Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet'e yazdığı "Yeni devletçilik: Güçlü sosyal devlet" başlıklı makalesinde eğitimi ayrıca ele almıyor. Bu, eleştiri konusu olacak bir eksiklik değil. Makro politik bir yazıda her bir sorun alanına girmek gerekmez. Tarım, sanayi, sağlık, sosyal güvenlik devletçilik yani kamuculuk perspektifiyle yeniden ele alınacaksa bunların bilgisini ve kültürünü edindiğimiz sosyal yaşama dair tüm politikalarda kamusal çıkarların gözetilmesi zorunludur. Başta eğitim...

Bizler kamusal olsun derken eğitim sadece devlet eliyle yürütülsün demiş olmuyoruz. Eğitimin içeriği ile de öğrenciye kamusal düşünüp davranmasını sağlayacak bilgi, davranış ve beceri kazandırması gerektiğini söylüyoruz. Bireyi özgürleştiren, gerektiğinde ona devleti de sorgulama gücü veren cesaret, dürüstlük, dayanışma, sevgi, alçak gönüllülük, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü, mutluluk, özgürlük, işbirliği gibi temel evrensel değerleri kazandıramayan eğitim, devlet okulunda olsa de kamusal sayılmaz.

Fakat kesin olan şu ki özel sektörün, yani piyasanın yani eğitimi parayla alanın ve satanın insana özgü değerlerle işi olmaz. Bu konuda piyasa ile dinler aynı kaba işer. İkisi de eğitimden sadakat bekler. Şu sıra Türkiye devlet okullarında yukarıda sıraladığım seküler değerlerin yerine sadakat, itikad, iman, inanç gibi çok eski değerler kazandırılmaya çalışılıyor. Aynı şey özel okullarda "Geleceğin yeni değerleri" adı altında kapitalizmin fırsatçılık kültürü aşılanarak yapılıyor. İkisi de insana ve insan doğasına yabancı.

Kemal Kılıçdaroğlu, Yeni Devletçilik manifestosunda kamusal eğitimi güçlü bir şekilde savunmuyor. Yazısının 7. şıkkındaki şu ifadeden anlıyoruz bunu: "Özel sektörün bütünüyle kontrolüne bırakılamayacak olan eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve güvenlik alanlarıyla, doğal tekel alanlarının geniş çaplı bir istihdam hamlesiyle tahkim edilmesi 'yeni devletçiliğin' sorumlulukları arasında yer almalıdır." Bu paragraftan "bütünüyle"yi çıkarırsak sorun yok. Sözcüğün orada kalması mevcut durumun devamını savunmak anlamına gelir. Ki eğitimi ve sağlığı tümüyle devlet yükümlülüğüne almayan devletçilik olmaz. Özel sektör eğitime binde bir oranında da girse orayı çökertir. Gülen cemaatinin birkaç okulunun eğitimi bugünkü hale getirdiğini unutmayalım.

Kılıçdaroğlu Atatürk'ten,1930'lu yıllardan ilham alıp günümüze uyarlamaya çalıştığı devletçiliği "Yeniden Devletçilik" sloganıyla savunma yerine "Yeni Devletçilik" diye bir kavram uyduruyor. Sanırım o nedenle emek harcanarak hazırlanmış iki gazete sayfası yazıyı, Atatürkçülük polemiğine konu bulan Aydınlıkçıları saymazsak benim dışında ciddiye alıp analiz eden olmadı. Bu yazı, devletçiliği politikaya dönüştürecek iktidar adayı bir başka muhalefet partisi liderinin kaleminden çıkmış olsaydı borsa bile anında tepki verirdi. Çünkü bugün devletçiliği savunmak, komünizmi savunmak gibi bir şeydir.

Kılıçdaroğlu'nun durup durup bugün, kurultay öncesi ve de üçü de kendisinden solda duran ve özellikle seçilemese de CHP'nin "sol" yüzü olmaya aday İlhan Cihaner'den gelecek eleştirilere ön alma niyetinde olduğu düşünülebilir. Üç rakibinin de partinin solundan çıkması, onu da sol söylemlere zorlamış olabilir. Bu da az bişey değil…

YÖK BİZİ MAHCUP ETMEDİ

Birkaç hafta önceki Şarap Üretim Teknolojisi bölümleri bir bir kapatılıyor başlıklı yazımızda, dört Meslek Yüksek Okulu bünyesindeki dört Şarap Üretim Teknolojisi bölümünden üçünün kapatıldığını, öğrenci kabul eden Şarköy Meslek Yüksek Okulunun ise 20 olan kontenjanını 30'a yükseltmesi için YÖK'e başvurduğunu yazmıştık. YÖK, okulun başvurusunu dikkate almayarak 20 kontenjan verdi.

Şarköy MYO yöneticileri kontenjan artışı talebinde bulunurken öğrenciler tarafından talep edildiklerini, daha fazla öğrenciye teorik ve pratik ders verme imkanları olduklarını ve ayrıca şarapçılık endüstrisinin de yetişmiş elemana ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Belli ki YÖK ofislerindeki kodamanlar böyle düşünmüyor. Umarım, bu son bölümü seneye kapatmaz ya da kapatmazlar.