İyi bir hoca mıyım, bilmiyorum. Zaman zaman öğrencilerime “kötü” şeyler öğrettiğimi biliyorum ama!

Misal; devam zorunluluğu olan derslerde; “Gelmeyen arkadaşının yerine imza atan var mı?” diye soruyorum. Kimse çıkmayınca, fırçayla karışık bir nutuk atıyorum: “Üniversite sadece ders alıp gittiğiniz yer olmasın. Burayı dostluklar biriktirip, sağlam arkadaşlıklar kurulacak bir yer olarak da değerlendirin. Dayanışacağınız, sırtınızı yaslayacağınız, güvendiğiniz, size güvenen arkadaşlar edinin. Derse gelmeyen arkadaşınız yerine bir imza da atmıyorsanız, siz nasıl arkadaşsınız?”

Ciddi olduğumu anlayınca biri çıkar, itiraf eder bazen. İtirafçıyı yoklamadan düşünce de “ama Hocam” diye isyan eder. “Aması yok” derim, “Söylediklerimde samimiydim. Ancak, attığınız imzada hiç risk olmasaydı, eyleminizin ne kıymeti olurdu?”

Arka sıralarda ders kitabının arasına saklayıp roman okumalarını söylüyorum öğrencilerime. Ben çok yaptım! Her ne olduysam şimdi, iyi ya da kötü, okuduğum okullar, özellikle de üniversite sayesinde/yüzünden oldum! Bir süredir uzaktan, teknolojiden yararlanarak ve öğrencilerimizle canlı bir iletişim kuramadan ders yapıyoruz. “Olmayan arkadaşınızın yerine imza atın. Büyük dostluklar, sağlam arkadaşlıklar birbiriniz için risk aldığınızda kurulabilir” diyemiyorum.

Bu belki de “yeni normal”imiz olacak! Selçuk (Candansayar) bana bu köşenin ilhamını veren güzel bir yazı yazmıştı dün. Aslında, başkalarınca da dillendirilen bir fikre; bu gidişle kapitalizmin ve onun hizmetinde gelişen teknolojinin insan nüfusunun bir kısmını farklı bir tür, yok edilesi bir “insanaltı” olarak tanımlamaya götüreceğine, daha önce de dikkat çekmişti. Covid-19’un “yeni normal”i, bu dehşet senaryosunu çok daha akla yatar kıldı.

Bu “yeni normal”de üniversiteye ve öğrenciliğe neler olabileceğini de İtalyan filozof/eğitmen Giorgio Agemben yazdı. Agemben’in virüse karşı alınan önlemleri abartılı ve orantısız bulmasına katılmasam da, bu önlemlerin kalıcı hale gelmesinin üniversiteyi ne hale getireceğine dair “Öğrenciye Ağıt”ını göz ardı etmek olanaksız. (http://uni-versus.org/2020/05/23/agamben-koronavirus-ogrencilere-agit/)

Uzaktan eğitimin kalıcılaşması halinde, üniversite dediğimiz şey, “bir ekrana hapsedilmiş” ve hocaya da öğrenciye de çok şey katan özgün “hayat deneyiminden dışlandığımız” bir pratiğin kurumuna dönüşecek!

Yaklaşık bin yıldır, üniversite, yalnızca ders çalışılan ve ders dinlenilen değil, aynı zamanda ülkenin ve dünyanın çok farklı yörelerinden gelen gençlerin, beraberinde getirdikleri bilgi ve birikimleri birbirlerininki ve hocalarınınkiyle harmanladıkları kıymetli bir yaşam tarzının da mekanıydı.

“Üniversite … arkadaşlıkların, ders sonunda bile devam eden politik ve kültürel araştırma gruplarıyla iç içe geçtiği” bir yerdi. “Yeni normal” gerçekten kalıcılaşırsa; “Öğrenciler artık üniversitenin bulunduğu şehirde yaşamayacaklar, ancak her biri kendi odasında kapalı bir şekilde dersleri dinleyecek ve önceden sınıf arkadaşları olan kişilerden bazen kilometrelerce uzakta olacaklar. Bir zamanlar prestijli üniversitelere ev sahipliği yapan küçük şehirler, çoğu zaman şehrin en canlı kısmı oluşturan öğrenci topluluklarının sokaklardan kayboluşunu izleyecek.”

Şimdi her birimizin önünde üç seçenek duruyor sanki: Ya Selçuk’un genelde, Agemben’in de üniversite ve öğrenciler özelinde dikkat çektiği olasılığın gönüllü kurucularından olacak; ya kurulan “yeni normal”e ağlayacak ya da bambaşka bir “yeni normal” için çabalayacağız!