Yeni çağın İkarusları
Önümüzdeki 10-12 yıl içinde bizler de kendi yarattığımız YZ karşısında bir sincap gibi kalacağız. İçimizdeki İkarus, bizi konu hakkında önlem almakta engellemiş durumda

İkarus (Icarus), Yunan mitolojisinde ünlü bir figürdür ve özellikle babası Daidalos (Daedalus) ile birlikte olan hapsedildikleri labirentten uçarak kaçış denemesi ve trajik sonu ile bilinir.
HİKÂYE
İkarus, babası Daidalos ile Girit Kralı Minos tarafından bir labirente hapsedilmişlerdir. Daidalos, ünlü bir mimar ve mucittir, aynı zamanda bu labirenti de inşa eden kişidir. Bu labirent, Minotaur adlı canavarın tutulduğu ve çıkışı neredeyse imkânsız olan bir yapıdır. Babası Daidalos, oradan kaçabilmek için bir plan yapar ve kuşların tüylerinden ve balmumundan kanatlar yapar. Bu kanatlar yardımıyla İkarus ve Daidalos havalanarak kaçmayı amaçlarlar.
UÇUŞ VE TRAJİK SON
Daidalos, İkarus’a uçarken dikkatli olmasını söyler ve iki uyarıda bulunur:
1. Güneşe fazla yaklaşma, çünkü balmumu erir.
2. Denize çok yaklaşma, çünkü kanatlarını ıslatıp seni ağırlaştırır.
İkarus ise uçmanın verdiği heyecanla babasının uyarılarını unutur ve giderek daha yükseğe, güneşe yaklaşır. Güneşin sıcaklığı balmumunu eritir ve İkarus’un kanatları dağılır. İkarus, Ege Denizi’ne düşer ve boğulur. Bu deniz, onun anısına "İkarian Denizi" olarak adlandırılmıştır. Günümüzde de Yunanistan’ın İkarya Adası civarındaki bölgedir.
İkarus’un hikâyesi, insanın sınırlarını aşma arzusunu ve bunun doğurabileceği tehlikeleri simgeler. Aşırı hırs, kibir ya da sınırları zorlamanın felakete yol açabileceğine dair bir uyarı niteliğindedir. Mitoloji ve edebiyat tarihinde, İkarus’un düşüşü genellikle ‘‘aşırıya kaçmanın’’ sembolü olarak yorumlanır.
GÜNÜMÜZ
Bugün, gezegendeki tek düşünebilen ve hikâyeler anlatabilen karbon menşeili canlılar olarak birer İkarus olma yolunda emin adımlarla gitmekteyiz. Sınırlarımızı aştık. Kazanma ve önde olma hırsımız kendi yok oluşumuza zemin hazırlamış durumda. Ekonomik, politik, askeri ve sosyolojik tüm yapılarımızı kendi yarattığımız silikon bazlı yeni bir türe devretmek üzereyiz. Önceki yıllarda daha iyimser olduğum ve iyileştirici olacağına inandığım “yapay zekâ ilerlemesi” konusunda giderek karamsar hale geldim.
Önceki birkaç yazıda belirttiğim devletler arası yapay zekâ yarışı, tahminler doğrultusunda durdurulamaz ve regüle edilemez hale geldi. Artık Rubikon Nehri’ni geçmiş durumdayız insanlık olarak. Şimdiye kadar rakipsiz olarak dünyayı yönettik. Bundan sonra yeni rakibimiz var ve bunu biz yarattık.
Zekâ, öğrenme, akıl yürütme, bilgi ve beceri edinme ve bunları sorunları çözmek için kullanma yeteneğidir. Zekâ güçtür ve biz onu en çok kullanan türüz. Öyle ki insanlık doğanın oyununu bozabilmiş ve kontrolü ele geçirebilmiştir. Başlarda oldukça yavaş olan bu oyunbozan yetenek ilerleyen zamanlarda eksponansiyel olarak hızlanmıştır. Her yeni bilginin yeni bilgiler doğurması ile tarımda, yazıda, astronomide, felsefede, matematik ve fizikte ilerlemeler yaşamış ve günümüze kadar en baskın tür olarak yaşamımızı sürdürmüş durumdayız. Sadece 35 yıl kadar öncesinde Internet çağına girmemiz ile bugün bizim için, ihtiyaçlarımıza tam uygun olan ve bizlerin yarattığı yeni bir “doğal ortamda” yaşamımızı sürdürüyoruz.
Bugünlere gelmemizin ne kadar zorlu bir süreçten geçtiğini (milyonlarca yıllık evrim) unutmuş durumdayız. Bu unutkanlığımızı ve baskın tür olmaktan kaynaklı hırsımız ile artık kendimize makineler yaratıp, nöronlar yerine kendi yarattığımız silikon bazlı cihazlarla işlerimizi yapmaya çalışıyoruz. Bizim evrimimizdeki gibi önceleri çok yavaş adımlarla başlayan gelişim, şu anda takip edilemeyecek kadar hızlı ilerlemekte. 1964’te yapay zekâ çalışmalarının ilk adımlarından sayılan Joseph Weizenbaum tarafından geliştirilmiş Eliza isimli chatbot’tan günümüzdeki OpenAI / ChatGPT’ye geçiş arasında sadece 60 yıl var. Eliza, kullanıcılarının söylediklerini basit dil kurallarına dayanarak analiz etmekte ve belirli kalıplara göre yanıtlar üretmektedir. Eliza’nın tek amacı, kullanıcıların söylediklerine karşı sorular sorarak onları konuşmaya devam ettirmektir. Özellikle, psikoterapide kullanılan "yansıtıcı" sorular sorarak, sanki kullanıcıyı anlamaya çalışıyormuş gibi davranır. Örneğin, bir kullanıcı ‘‘Annem beni üzüyor’’ derse, Eliza ‘‘Annen seni neden üzüyor?’’ gibi basit bir yanıt vermektedir. Eliza, kullanıcıların söyledikleri cümlelerdeki anahtar kelimeleri algılayarak bu tür yanıtlar oluşturmaktadır. Her ne kadar YZ konusundaki ilk adım olsa da bağlamı anlama ve devamlılık, özgün içerik üretimi, dil anlama kapasitesi, öğrenme yeteneği konularında günümüzdeki uygulamalar ile karşılaştırılamayacak kadar basit kalmaktadır. Bir insan ile bir sincap zekâsı karşılaştırması gibi.
Önümüzdeki 10-12 yıl içinde bizler de kendi yarattığımız YZ karşısında bir sincap gibi kalacağız. İçimizdeki İkarus, bizi konu hakkında önlem almaktan çoktan engellemiş durumda. Kanatlarımızı eritip, ayak uydurabilmemizin çok zor olacağı toplumsal değişimi yaşayacağız ve denize düşeceğiz. Umarım silikon bazlı yeni baskın güçler düştüğümüz yere bizlerin anısına güzel bir isim verir. İyi haftalar olsun.