Sorulması gerekeni geçen hafta El Bab’ta yaşamını yitiren Ankaralı askerin yakını sordu; “Ne işimiz var Suriye’de? Kimin için, ne için savaşıyoruz?” Ciltler dolusu analizle, stratejiyle, jeopolitik denklemle yutturulmaya çalışılan neo Osmanlıcı hikâyeyi acılı asker yakını tüm yalınlığıyla suratlara vurdu!

Ağustos sonlarında başlayan Suriye macerasında altı ay geride kaldı. Harekâtın siyasi ve askeri amacının ne olduğu tam bir muamma. Belirsizlik içinde yol alınmaya çalışılıyor. Kayıplar arttıkça harekâtın muhtevasına dair açıklamalar da yön değiştiriyor.

Harekata girişenlerin kendileri de ciddi bir kafa karışıklığı içerisinde. Saray ve hükümet arasında Fırat Kalkanı Harekatı’nın geleceğine dair birbirileriyle çelişen açıklamalar bu karışıklığın bir yansıması.

Daha bir ay önce, 27 Ocak’ta, Afrika ziyareti dönüşünde Erdoğan “El Bab’daki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım” dedi.

Hafta sonunda, 11 Şubat’ta, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, El Bab operasyonunun başarılı olmasıyla Fırat Kalkanı Harekâtı’nın ‘hedefine ulaşmış’ olacağını söyledi.

Hemen ardından bir gün sonra, yani 12 Şubat’ta, daha önce “El Bab’tan aşağı gidilmeyecek” diyen Erdoğan, Kurtulmuş’un sözlerinin sorulması üzerine “El Bab’dan sonra durmak… Böyle bir şey yok. Bir iletişim sıkıntısı olabilir. Nihai hedef 5 bin km karelik bir alanı temizlemek. El Bab, hallolmak üzere. Bundan sonrası için Münbic ve Rakka var” dedi.

•••

Erdoğan dün de Bahreyn’de benzer ifadeler kullandı, hedefi Rakka ve Menbiç olarak belirledi. Bu adımların ise koalisyon güçleri ile atılacak müşterek adımlarla mümkün olabileceğini söyledi.

Görünen o ki yeni Osmanlıcılar referandum öncesi milliyetçi-muhafazakar oyları konsolide etmek için Menbiç ve Rakka üzerinden yeni bir “kızıl elma” yaratacaklar. Bu vesileyle uluslararası arenada kirlenen sicillerini de ‘IŞİD ile mücadele ediyoruz’ algısıyla temizlemenin hesapları içerisindeler.

Ancak sahadaki durum yapılan açıklamaları ve hevesi boşa düşürecek türden. Alandaki denklem olası her iki operasyon için öncelikle ABD ve Rusya’nın onayını gerektiriyor. Bununla birlikte onayın önünde iki büyük engel var.

1- PYD/YPG. Ankara’nın El Bab’tan sonraki ana hedefi olan Menbiç bir yıldır Kürtlerin başat güç olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde. Buraya müdahale etmek Suriye cephesinde yeni bir savaş demek. PYD/YPG ile girişilecek sıcak çatışmalar Kantonlar üzerinden Türkiye’ye büyük sıkıntılar yaratabilir.

2- İslam Devleti. Bir diğer büyük engel ise IŞİD’in kendisi. Cerablus’ta bir tek silah patlamadan geri çekilen IŞİD, El Bab’ta TSK’yı ve ÖSO’yu tüm hava ve topçu desteğine rağmen yüz günü aşkın bir süredir kente yaklaştırmadı. Rakka IŞİD’in kalesi, ilan edilen ‘İslam Devleti’nin de başkenti. Aynı zamanda halifeliğin de merkezi.

Derinlere inmek Rusya, Suriye, IŞİD ve Kürtlerle çatışmayı göze almak demek. Rakka’ya ulaşmak TSK ve ÖSO’nun, PYD/YPG’nin kontrol ettiği alanlardan geçmesiyle mümkün ancak. Bu denklem içerisinde Menbiç ve Rakka operasyonlarında El Bab önlerinde verilen kayıpların misliyle fazlasının verileceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok!

Şimdiden, iki yıldan fazla bir süredir Suriye’de bulunan Rusya’dan üç misli daha fazla kayıp verildi. Dün de bir asker yaşamını yitirdi. Kayıpların ardı arkası kesilmiyor.

•••

Suriye sonu öngörülemeyen bir macera. Küresel güçlerin kıyasıya bir paylaşım kavgasına girdiği bu coğrafyada Türkiye gibi ‘orta ölçekli bir ülke’nin kendi başına bir inisiyatif geliştirmesinin rasyonalitesi yok.

Neo Osmanlıcılar tek başına bir oyun/denklem kurabilecek çapta değil. Kendileri de bunun farkında. Suriye cephesinde şekillenen iki farklı hat arasında gidip gelmeleri bundan. Bir taraftan ABD-İngiltere-Körfez Arap Ülkeleri’nin hattından uzaklaşmamaya çalışırken, diğer taraftan Rusya-İran hattıyla flört etmek iki başat hattın çatışmasından yararlanmak istemekle açıklanabilir.

Rusya’nın icazeti ve ABD’nin onayıyla Fırat Kalkanı ile şimdilik kendisine biçilen alanda oyalanan Türkiye’nin buradan daha derinlere inmesi facia demek. El Bab Arapça ‘kapı’ demek. Kapı’dan içeri girildikten sonra ne olacak? Ne olacağını geçen hafta gördük!

Ankara alan kapmak için hamlede bulundukça güneyde Rusya-Suriye, doğuda ABD ve Kürtlerle karşı karşıya gelecek. Bunun örneğini geçen günlerde gördük. Rusya’nın savaş jetleriyle TSK birliğini bombalaması ve üç askerin yaşamını yitirmesi Moskova tarafından verilen bir uyarıydı esasında; aşağıya inersen vururuz seni!

Sorunlar silsilesi bunlarla da sınırlı değil. El Bab başta olmak üzere alınacak bölgeler kime teslim edilecek, nasıl kontrol edilecek? Bu işin ÖSO ve türevi cihatçılarla sürdürülemeyeceği gün gibi aşikâr. Aynı şey Rakka için de geçerli. Varsayalım ki Rakka da alındı? Sonrasında ne olacak? Rakka’yı Ankara mı yönetecek? “Ilım muhalif” denilen cihatçı çeteler mi?

•••
Ankaralı asker yakınının da dile getirdiği gibi “Ne işimiz var El Bab’ta, Rakka’da, Suriye içlerinde?” Ülkeyi içeride ve dışarıda savaşa sürükleyen siyasal İslamcıların kişisel hırslarının ve de saplantılarının dışında bir açıklaması yok bunun.

“Tampon bölge” üzerinden şekillenen fantezilerin yeniden dolaşıma sokularak kamuoyunu test edilmesinin referandum öncesine denk getirilmesi şark kurnazlığının bir tezahürü sadece!

‘Tampon bölge’ neyi tesis edecek, sorunları derinleştirmesinin ötesinde? ‘Güvenli bölge’yi tesis ettiğiniz zaman oranın güvenliğini kim sağlayacak? ÖSO unsurlarının sağlayacağı mı düşünülüyor? TOKİ eliyle bina yapmak dışında ‘tampon bölge’ye dair bir planlaması olmayan siyasal İslamcı iktidarın ne yaşananlardan ne de tarihten dersler çıkarmak gibi bir niyetleri yok!