Geçen hafta, krizle boğuşan ekonomimizin gelecek 3 yılına ilişkin yol haritası ortaya koyması gereken Yeni Ekonomi Programı açıklandı. Program adına tezat içeriğinde, “yeni” hiçbir şey içermiyor.

Bu program özetle şunu söylüyor: Değişmeden, eskiyi devam ettirerek, krize yol açan ne varsa hepsini, yani düzeni koruyarak yola devam!

Programın içeriğinde yığılmış detaylarsa, bu krizin faturasının en geniş halk kesimlerine, toplumun üretici güçlerine, yani yüzde 99’a yıkılacağını açıkça ortaya koyuyor. Yeni Ekonomi Programı’nda ‘‘yeni’’ yok, eskimiş ve kriz çıkartan düzenin tam olarak devamı var.

Kriz bugün en somut olarak döviz-faiz-enflasyon üçgeninde belirginleşiyor. Krizin hem yıllar içinde kurulan rantçı, talancı ekonomik düzenin hem de kurumların, demokrasinin ve hukukun yıkılmasından kaynaklı güven kaybının bir sonucu olduğu Saray rejimi dışında artık herkes tarafından biliniyor, görülüyor. Bu yılın devamında dövizin 6 civarında kalacağı öngörüsü ve önümüzdeki 3 yıl da bu düzeyde seyredeceğinin beyanı ne rantçı düzeni ne de bu güven kaybını mesele ettiklerinin göstergesi.

Yani Saray, tam da ideolojik duruşuna, rejimin varoluşsal özelliklerine uygun şekilde, kendisi olmaya, yine aile şirketini ve şirketin ortaklarını korumaya, yani yıkıma devam edecek.

Düzen değişmeyecek… Yeni Ekonomi Programı, zaten bildiğimiz ve çokça ifade ettiğimiz bu gerçeğin itiraf belgesi. Düzenin rantçı sermayeye en önemli kaynak transferi araçlarından olan Kamu Özel İşbirlikleri bırakın iptal edilmeyi, devam ettirilecek, hatta yaygınlaştırılacak. İnşaat sektöründe rant paylaşımı yetmemiş olacak ki, şimdi buna teknoloji ve AR-GE kılıfı da eklenecek.

3’üncü havalimanının inşaatında artık en yandaş göze dahi çarpan hayat gerçekleri, yeni facialara yol açacak şekilde bu kez de maden arama ve sondaj çalışmalarında yaygınlaştırılacak. Kamu kaynakları kamu-özel işbirlikleriyle rantçı, talancı yandaşlara aktarılmaya devam edilecek. Bütçe disiplinsizliği sürecek, kamu kaynakları iktidar eliyle iktidar yandaşlarına aktarılacak. Bir paralel hazine olan Varlık Fonu uygulaması sonlandırılmayacak.

Geçmiş dönemde silinmiş yandaşların milyarlarca TL’lik vergi borçları geri alınmayacak, vergi cennetleri listesi yayımlanmayacak, rantçı sermayenin kazancının muafiyetleri aynen devam edecek, ama sosyal güvenlikten 10.1 milyar TL tasarruf edilecek! Peki nasıl, hangi harcamalar kesilecek? Kemer nereden sıkılacak? İlaç katkısı mı kaldırılacak? Sağlık ödemeleri mi yapılmayacak? Yoksa emekli aylıkları mı ödenmeyecek?

Çalışanları her geçen gün daha çok güvencesizliğe, güvensiz çalışma koşullarına mahkûm eden esnek çalışma modelleri yaygınlaştırılacak. Kıdem tazminatı ‘reformu’ gerçekleştirilecek. 16 milyar TL’lik vergi artışları gerçekleşecek, dolaylı vergilerle bütçenin yükü ücretli çalışanların omzuna yığılmaya devam edecek. Krizi doğuran düzen değişmeyecek.

O zaman, kritik soru şu: İktidar bunu göz göre göre neden yapıyor? Gerçekte ihtiyaç duyulanları göremiyor, yönetemiyor diye mi? Hayır, kriz iktidar yönetemediği için çıkmadı. Bilakis kriz, iktidarın siyasal tercihleriyle şekillenen, bilerek isteyerek kurdukları ekonomik düzenin yapısından ve yine bilerek isteyerek değiştirdikleri rejimin bir sonucu ve AKP, iktidarını bu yapıya borçlu.

O yüzden yapamaz değiller, yapmazlar! Değiştirmezler. Rejimi toplumun direncine rağmen değiştirdiler, bilerek ve isteyerek. Değişmeyeceğini şimdi bir kez de YEP’le ilan ediyorlar. Kamu-özel işbirliklerini devam ettirecek hatta yaygınlaştıracaklar. Kıdem tazminatına dokunmaya kalkacaklar. Tüm temel ihtiyaç ürünlerinin ithal girdi yoğunluğu çok yüksekken bu ürünlerde vergi düzenlemesine gidecekler. Kamuda esnek çalışma modellerini yaygınlaştıracaklar. Bu yıkıcı krizi doğuran koşulları devam ettirecekler, işte krizin yıkıcı ortamında bile YEP’le ilan ettikleri bu!

Plan belli; krizi yaratan düzen aynen devam ettirilirken, rantçı sermaye çeşitli yöntemlerle krizin etkilerinden korunurken, faturayı, çöken düzeninin kurucu ortakları değil, mağduru olan milyonlara ödetmek niyetindeler.

O zaman biz de onların dilinden söyleyelim: “Bakın burası çok önemli..!” Bu krizin yükünü, yoksul halk kesimleri, ücretliler, emekliler, halk ödemeyecek!