geçtim, ne yarım kaldı diyemeden kendinizi bu Pazar sabahında buldunuz belki. Belki de hep denildiği gibi “gönlünüzce” bir yıl oldu, onu bilemem. Ama en azından biz 26-45 Doğu Meridyenleri, 36-42 Kuzey Paralellerinde yeni yıla çoğunlukla bir “tamamlanmamışlık” hissi ile girdik. İnsanca, adil, özgür, ferah bir yaşam arzumuz bu yıl, bu koordinatlarda yine yarım kaldı. Bireysel savaşlarımız da ülkenin sert psikososyal ikliminden ziyadesiyle etkilendi. Başka türlüsü de sanki mümkün değildi.

Ülkenin gürültülü, kirli gündemiyle, bireysel gündemlerin nasıl birbirlerinden ayırt edilemez bir şekilde iç içe girdiğini; birbirinden biraz ayırmaya kalksak, dolaşmış saçlar gibi nasıl can yaktığını psikoterapi odasında sıkça gözlemliyorum. Yurttaşının, azınlığının, ötekilerin veya açık ara muhalif çoğunlukların sesini duymayan devletin basiretsiz sağırlığını da iyi biliyoruz. Kralın hem çıplak, hem sağır olduğu bir masal yok belki ama olsaydı da biz onun vicdanına seslenmeyi çoktan bırakmıştık. Kısacası toplumsal veya bireysel bir muhasebe yapmak paşa gönlümüze kalmış. Ben kendi olanaklarımla, sizlere BirGün gazetesi Pazar ekinde, tüm sene, iki haftada bir neler anlatmışım gözden geçirmek istedim. Aslında mevcut gündem karşısında düşüncelerimi, çağrışımları; bazen gündemden bağımsız psikolojiye, psikanalize veya edebiyata dair hislerimi anlatmışım. İşin özünde eleştirel bir bakış, bir muhakeme ve bir karşı duruş var. Zaten genel olarak da yaşamın karşısındaki bireysel duruşumuzda bunlara ihtiyacımız var: eleştirel bir bilimsel/toplumsal ahlaka (ahlakın yalnızca din vesilesiyle vücut bulmadığını da vurgulayarak).

2022 yılının başında buradaki yazılarıma, o sırada vizyondaki “Don’t Look Up” filminin arka planındaki neoliberal ekonominin psikososyal bir eleştirisi ile başlamışım. Bu aslında dünyayı global olarak saran kapitalizmin, üstünde yaşadığımız mühim jeopolitik konumlu ülkeden nasıl göründüğüne dair bir çerçeve olmuş. Evet dünyayı para yönetiyor, seks hedef saptırıyor, din dilsizleştiriyor ve biz de bu döngüden psiko-politik olarak muaf değiliz. Bizim hoyrat bir coğrafyamız, hoyrat bir iklimimiz ve hoyrat bir devlet babamız var. Yüzde yüzleri aşan bir enflasyon, yoksulluk, yoksunluk, hak ve hukuk mahrumiyetleri; ruhsal bir işgale dönüşen bir ülke gerçekliği. Bu gerçeklik karşısında bizim bireysel arayışlarımız. Birkaç saat önce bitirdiğimiz yıldaki pek çok yazımda, neoliberalizmin bireysel alanlarımıza ve toplumsal heveslerimize nasıl sızdığını anlatmaya çalışmışım. Yeni çağın popüler kavramları olan pozitif psikolojiye, yine pek popüler mindfulness ve aile dizimine muhalif bir selam çakmışım. Bu yazılarda kısaca demişim ki, siz burada bireysel kapasitenizle, atanızla, ananızla, anınızla kafayı bozmuşken neoliberalizm ve ülkemiz özelinde yeşil sermaye sizi yiyip bitiriyor. Yine bir yazımda bu acıdan kaçma ve hazza yaklaşma kültürünün insancıl olanı nasıl budadığını; acı ve yastan kaçmak uğruna nasıl kuraklaştığımızı anlatmaya çalışmışım. 2022 muhasebesini yazılarım üzerinden yapmaya çalıştığımda ben kendimden razı oldum. Dedim ki, yazdıkların vesilesiyle bulunduğun koordinattan memleketin ve dünyanın nasıl göründüğüne; Nazım’ın deyişiyle “memleketin mi, yıldızların mı, gençliğinin mi daha uzak” olduğuna bakmışsın. Çünkü yaşamın psiko-politiğini sorgulamamayı seçmek, politik bir vazgeçiştir.
Peki sizin 2022 yılınız nasıl geçti? Çivisi bozuk bu düzeni bir kenara bırakın ve kendi biricik varoluşunuzu düşünerek söyleyin. Hedefler tuttu mu, hesaplaşılacaklarla karşılaşıldı mı, yaslar tutuldu mu, var olmanın dayanılmaz hafifliği hissedildi mi, hayatın mors alfabesi gibi bir umut ve bir acı arasında yaşandığı ve mutluluğun anlık bir haz olduğu deneyimlendi mi, sarıkız buzağıyı sütten kesti mi? Mahkumiyetlerin, ihlallerin, depresyonun, kaygının, ayrılık acısının, yasakların, günahların, rejimlerin ve diktatörlerin geçici olduğunu biliyoruz hepimiz değil mi? Üretmek, umut etmek ve direnmek yaşamın özündendir, bu iyice bellendi mi? Winnicott der ya, “bir de oyunu ekleyelim” diye. Bence de ekleyelim hem oyunu hem mizahı. Yaşamın bazı evrelerinden ciddiyetle geçebilme şansımız yok çünkü. Mesela şimdi de ciddiye aldığımızda baş edemediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Ben demiyorum ki her şeyi ti’ye alalım, gülelim geçelim. Ben diyorum ki hem bireysel alanlarımızda, hem toplumsal arenada direnirken oyunun katacağı uçuculuktan ve temsil ettiği olumlu öznelliklerden güç alalım. Gezi Direnişi’ne bakın mesela, ülkenin gelmiş geçmiş en ciddi başkaldırısıydı ama bir o kadar da mizahi ve oyuncuydu. Gezi’den başka da örneğimiz yok demeyin sakın; 2013, 1 Ocak sabahında da Haziran’ın en onurlu direnişle geleceğini bilmiyorduk. Buradan en adaletsiz yargılamayla tutuklu bulunan ve başından sonuna kadar yan yana olduğumuz Gezi tutsaklarına selam olsun. Aslında 2023, saray rejiminin hapis kıldığı herkes için özgürlük ve adalet olsun. Mahkûmiyet ve mahrumiyetlerimizi çözmeyene, tek tipleştirene, ötekileştirene, incelikleri ve aşkı bilmeyene oy yok bu sene!
Belirsizliklerden, tükenmişliklerden, umutsuzluktan göçüp gidenler gitti. Belki siz de yeni yılda “Türkiye kaybetti, gurbet kazandı” yazmak için bekliyorsunuz. Olsun direniş hayatın her yerinde, umut da öyle. Direnmek dünyada sağlam bir noktada durmayı, ağırlığınca yer kaplamayı, savrulmamak için çabalamayı gerektirir. Geçen yıl başınıza gelenler yine gelebilir, ancak bir ömür bir daha böylesini de yaşamayabilirsiniz, kim bilir… Çoğu zaman bahsettiğim iki şeyi burada da vurgulayacağım: Direniş bir yönüyle bireyseldir. Sizin dinamiklerinizle, yaşamınızla, öykünüzle ilgilidir. İkinci olarak direniş toplumsaldır; örgütlülük ve dayanışma gerektirir. Birinden biri olmazsa olmaz. Bireyselliğimizi güçlendirmek için edebiyata, sanata, bilime tutunmak ve aynı zamanda temasın ve ortaklığın bireysellikleri güçlendirmesine müsaade etmek. Sizlere aşk, emek ve umut dolu bir yıl diliyorum. Kardeş Türküler’in Zamanın Bahçesinde adlı eserinde dediği gibi: Umut yoksa, düş yoksa, ömürden saymayalım zaten…