Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yeni ders programlarını basına tanıtırken, katı davranışçı programdan; zihinsel, yapılandırıcı

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yeni ders programlarını basına tanıtırken, katı davranışçı programdan; zihinsel, yapılandırıcı bir yaklaşıma geçildiğini, AB standartlarının dikkate alındığını, çocuklarımızda eksik olan sekiz ortak becerinin belirlendiğini dile getirdi. Bakan, temmuz ayında İstanbul'da, "Dünyada hangi müfredat başarılı oluyorsa, o müfredatı uygulayacağız" demişti.

Çelik'in yukarıdaki sözlerinden anlaşılan şu: Programların hazırlanmasında Türkiye'nin özgün koşulları dikkate alınmadı. Birilerinin ağzında sakız olan ve "demokratikleşmeme" sürecinde yüzümüze patlatılan "Türkiye'nin özgün koşulları" tekerlemesinden hiç hoşlanmıyorum ama öğrencilerin rotalarını çizecek bir programın bu kadar "ithal" olmasına da isyan ediyorum.

ABD'de, Fransa'da ya da bir başka ülkede başarılı olmuş bir programın Türkiye'de başarılı olma şansı ne kadardır? Ekonomisi, kültürü, coğrafyası, gelenekleri birbirinden farklı ülkelerde aynı programların uygulanma şansı var mıdır? Bu soruların yanıtları üzerine uzun uzun tartışılmalıydı. "Kredili sistem" deneyimini unutmamak gerek. Şahsen benim unutmam mümkün değil, çünkü bu sistemin ilk kobay farelerindenim. Sözde istediğimiz peyniri yiyebilecek, belirli ölçüde karnımızı doyurunca da diplomamızı alıp gidecektik. Bazı dahi arkadaşlarımız 5 dönemde liseyi bitirdi, bazı fırlamalar 7. döneme kaldı, biz de "yahu nasıl bir sistem bu" diyemeden, derslerin birçoğunu alamadan okuldan mezun olduk. Kredili sistem de özgün değildi ve sonradan kaldırıldı. Koşulları hazırlanmadan uygulanan bu sistemin mağdur ettiği öğrencilerle dernek kursak, ilk genel başkanlığa oynarım.

Yeni ders programları çoklu zeka kuramına göre hazırlandı. Bu kurama göre, bireylerde sözel, mantıksal, görsel, müziksel, bedensel, sosyal, içsel ve doğacı olmak üzere sekiz zeka alanından biri öne çıkıyor. Oysa bu, henüz yeni bir kuram. Olumlu-olumsuz yönleriyle tartışılıyor, değişikliğe uğruyor ve yenileniyor. Kuramın sahibi Howard Gardner, teorisini anlattığı "Zihin Çerçeveleri" kitabında zeka alanlarında örtüşme olabileceğini, insan bilincinin haritasının yeniden çizilebileceğini vurguladıktan sonra, "Yeni zeka türleri ya da alt zeka türlerini görmek beni o kadar şaşırtmaz" ifadesini kullanıyor. Gardner kendi kuramı için bile, bir bilim insanına yakışan tavırla,"farklı zeka türlerini saf bir biçimde değerlendirmenin imkanı olduğuna inanmıyorum" diyor. Yeni programlarda ise zeka alanlarına göre öğrencilerin göstereceği özellikler kesin doğrular olarak sunulurken, "Öğrenme-öğretme ortam sürecinde etkinlikler düzenlenirken de bunların göz önünde bulundurulması gerekmektedir" deniliyor. (Yeni Hayat Bilgisi programı, s.66) Gardner, kuramının politika aracı olarak kullanılmasını istemediğini net bir şekilde ifade ediyor: "Çoklu zeka kuramının, bir sosyal politika aracı değil bilimsel bir kuram olarak geliştirildiğini vurgulamak isterim" diyor. Bakanlığın kulakları çınlasın!

Öğrencilerin zeka alanlarını tespit edip ona göre eğitim vermek, mesleki yönlendirilmelerini buna göre yapmak ne derece doğrudur? Demirel ve Erbakan'ı anımsamak gerek. (Unutmak ne mümkün; onlar da kredili sistem gibi kimilerini mağdur, kimilerini ihya edip çekildiler sahneden.) Her ikisi de mühendislik okudu. Yeni programlara göre mantıksal/matematiksel zekaya sahipler. Erbakan profesör oldu, yani bu zeka türünün kendisini taşıyacağı en üst noktaya ulaştı. Aynı Erbakan Başbakan da oldu. Bu da sosyal zekanın bir insanı taşıyabileceği üst noktalardan biri. Demirel ise daha ileri giderek Cumhurbaşkanı oldu. Meclis tutmasa bir kez daha oluyordu! Bu örneklere verilecek yanıtı biliyoruz: Çocuklar, bu zeka alanlarından birine sahip olabilecekleri gibi birden fazla zeka alanlarına da sahip olabilirler! Yanıt buysa, sekiz zeka alanının öğrenme-öğretme sürecinde etkinlikler düzenlenirken göz önünde bulundurulmasının istenmesi bir çelişki doğuruyor.

Programlar hazırlanırken ilgili kişi ve kuruluşlardan görüş alındığı ısrarla söyleniyor. Ancak bakanlığın web sitesine konulmadan önce gazetecilerin, milletvekillerinin, eski bakanların müfredatı bizden istemesi, kolayına değişmeyecek programların çat kapı gelen misafir olduğunun en önemli kanıtı. Bakalım, çocuklarımız bundan böyle "ev sahibi" olacak bu misafiri ne kadar sevecekler?