Bilim-kurgu sineması, Hollywood’un korku sinemasıyla birlikte en sevdiği ideolojik aygıtlardandır. 1950’den itibaren yapılan Amerikan bilim-kurgu filmlerinin tamamına yakınında, ‘Amerikan yaşam tarzı’na yönelik saldırı hikâyeleri üzerinden ‘komünizm düşmanlığı’ işlenir. E.T. (1982) gibi istisnalar dışında bu filmler açıkça yabancı düşmanı, komünist düşmanı, farklı olan her şeyin ve herkesin düşmanı olan anlatılardır. Soğuk Savaş bitince de düşman ortadan kalkmaz, isim değiştirir -göçmenler, Rusya, Çin vd…

Buna karşılık komünist ülkelerde üretilen bilim-kurgu anlatılarında kötü istilacılarla neredeyse hiç karşılaşmayız. Bu filmler hümanist ve ilerlemeci anlatılardır. Hikâye örgülerinde çoğunlukla insanın varoluşuna dair sorgulayıcı öykülerle karşılaşırız -edebiyatta da öyledir; Stanislav Lem’den Strugatski Kardeşler’e kadar hiçbir Sovyet bilim-kurgu yazarının yapıtlarında uzaylı işgalci bulamazsınız.

Dünyalıların uzaylılarla karşılaştığı anlatılar vardır tabii, ama işler kesinlikle kapitalist dünyadaki gibi ilerlemez. Bu anlayış farklılığının SSCB’nin son yıllarında bile hâkim olduğunu net biçimde gösteren iki film var. İkisi de 1981’de yapılan filmlerden Petlya Oriona (Orion Döngüsü), galaktik boyutlarda salgın hastalık yaratan bir virüse karşı insanları korumak için uğraşan uzaylıları anlatır.

Sömürgecilerin tüm madenlerini çalıp su ve havasını kirlettiği bir gezegendeki direnişçilerin kaderini anlatan Per Aspera Ad Astra (Zorlu Yollardan, Yıldızlara Doğru) adlı diğer film, bir uzay gemisinin bulunmasıyla başlar. Bilim konseyi gemiden çıkan uzaylı konusunda tartışırken bir bilim insanı uzaylının tehlikeli olabileceğini, izole edilerek incelenmesi gerektiğini, bunun temel sorumlulukları olduğunu söyler. Uzaylıyla iletişim kurmak gerektiğini öne süren Sergei ise şöyle der: “Sorumluluğumuzu unutmuyorum. Ama ona (uzaylıya) karşı sorumluluğumuzu da unutmuyorum.” Sergei’in önerisi kabul edilir, bu bilim insanının evine yerleştirilen uzaylı, insanlarla karşılıklı iletişim içinde incelenir.

Bugünkü Rusya’nın ne yazık ki artık uzaylılara karşı sorumluluğu yok, Rus bilim-kurgu sineması da artık Hollywood’un ideolojik kodlarıyla çalışıyor. Geçtiğimiz aylarda internette gösterime çıkan ‘işgalci uzaylılar’ hikayesi Vtorzhenie‘nin (İstila) Hollywood yapımı olduğunu söyleseniz kimse garipsemez.

Bu yıl yapılan başka bir bilim-kurgu filmi, Sputnik, aynı kodlama sistemini kullanarak ‘yeni ve güçlü kapitalist Rusya’ söyleminde daha da ileri gidiyor. Öyküsü SSCB’nin dağılmasına yakın bir tarihte (1983) geçen filmde, yörünge görevinden dönen bir kozmonotun gövdesini istila ederek dünyaya, Sovyetler Birliği’ne gelen bir uzaylı yaratıkla karşılaşıyoruz. Kurbanlarının ölmeden hemen önce yaşadıkları korkudan beslenen bu yaratığı kontrol edip silah olarak kullanmayı amaçlayan SSCB otoriteleri, kozmonotu laboratuvarda incelemeye başlıyor.

Filmde iki önemli nokta var. Birincisi, ‘dağılmaya giden yol’; 1980ler: 1982’de Brejnev öldü, iki yıl Andropov ve Chernenko’nun yönetiminden sonra 1985’te Gorbachov başa geçti. 1991’de Sovyetler Birliği dağıldı. İkincisi Sputnik: SSCB’nin büyük gurur kaynağı, ABD’yi büyük bir yenilgi korkusuna düşüren Sovyet uzay programı. Bu noktaları sosyo-psikolojik düzeyde birleştirense, kozmonot Kostya’nın uzaya çıkma uğruna varlığını umursamayıp bir yetimhanede yaşamasına göz yumduğu 7 yaşındaki oğlu Alyosha, tam adıyla, Aleksei Konstantinovich Romanov -evet, çocuk 1917 Ekim Devrimi öncesi Rusya’yı yöneten sülalenin adını taşıyor... Finalde, korkunç istilacının yok edilmesinden sonra, kozmonotla platonik ilişkiye giren Doktor Tatiana’nın bu küçük ‘Romanov’u terk edildiği yetimhaneden çıkarıp yeni bir hayata başlattığını görüyoruz. Metaforlar o kadar açık kullanılıyor ki, ortada neredeyse metafor kalmıyor!

Filmin bir sahnesinde, uzaylı parazitin istila ettiği kozmonot Kostya’nın barışçıl bilim-kurgu filmi Per Aspera Ad Astra’yı izlediğini görüyoruz. Adam, yanına gelen Tatiana’ya ekranı göstererek sıkıntılı bir sesle şöyle diyor:“Doğrusu, savaş filmlerini tercih ederim.”

İşte bu Yeni Rusya. Eski kapitalizmden ne kadar yenilik çıkabilirse o kadar yeni bir ülke...