Google Play Store
App Store

Yüksek yargı mensupları, yargı dernekleri ve uzmanlar AKP'nin Atatürk Havalimanı'na yönelik bombalı saldırı sırasında dahi çalışmalarına ara vermeyerek Meclis’ten geçirdiği yüksek yargı kanununu değerlendirdi: Majestelerinin yargısı oluşturuluyor. Yargı üzerinden verilen iktidar mücadelesinden halkın lehine bir sonuç çıkmaz

Yeni rejimin yargısı oluşturuluyor biat etmeyenler tasfiye ediliyor

HÜSEYİN ŞİMŞEK
huseyinsimsek@birgun.net

AKP iktidarının Atatürk Havalimanı'na yönelik bombalı saldırı sırasında dahi çalışmalarına ara vermeyerek Meclis’ten geçirdiği yüksek yargı tasarısı Resmi Gazete’de yayımlandıkta sonra yürürlüğe girecek. Yargıyı yürütmenin denetimine sokacak kanunla Yargıtay ve Danıştay’ın içi boşaltılarak tam uyumlu yüksek yargı oluşturulacak. Genel Kurul’da kabul edilen yargı paketinin yürürlüğe girmesinin ardından hükümet, 5 gün içinde yeni Yargıtay ve Danıştay üyelerini belirleyecek. 10 gün içinde de görevi sona erecek üyeler adli ve idari yargıda görevlendirilecek. CHP’nin, yasanın iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı başvuru ise “söz konusu yasa henüz Resmi Gazete’de yayımlanmadığı için” reddedildi. Yüksek yargı mensupları, yargı dernekleri ve uzmanlar konuyu BirGün’e değerlendirdi.

Azletme yasası

Yargıçlar Sendikası İstanbul Temsilcisi Nuh Hüseyin Köse: “Danıştay ve Yargıtay üyesi yargıçlar yasa ile azlediliyor. Bu nedenle yasa için azletme yasası diyoruz. Danıştay ile Yargıtay üyeleri Anayasa gereği azledilemez. Bu nedenle yargı paketi yok hükmündedir. Anayasa Mahkemesi’nin yapılan başvuru sonucunda sadece iptal etmekle kalmayıp, bunu yok hükmünde sayması gerekirdi. Eğer AYM iptal kararı verirse, mahkemenin kararları geriye doğru yürümeyeceği için, yapılan azil işlemi geçerli olacaktı ama yasa iptal edilmiş olacaktı. AYM eğer TBMM’nin Danıştay ve Yargıtay üyelerinin azline ilişkin yasayı yok hükmünde saysaydı yasa yürürlüğe de girmemiş olacaktı. Ama Mahkeme, CHP’nin talebini komple reddetti. Bundan sonra yapılacak atamaların bir hükmü ve yapılacak işlemlerin de bir anlamı yok. Şu anda Anayasayı sahte ve istismarcı Anayasa konumuna düşürdüler. Güçler ayrılığı ilkesine maalesef son verdiler. Yeni yapılacak atamalara ilişkin olarak ise bayramın bitmesini bekliyoruz. Bayram bittikten sonra atamalar yapılacak. Atamalar da mevcut Yargıtay ve Danıştay üyeleri içerisinden yapılacak. 310 Danıştay üyesi ve 216 Danıştay üyesi aynı üye içerisinden seçilecek. 138 gibi bir rakamla cemaat mensubu Yargıtay üyesi olduğu söyleniyor ancak daha fazla üye azledilecek. 29,30 civarında sosyal demokrat üyenin de bu yolla azledileceği konuşuluyor. Bu yollu bir tasfiye süreci yaşanıyor. AKP’nin amacının 140 civarındaki sosyal demokrat üyenin gücünü kırmak olduğunu gördük. Bunu da başarmış oldular. 1961 Anayasası’ndan bu yandan Danıştay’ın ve Yargıtay’ın demokratik, laik çizgisinden saptığını göreceğiz.”

Majestelerinin yargısını oluşturma hedefleri var

YARSAV (Yargıçlar ve Savcılar Birliği) Başkanı Murat Arslan: “Son yasa değişikliği ile paralel yapıyla mücadele adı altında siyasi iktidara mutlak biat etmeyen tüm üyelerin tasfiyesi öngörülüyor. Bu yasa siyasal iktidarın dikensiz gül bahçesi yaratma ve tam anlamıyla majestelerinin yargısını oluşturma hedefindeki son engelin de aşılma hamlesidir. İktidar Yargıtay ve Danıştay’ı tamamen ‘boşaltacak’, ardından kendi vesayetinde olan HSYK aracılığı ile batıda mahkeme doldurma planı denilen yöntemle her iki Yüksek Mahkemeyi kendine uygun kişilerle ‘dolduracaktır’. Bu tür uygulamalar darbe dönemlerine mahsus uygulamalardır.

Bu değişiklik HSYK kanunu değişikliği, sulh ceza hâkimliklerinin ve ihtisaslaşma adı altındaki ağır ceza mahkemelerinin kurulması, iktidara yönelen ya da hoşlanmadığı soruşturma ve kovuşturmaları yürüten yargıç ve savcıların tamamının yer değiştirmesi gibi gelişmelerle birlikte değerlendirilmeli. Bunların hepsi bize, AKP iktidarının ya da daha doğru bir ifadeyle tek adam iradesinin, devlet yönetimini demokratik ve hukuk devleti bağlamından kopararak totalitarizme ve faşizme kaydırdığını, bunun gerçekleşmesi için de en büyük silahın yargı olduğunu, yargıyı iktidar savaşının bir aracına dönüştürdüğünü, hem siyaseti, hem kurumları, hem de toplumu yargı aracılığıyla yeniden kurgulamaya çalıştığını gösteriyor. Anayasa’nın “Yargı” bölümünün sistematiğine baktığımızda anayasa koyucunun yüksek mahkemelere ilişkin sıkı kurallar getirerek, olağan kanunlar aracılığıyla bu yargı organlarının politik müdahalelere maruz kalmasını engellemek istediği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 154. ve 155. anayasa koyucu Yargıtay ve Danıştay üyeliğinin belli bir süre ile sınırlı olmaksızın zorunlu emeklilik yaşı olan 65 yaşın tamamlanmasına kadar ifa edileceğini kabul etmiştir. Aynı maddelerin son fıkralarında, üyelerin görev süresini kanunla düzenlenebilecek hususlar arasında da saymayarak bu konuda yasama organına herhangi bir takdir hakkı vermemiştir. Dolayısıyla bu düzenleme olağan bir yasayla değil ancak anayasa değişikliği ile yapılabilir. Geçiş hükmü öngörülmeden süre sınırlaması getirilmesi, mevcut üyeler bakımından hem mahkemelerin bağımsızlığını hem yargıç güvencesini hem de hukuk güvenliğini ihlal etmektedir. Ayrıca, geçici madde ile tüm üyelerin görevine son verilmesi, hem seçilerek elde ettikleri ve anayasal güvenceye kavuşturulmuş kazanılmış hakkın ihlali hem de göreve son verme gibi bireysel mahiyetteki bir işlemin yasa yoluyla yapılması sonucu yargısal denetim dışında bırakılması nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ve dolayısıyla hak arama özgürlüğünün ihlalidir. Dolayısıyla her yönüyle Anayasa’ya ve evrensel standartlara aykırı bir metinle karşı karşıyayız.”

Paralel devlet inşa edildi

CHP eski milletvekili, hukukçu Atilla Kart: “Kamuoyunda ve medyada, çeşitli kesimleri tenzih ederek, “Danıştay’da ve Yargıtay’da tasfiye var” diyenlere “günaydın” demek istiyorum. Türkiye’de 15 Ağustos 2014’ten bu yana Anayasal darbe hali var ve bu hal mütemadi bir hal aldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasal kurumları askıya alınmış durumda. Anayasal kurumlar iktidar eliyle tahrip edilmiş durumda. Kamu yetkisi, kamu gücü kötüye kullanılıyor. Anayasal kurumları askıya alınan ve işlevini kaybeden bir yapıdan bahsediyoruz. Kanun devletini bile tartışamayız. Vatandaşına zulüm uygulayan, ayrımcılık yapan, devletin anayasal kurumlarını darbe yoluyla askıya alan bir iktidar tablosu ile karşı karşıyayız. Meclis, Danıştay, Yargıtay kurum olmaktan çıktı. Şekil olarak var sadece. AKP’nin paralel devleti inşa edildi. Kaos yaşanıyor her kurumda. Ülke şu anda çatışmaya ve meşru direnmeye gidiyor çünkü kanunun ve hukukun uygulanacağı mekanizma kalmadı. Türkiye, sorumluluk sahibi medyası ile sivil yurttaşı ile meşru direnmeyi nasıl yönetiriz noktasında. Meşru direnme bu noktada bıçak sırtı bir haktır. Başarılı olursanız iktidarı hukuka uymayı zorlarsınız. Bu süreci anamuhalefet partisi yönetmelidir ancak onlar da tam olarak ciddiyeti idrak edemedi. Bunları halkımıza anlatmalıyız. Türkiye, siyasi ve hukuki kavramlarla konuları tartışamaz duruma geldi. Bu acı gerçeği tüm boyutları ile anlatmamız gerekiyor. İçeriden ve dışarıdan kuşatılan, turizmi ile coğrafyası ile ihracatı ile içi boşaltılan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Şimdi hukuk da tam olarak yok ediliyor.”

******

İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçişte bile bu çapta bir tasfiye yaşanmadı!

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin: “Olaya hukuken bakarsak, bugüne kadar imparatorluktan Cumhuriyet’e geçişte bile bu çapta bir tasfiye yaşanmadı. Yargıtay ve Danıştay, Anayasa’da belirlenmiştir ve kanunla üyelerinin görevlerinin son verileceğine dair herhangi bir ibare yoktur. Kanunla üyelerinin görevlerine son verilemez. Anayasal teminat altına alınmıştır ve ancak bir anayasa değişikliği ile bu mümkündür. Bugün yapılan şeyin hukuka uygun olmadığı konusunda tartışma yoktur. Fakat biz aslında ortada bir hukuki mesele de olmadığı kanaatindeyiz. Ortada bir iktidar savaşı var ve bu 1950’li yılların başından itibaren başlayan iki büyük devlet hizbi arasındaki çatışmanın uzantılarından bir tanesi. Buna benzer durumları 1954’te 1956’ta, 1958’de ve 1961’de yaşadık. Önce CHP’li Yargıtay ve Danıştay üyeleri, sonra da Demokrat Partili Yargıtay ve Danıştay üyeleri tasfiye edilme süreci yaşadılar. Oradan başlayan süreç, bugüne kadar ulaşmış durumda. Şu an yaşanan da devlet içerisindeki iktidar çatışmasının yargıya yansımasından başka bir şey değil.”

Yargıda özellikle son iki yıl içerisinde cemaat oranı azaltılmaya çalışılıyor. Yargı içerisinde mahkeme konumları düşürülmeye çalışılıyor. Yargıtay ve Danıştay içerisindeki sayıları oldukça güçlü. Neredeyse yüzde kırk civarında bir temsilleri var ve bu temsil, şu anki iktidar koalisyonunu rahatsız ediyor. Hükümetle bir kısım ülkücüler ve sosyal demokratlar, cemaate karşı ittifak yapmış durumdalar. Yeni iktidarı cemaat karşıtlığı üzerinden inşa etmeye çalışıyorlar. Bu çatışmanın bir mülk çatışması olduğunu, hukuk ve yargı çatışması olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Yargıtay ve Danıştay genel olarak Türkiye’deki iktidarların kuruluşunda ana karargahlardan biri olmuştur. Bugünkü savaş, adaletle alakalı bir savaş değil, iktidar seçkinleri arasında bir savaştır. Bu savaşta halkın lehine bir sonuç çıkacağı görüşünde değiliz. Bu savaşta üçüncü bir taraf inşa etmek gerekir fakat hukuki anlamda bakmak gerekirse, 1982 Anayasası ve daha önceki anayasal süreçler göz önüne alınırsa, herhangi bir Yargıtay üyesinin işten el çekilmesi yasa ile mümkün değildir, olamaz. Anayasa değişikliği şarttır. Bugünlerde 1982 Anayasası da kendi hükmünü sürdüremediği için, Anayasasız bir süreçte yaşıyoruz. Yargısız ve hukuksuz bir dönemden geçiyoruz. AKP’nin bu tasarısına karşı 1982 Anayasasını savunarak bir muhalefet inşa etmenin de çok sorunlu olduğunu söylemeliyiz. Bunun yerine bir üçüncü demokratik politik yol bulunmalıdır. Bu savaşa karşı uyanık olmak gerekir. Mevcut geleneksel anayasal geleneği savunmayı terk edip yepyeni bir yargı anlaşmasına vurgu yapmak gerekir. Bütün bu yargı cinayetlerinin yaşandığı anda soğukkanlılıkla kurulacak sözlerin gerçeği görmeyi engelleyici bir unsur olduğuwnu da fark etmek gerekir.”