Modernite ile birlikte büyük anlatılar döneminin kapandığı söylenir. Sözleri ciddi ve önemli bulunan akıl fikir işiyle ilgili ağır insanların görüşüdür bu. O yüzden ağırlığı vardır.

Modernitenin tamamlanmış sayıldığı sürecin zamansal sınırı nedir? Genel olarak, kapitalizmin dünyaya tam olarak oturduğu yirminci yüz yılın başında süreç bitmiş sayılır.

Kahramanlar çağı, büyük tragedyalar, büyük anlatılar çağı zamanı bitmiş olabilir.  Toplumsal ve kültürel evrimde, bitenin yerine yenisi başlar. Eski olanın içindeki evrensel ve insana dair olanlar yaşamaya devam eder. İnsanlığı kazanımları birbirine eklenir. En klasik örneklerden biri olan Prometus’tan İvana Hoffman’a değin. İnsanlığın yüz akı bir süreçtir bu.

Bir de belli dönemlerin ve olayların özel ve evrensel kahramanları vardır. İnsanlığı, zamanları aşarak etkileyen simgesel kahramanlarımızdır onlar.

Jose Marti böyle bir kahramandır. Şair ve yazar ve siyasetçidir.  Örgütçü ve mücadelecidir. Küba’nın İspanyollara karşı verdiği bağımsızlık savasında, alnından vurulup ölmüştür. Tıpkı şiirinde yazdığı “Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim” dizesi yaşamıştır.  Marti’nin yaşamı ve mücadelesi, özellikle Latin Amerika’da, savaşçı şair geleneğinin özel bir örneğidir. O bir kahramandır. Sadece Küba ve Latin Amerika için değil, dünyanın tüm halkları için de bir örnek ve kahramandır.  Latin Amerika halklarının özgürlük mücadelesi Jose Marti’siz anlatılırsa, eksik kalır.

İkinci Dünya Savaşı’nda,  milyonlarca insanını faşizme kurban veren Sovyetler’de Tanya da bir simge kahramandır. Onun, çok bilinen asılmış çıplak bedeni, insanlık tarihi içinde bir mücadele anıtıdır. Tanya örneğinde, bittiği söylenen “Büyük tragedyalar çağını” geri getirecek bir anlatı örgüsü vardır: Uğruna öldüğü devlet yıkılmıştır. Yine de boşuna değildir kendini feda etmesi. İnsanlığın ak sayfasına silinmez biri biçimde “Tanya” yazılmıştır.  Ne mutlu bize ki ak sayfalara dolu dolu yazılacak nice örnek insanlar var.

Başlarken dediğimiz gibi, o eski tarz “Kahramanlık çağı” bitmiş ya da değişmiştir.  Daha birçok şey gibi…  Bilindiği gibi, edebiyat sanat dünyası, birbirini reddeden ama reddederken bile birbirini geliştiren akımlar ve anlayışlarla örülüdür. Evet, biçem değişiyor. Anlatı ve şiirin dili de değişti ve değişiyor. Ama hala anlatacak kahramanlarımız var. İvana Hoffman gibi örneğin.  MLKP saflarında bir Afrika kökenli kadın savaşçı. 7 Mart’ta, IŞİD saldırılarına karşı koyarken can verdi. Ocak ayında, soğuk bir akşam Cizire Kantonu’nda Türkiyeli ve başka uluslardan savaşçıların da olduğu birliğinde görüşmüştük. Sakince yanıtlamıştı sorularımız. Tepeden tırnağa silahlıydı ve asıl silahı özgüveniydi! “Yoldaşlarıma ve partime” diye başlayan mektubunda da aynı özgüven vardır; “Artık güzel renkleri ayırt edemiyorum, kentin rüzgârını tenimde hissedemiyorum ve kuşların cıvıltısı bana daha güçlü bir özgürlük çağrısı gibi geliyor. Ben bir karar verdim ve günler boyunca kafamda bu düşüncelerle yaşadım. Artık gün Dicle ve Fırat nehirlerinin akıntısı kadar güçlü irademle adım atma günüdür. Rojava devriminin bir parçası olmak istiyor, orada kendimi geliştirmek istiyorum. Tüm ezilen halklarımızı birleştiren mücadelemizi tanımak istiyorum. Her şeyden de önemlisi gerekirse hayatım pahasına devrimi savunmak istiyorum.”

İvana Hoffman, savaşçı adı Tekoşin Avaşin Güneş, günümüzün bir kahramanı olarak, bir yoldaşımız olarak yerini aldı insanlığın ak sayfasında. Adlarını haftaya anacağım daha pek çok kahramanla birlikte.

Haftaya dize; “Hüznün kimsesiz yerini kucaklıyorsun” (Ünal Ersözlü, Sarmaşık, Islık Y.)