Ocak ayında açıklanan ve geri bildirim alınan taslak programlarla yakın zamanda açıklanan programlar arasında ilk değerlendirmelerimiz sonucunda önemli farklar göremedik

Yeni programda eleştiriler dikkate alınmadı

Burcu Meltem Arık
Eğitim Reformu Girişimi Gözlemevi Koordinatörü


Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), hazırlığı birkaç yıldır devam eden, ancak önceki programların değerlendirme süreçlerinin, bu süreçlerin sonuçlarının, güncellenmiş programların hazırlık sürecine kimlerin katıldığının, programların geliştirilmesinde hangi uzmanların yer aldığının henüz paylaşılmadığı; yapılan değişikliklerin hangi gerekçelerle yapıldığına dair bilgilerin çok açık olmadığı öğretim programlarını ocak ayı içerisinde kamuoyunun görüşüne sundu. Verilen bir aylık süre sonunda binlerce geri bildirim alan programların son hali 18.07.2017 tarihinde Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından paylaşıldı ve önümüzdeki eğitim-öğretim yılı içerisinde ülke genelinde 1., 5. ve 9. sınıflarda uygulanmaya başlayacak.

Programların açıklanmasını takip eden süre zarfında, taslakların görüşe açılmasıyla başlayan tartışmaların bugün de güncelliğini koruduğu açıkça görüldü. Bu tartışmalar eleştirel bakış ve veri temeli çerçevesinde yapıldığı ölçüde çok önemli.

Bununla birlikte, özellikle bu çerçevelerin zayıf olduğu bazı tartışmaların eğitime dair bazı temel soruları, sorunları ve görünmeyen ama çok kilit olan konuları gölgeleyebileceği endişesini taşıyoruz. Elbette her bir ağaç, her bir tartışma çok kıymetli. Ancak çocukları odağına alan, çocukların iyi olma halini eğitimin ana amacı yapan, farklılıklarımızı buluşturabilen, eğitimi müşterek alan olarak gören bir eğitim anlayışına ihtiyacımız olduğu aşikâr. Üstelik üst politika belgelerinde yer alan eğitime yönelik büyük hedeflere, gölgede kalma riski gördüğümüz bu önemli konuları derinlemesine ele alarak ulaşabiliriz.

Bunun da yolunun ağaçtan öteyi, eğitim ormanını bütün olarak görebilme refleksimizi güçlendirmekten geçtiğini düşünüyoruz.

Ormanı görme refleksimizi güçlendirebilmenin yolu “ölçme değerlendirme” süreçlerinden geçiyor. Bu alandaki yaklaşımları, anlayışları, araçları güncellemeden; okuduğunu anlamayı teşvik eden, çıkarım ve yorumu teşvik eden, eleştirel yaklaşımı güçlendirici yöntemler yerine ezbere dayalı ve sınav odaklı değerlendirmelere devam ettiğimiz ölçüde ne kadar iyi program geliştirirsek geliştirelim eğitimde yaşadığımız sorunların devam edeceğini öngörüyoruz. Bu konuda atılan elbette önemli adımlar var. Ancak ne kadar yeterli? Açıklanan programlarda Türkiye Yeterlilik Çerçevesi‘ne önemli atıflar yer alıyor. Çocukların bu yeterlilikler çerçevesinde eğitim alacağının altı güçlü bir şekilde çiziliyor. Bununla birlikte bu yeterliliklerin nasıl ölçüleceği programda açıkça yer almıyor. Değerler eğitiminin tanımlarının ne olduğu ya da sınıf içinde nasıl uygulanacağı ve nasıl ölçüleceğine dair de yeterli bilgi bulunmuyor.

Eğitimde yapılan güncellemelerin sadece geçmiş dönemde yapılanları değerlendirerek ele alınması, istenen hedeflere ulaşılmada yetersiz kalabilir. Geleceği şekillendirecek yaklaşımlar, yenilikler, dünya ve Türkiye gündemleri de dikkate alınarak yapılmalı. Bu bağlamda açıklanan öğretim programlarında geleceğe yönelik ihtiyaçlara dair, özellikle bilişim alanındaki hedefleri dikkate alırsak, değerlendirmeleri ve güncellemeleri açıkça görebiliyoruz. Öte yandan geçmiş döneme dair değerlendirmeler henüz kamuoyu ile açıkça paylaşılmadı. Yapılan ilk değerlendirmeler sonucunda önceki öğretim programları ile güncellenen arasında kazanımlar bazında önemli farklılıklar olmadığını görüyoruz. Bu anlamda program yeni değil. Ocak ayında açıklanan ve geri bildirim alınan taslak programlarla yakın zamanda açıklanan programlar arasında da ilk değerlendirmelerimiz sonucunda önemli farklar göremedik. Son taslağa yönelik hangi değerlendirmelerin dikkate alındığı, hangilerinin alınmadığı ve bunlarının gerekçelerinin kamuoyu ile paylaşılması oldukça önemli.

MEB Müsteşarı Yusuf Tekin yapılan güncellemelerin gerekçelerine dair açıklama yapmış olsa da yukarıdaki da paylaştığımız üzere ölçme-değerlendirmeye yönelik önemli ve öncelikli soru işaretleri devam ediyor. Bu bağlamda, örneğin bazı programların kazanımlarında sadeleştirmeye gidilmesinin gerekçesi olarak ağırlıkla sözel değerlendirmelerinin dikkate alındığı kanaati oluşuyor. Bazı kazanımların açık olmadığı ve/ya çocukların seviyesine uygun olmadığı belirtildiği için çıkarıldığı açıklanıyor.

Oysa bu kazanımlar önceki programda belki de doğru ifade ile yazılmadı. Başka türlü ifade edilerek, öğretmenler ve çocuklar için daha açık olacak şekilde ele alınmaları da mümkün olabilirdi. Kısacası bu sürecin nasıl ele alındığına dair detayların, hangi kazanımların hangi gerekçeyle, nasıl bir değerlendirme yöntemi sonucunda eklendiği ya da azaltıldığının kamuoyu ile detaylı paylaşılmasının önemi büyük.

Ormanı görme refleksimizi güçlendirebilmenin bir diğer yolu da programların kapsayıcılığı ve uyarlanabilirliği. Temel eğitim ve ortaöğretim seviyesinde 54 bini aşkın okulumuz, 15 milyona yakın öğrencimiz bulunuyor. Eğitimdeki hedeflerimize ulaşabilmek için çocukların farklılıklarını kapsayıcı bir programa ihtiyaç varken tek bir programla tüm çocukların aynı başarıya ulaşması planlanıyor. Aynı ilde, mahallede yanyana okullarda dahi okullar, öğretmenler, öğrencilerin deneyimleri ve ihtiyaçları birbirinden önemli ölçüde farklı olabiliyor. Dolayısıyla öncelikle bu yaklaşımın yeniden sorgulanmasına duyulan ihtiyaç devam ediyor.

Programların tek ve merkezi olması, çocuk odaklılıktan uzaklaştığı anlamı taşıyabiliyor. 900 bine yakın Suriyeli çocuğun da eğitim resmine girdiği bu süreçte, bu sürecin kapsayıcılık için bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerekiyor.

Bu alanlar dışındaki kilit diğer konuları ise ancak hızlıca özetleyebiliriz ve kamuoyunda detaylıca tartışılmasını önermek isteriz. Güncellenen öğretim programları ilk değerlendirmelerimize göre hâlâ yeterince çocuk odaklı değil. Çocukların günlük yaşamına ilişkin becerilerin nasıl kazandırılacağı net değil. Duyuşsal becerilere yönelik kazanımların eksikliği de hissediliyor. Erişi düzeyine dair alanlardaki eksiklik ise öğrenmenin kalıcılığının nasıl sağlanacağına dair soruları beraberinde getiriyor. Çocuklar öğrendiklerini unutmak üzerine öğreniyor ve güncellenen programların bunun önüne nasıl geçebileceği açıkça görülemiyor.

Kazanım ne olursa olsun, nasıl yazılırsa yazılsın, nasıl sadeleştirilirse sadeleşsin sınıfta çocuk odaklı olunduğu sürece istenilen hedeflere ulaşılması mümkün olabilir. Ancak proje temelli tabanlı, işbirliğine dayalı uygulamalar yapan öğretmenlerin sınıfının TEOG’da başarısız olmasının önüne nasıl geçilecek ve bu öğretmenlerin ezbercilik uygulamaması nasıl desteklenecek sorularının ele alınması önemli. Güncellenen programlarla ilgili bir diğer önemli nokta ise önceki programda yer alan bütün derslerin birbiriyle ilişkilendirmesi esasından vazgeçilmiş gibi görülmesi. Dersler kendi ayrı kazanımlarını içeriyor. Bazı derslerin programlarında bir ortaklık, hatta bazen dil birliği yok gibi duruyor.


Dünyanın birçok yerinde eğitimin amacının sorgulanmasına, endüstri döneminin hedeflerinin hâlâ taşındığı için eleştirisine devam ediliyor ve farklı yaklaşım ve uygulama çabaları artıyor. Hemen her konunun ikili karşıtlık üzerinden değerlendirildiği günümüzde tüm çocuklarımızın kapsayıcı, nitelikli bir eğitime ulaşması için sorunlarımızı birlikte nasıl çözeceğimizi, eksiklerini birlikte, birbirimizi dinleyerek nasıl gidereceğimizi düşünmemiz elzem. Önceliğimiz çocuklarımızın iyi olma halini korumak olmalı, bunu da insan hakları çerçevesinden yapmak kritik öneme sahip. Bu nedenle eğitime yönelik tartışmalarımızı siyah/beyaz çerçevesinden ele almayı bırakmayı, çocuğun iyi olma haline çekebilmeyi önemsiyoruz.