Yarın 15 Temmuz. Unutmadığımız, iktidarın da zaten asla unutturmayacağı o meşum günün yıldönümü.

Doğal olarak, o günün / gecenin anılarını tazeleyecekler. Ama nasıl?

Şehitlerden söz edip, 20 Temmuz sivil darbesiyle dayattıkları OHAL düzenini ve mağdurlarını / kurbanlarını es geçecekler.

“Darbenin lütfu” ile akademisyen kıyımından grev yasaklarına memleketi ne hale getirdiklerine hiç değinmeyecekler.

Cumhuriyet davasında meslektaşlarımızın ETS Tur’u aradıkları için FETÖ’cü ilan edildiğini unutup ETS Tur sahibinin Turizm Bakanı olmasını alkışlatacaklar. Hele FETÖ’nün SİYASİ AYAĞI konusunda hiç mi hiç renk vermeyecekler.

Özetle 15 Temmuz’u NASIL GÖRMEMİZİ İSTİYORLARSA öyle anlatıp öyle yad edecekler.

Aksini söyleyeni, o geceye dair herhangi bir “şüphe” dile getireni suçlayacak.. Hatta VATAN HAİNİ ilan edecekler.

Şaka değil.

Bırakın Erdoğan’ı ve Saray ahalisini.. 15 Temmuz kahramanı gazeteci Hande Fırat bile bu görüşte.

•••

Yıldönümü geldi çattı ya! Hande Fırat, telefonunu yine gözümüzün içine sokmuş. Hani şu Erdoğan’ı görüntülü olarak konuşturduğu ünlü telefonu..

Adını bile duymadığım bir dergiye konuşmuş. Anlattıklarını duyurmak için de belli ki gerekeni yapmış. Ben bile duydum, okudum.

Hande Fırat, Cumhurbaşkanı’nın kendisini her görüşünde “telefonu saklıyorsun değil mi” diye sorduğunu söylemiş. Saklamasa şaşırırdık; bu mühim aygıtı (tabii ki kendi ifadesiyle) Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapımı devam eden Millet Kütüphanesi’ne vermeyi düşünüyormuş.

Bunlar, asla küçümsemediğim bir “meslek başarısı” hikayesinin tatlı şeker yanları. Gerçi kendisi o başarıyı küçümser gibi anlatıyor:

“Sayın Cumhurbaşkanı bana bağlansın diye Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan ile konuştum, birkaç saniye sonra ‘bağlanalım’ şeklinde yanıt geldi.”

Doğru zamanda doğru hamle. Evet.

Ancak öyküsü bundan ibaret değil elbette. Hande Fırat, Aydın Doğan’ın çoluğu çocuğuyla bırakıp gittiği Hürriyet’te, en çok da eski adresi CNN Türk’te kovulmayan ismin kalmadığı bir dönemin “parlayan yıldızı”. Yerini nelere borçlu olduğunu hem izlenimlerimizle biliyoruz hem de örneğin Mehmet Ali Yalçındağ ile Berat Albayrak arasındaki yazışmalardan sızanlarla öğrendik.

Şaşırmadık elbette.

Ne de olsa “zamanın ruhu” ne gerektiriyorsa onu yapmışlar.

İyi de.. Majestelerinin gazetecisi durmayı becerememiş. Erdoğan bağlantısının “senaryo” olduğunu söyleyenlere verip veriştirmiş. Hem de Erdoğan ile aynı dili kullanarak:

“Bunun bir senaryo olduğunu iddia edenler, açık söylüyorum, art niyetli VATAN HAİNLERİDİR.”

Tamam. Senaryo değildi. Bunu iddia etmek de ayıp falandı.. Da.. Vatan hainliği nereden çıkıyor yahu!

Ali İsmail’i döverek, Berkin’i “kafasına sıkarak” öldürenlere.. Bu ülkeyi soyup soğana çevirenlere.. Birkaç yılda sıfırdan gemi filosu sahibi olanlara.. İhmal yüzünden madencileri, gariban tren yolcularını katledenlere.. KHK ile “sivil ölü” haline getirildiği için insanların intihar etmesine yol açanlara.. Daha kimlere kimlere vatan haini demedik.

Ama o konuşmaya “senaryo” diyenler vatan haini öyle mi!

Bunu söyleyen de bir gazeteci, öyle mi!

•••

15 Temmuz’un yıldönümü ve Hande Fırat’ın yeniden sahneye çıkarak o geceyi hatırlatması “anlamlı” bir vesile oldu..

Yoksa, bu hafta medyayı yazacaktım.

Erdoğan ve ekibinin medyayı ele geçirmek için neden her şeyi yakıp yıkmayı göze aldığını yazacaktım.

Sadece birkaç gün, bunun nedenini / gerekçesini göstermeye yetti.

İktidarın ele geçirdiği gazete ve televizyonlardaki “gazeteciler” yeni rejimi övmelere doyamadılar.

Örneğin, Türkiye’nin Alaçatı’yı öven yazıları ve güzel sevgilileri ile tanıdığı Haşmet Babaoğlu, (Muharrem İnce’ye de gönderme yaparak) Erdoğan’ın yeni dönemini “TEK ADAM DEĞİL ADAM” diye karşıladı. Neymiş! Bizim muhalefet “cumhurbaşkanlığı” sistemiyle yönetilen bir dolu ülke için “tek adamlık rejim” demezmiş. Hiç dememiş. Mesela ABD’den, Fransa’dan hiç böyle bahsetmezmiş.

Erdoğan iktidarının “amiral gemisi” SABAH’ta yazıyor bunları Haşmet Babaoğlu. Nasılsa, örnek verdiği ABD, Fransa gibi ülkelerde yargının, Meclis’in ve hatta yerel yönetimlerin nasıl güçlerle donatılmış olduğunu bilmesine gerek yok. Yeter ki iktidarın yanında olsun. “Zekice” bir buluşla “TEK ADAM DEĞİL ADAM” diye bir taşla iki kuş vursun.

Sonra.. Haftalardır (hatta belki aylardır) siyaset topuna girmemeye çalışan Ertuğrul Özkök, örneğin.. Sonunda siyaset yazdı. Nasıl mı? Yeni kabinenin pek çok ismi hakkında övgüler sıralayarak.. Pek çok kalem gibi yeni Milli Eğitim Bakanı’nı övmelere doyamayarak.. Ve Berat Albayrak’a “selam” göndererek. Efendim, Albayrak’ın Enerji Bakanlığı’nda performansı çok iyiymiş.. Şimdi bakalım neler yapacakmış..

Enerji Bakanlığı’ndaki performans derken, neyi kastediyordu, kim bilir!

Ancak YENİ REJİMDE / YENİ MEDYA DÜZENİNDE ne yapması gerektiğini, elbette çok iyi biliyordu. Gereğini yerine getiriyordu.

Berat Albayrak ya da öteki bakanlar.. Erdoğan ve çekirdek ekibinin sözünden dışarı çıkabilirmiş gibi! Berat Albayrak istedi diye paramız değerlenecek, enflasyon düşecekmiş gibi! Milli Eğitim Bakanı, “efendim bu kadar imam hatipi ne yapacağız, acaba daha fazla imam hatip lisesi açmasak mı” diyebilecekmiş gibi!

Ve birkaç gazete / televizyon dışında, kendisine “gazeteci” diyenler gerçekleri yazabilecekmiş gibi!

Adnan Oktar ve kirli tarikatını (servis edilen bilgilerle) köpürte köpürte yazmaya benzemez bunlar. Öyle değil mi!