Sosyal Demokrasi Derneği, geçen hafta, son derece değerli konuşmacıların katkı sunduğu, tam da “zamanı” olduğunu düşündüğüm bir sempozyum düzenledi. Benden de “Türkiye’de yeni sosyal demokrasi pratiği nasıl kurgulanabilir?” sorusuna yanıt arayan bir konuşma istediler.

Söyleyeceklerimin bir sosyalistin “ideolojikdeformasyon”uyla malul olabileceği uyarısını da yaparak, aslında çoğunu daha önce bu köşede sizlerle paylaştığım düşüncelerimi aktardım.

Daha önce burada paylaştığım düşüncelerimdi; çünkü Türkiye’de solun bir kesiminin bir diğerinin aleyhine büyüyebileceğini sanmıyorum. Solun bütün renkleri için, sosyalistinden sosyal demokratına, öncelikli gereksinim her birinin içinde rahatlıkla soluyup gelişebilecekleri uygun siyasal atmosferin yaratılması.

Bu ancak birlikte mücadeleyle yaratılabilecek bir şey. Her seçim öncesi büyülü bir sözcük haline gelen birlik, ne yazık ki bizde, “aynılık” olarak anlaşılıyor ve birlikte olabileceklerimizi aynı olmaya zorluyoruz. Oysa aynılık varsa zaten birliğe gerek yoktur ve birlik farklıklarla birlikte birliktir.

Birlik ancak bir diğerinin kimliğine saygı duyduğunuzda, onu yutarak değil birlikte büyümeyi içselleştirdiğinizde olur. Gezi bunun mükemmel örneklerinden biriydi.

Azerilerin “Dünyanın en gözel şüarı” dedikleri, matematiksel olarak da ispatlanmış bir özdeyişleri var: “Yükselip birleşmektense, birleşip yükselmek daha iyidir. / Matematikte olduğu gibi. 2³+4³=72 (2+4)³=216” İster sosyalist olsun ister sosyal demokrat, yeni bir sol siyaset kurgulanacaksa, böylesi bir birlik anlayışı çerçevesinde kurgulanmalı.

10 Kasım’da İspanya’da tekrar seçim var. Umarım sol seçmen, bir sol koalisyonu gerçekleştiremedikleri için sosyalist Podemos ve sosyal demokrat PSOE’yi cezalandırmaz! Böylesi bir ihtimal var ama… Ve ne yazık ki, bu iki parti, her ikisinin de tabanının beklentisi olan bir sol koalisyonu gerçekleştiremedi.

Neden gerçekleştiremedi sorusuna bir gazetecinin yanıtını da daha önce bu köşede aktarmıştım: “Sosyal demokrasinin kendi soluna yönelik kronik alerjisi yüzünden.

Bu saptama bizim için de önemli; bizde de sosyal demokrasi kendi soluna mesafeli dururken -tabanı tamamen farklı bir eğilimde olmasına karşın- kendi sağına yaklaşarak iktidar olmayı umuyor.

Eğer yeni bir sosyal demokrat pratik kurulacaksa, buna, “sosyal demokrasinin kendi soluna dönük kronik alerjisi”ni terk etmesiyle başlanabilir diye düşünüyorum.

Dünyada ve Türkiye’de sosyal demokrasinin macerasını incelediğinizde de görüyorsunuz ki, sosyal demokrasi sola döndüğünde heyecan yaratıp başarılı olabiliyor. Portekiz seçimleri son örneklerden biri, İngiltere’de Corbyn’in estirdiği rüzgar ortada…

Nihayet, yeni sol siyaset pratiği söyleme değil eyleme merkezli olmalı. Her sol siyasal özne, siyasal pratiğinin merkezine; yöresindeki öncelikli sorunu saptamayı, o yöre insanının gündelik hayatı ve üretim tüketim ilişkileri içinde yer almayı ve saptanan sorunu çözen eylemler gerçekleştirmeyi koymalı.

Radikal bir kamuculuk ve laiklik, çevrecilik, cesur bir savaş karşıtlığı, Kürt sorununun çözümü konusunda cesaret, örgüt içinde özgür tartışma ortamı ve kararların aşağıdan yukarı alınması, nimet paylaşımında kendini en sona külfet paylaşımında en başa yazan bir liderlik anlayışı…

Bir program yazılacak olsa, bu listeye eklenecek çok şey olur; ama galiba ben şu üç noktayı yeni siyaset tarzının bel kemiği yapardım: Birlik, kendi soluna yönelik alerjiden kurtulmak ve söyleme değil eyleme merkezli problem çözmeye dönük siyaset!