Bu yıl da, geride bırakmaya hazırlandığın yılda olduğu gibi, yeni bir şey arıyorsun ama üzgünüm, yok. Görünen fark, sayılardan ibaret. Acı da aynı keder de... Yoksulluk da aynı yoksunluk da... Zalim de aynı mezalim de...
Asır değişti düzen değişmedi. Tıpkı 11'in 12, 12'nin de 13 olarak bir fark yaratmadığı ve yaratmayacağı gibi...

"Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin" diyen ilkokul müdürü Mustafa Aydın ve onun gibi faşist kafaların yönettiği okullara 2012'de olduğu gibi 2013'te de çocuklarımızı yollamaya devam edeceğiz. Adıyaman'da Alevi ve Kürtler'in oturduğu 45 evin kapısı kırmızı boyayla işaretlenmiş bir ülkede, yine  'Anadolu hoşgörüsü' gibi gerçekdışı bir olgudan söz edeceğiz.

Kepçeyle toplanan gazetecilerin kaşıkla bırakılmasını izleyeceğiz. Tutuklu gazeteci sayısında dünyanın liderlik koltuğuna yerleşmiş olmamız, televizyonlarda yorum yapan kimi aydın kılıklılar için demokrasinin de ilerisinden söz açmaya bir engel teşkil etmeyecek.

Bu yıl da toprağın altından çıkan binlerce yıllık hazinemize 'bir iki kırık testi' muamelesi yapıp, Muhteşem Yüzyıl'dan ecdat romantizmine kayacağız. Neden bir Sabahattin Ali Üniversitesi yerine, ODTÜ'deki polis şiddetini görmezden gelerek  iktidar yalakalığı yapan bir Sabahattin Zaim Üniversitesi'ne sahip olduğumuzu sorgulamayacağız. Bilim ve sanat, bu topraklara hiç uğramamış gibi rol yapacağız yine.

Afyon Valisi'nin işi gücü bıkarıp, piknik ve ören yerleri dahil onlarca mekanda alkol tüketimi ve satışını yasaklaması, 2012'de olduğu gibi 2013'te de "Türkiye en özgür dönemini yaşıyor" şeklinde saçmalamamıza engel olmayacak. Kitaptan bomba, puşiden silah, her muhaliften terörist üretilen yerde diktatörlük bahsi açmak da yine bir düşmanlık örneği sayılacak. Grev yapan işçiyi sms'le kovma dönemine girmiş olmamızı, teknolojinin faydaları başlığı altında incelemek şaşırtmayacak bizi.

Ahlakla yatıp ahlakla kalkılırken "kocama arkadaşımı tavsiye ettim" diyen Sibel Üresin ablamız bu yıl da ülkenin evlilik danışmanı olarak ciddiye alınacak. Yüzbinlerce öğrencinin puanını hesaplamayı unutan ÖSYM, bir şaka merkezi olarak gençlerin geleceğini etkilemeye devam edecek. Şehrin tarihi ve simgesi olmuş mekanlar bir bir kapatılıp yıkılırken, bu yıl da Türkiyeliler'in en çok tercih ettiği gezi noktaları, binlerce yıldır binalarını ve sokaklarını koruyan başka ülkeler olacak.

Kadına şiddette, işçi ölümlerinde, çocuk gelinlerde, tutuklu gazeteci sayısında hep lider kalmak için yarışan bu ülkenin insanları olarak; Roboski'den, Cumartesi Anneleri'den değil de vajina kelimesinden yüzü kızaran bir insanın, yine 'iktidarın vicdan sesi' olarak sunulmasına tanıklık edeceğiz.

Demem o ki, bu neyin kutlaması arkadaş? Yeni bir şey yok ki ortada onun da yeni bir adı, yeni bir yılı olsun. Geçen yıl bugün, Roboski'de bir katliam yaşandı. Doğu'daki simsiyah yasa karşı,  Batı'da patlatılan rengarenk havai fişekler ortadan ikiye yardı bizi. En sahte sözcüğe dönüştü kardeşlik. Koskoca bir yıl geçti. Özür de yok, adalet de... O halde birbirinin aynısı, içi boş, sayıdan ibaret yıllardan başka ne var ki elimizde?